Ana içeriğe atla

TOKAT MERKEZDE YER ALAN DOKUZTAŞLAR MEZARLIĞINDAKİ MEZAR TAŞLARI ÜZERİNE

Kültürümüzü yansıtan en önemli unsurlardan biri mezarlardır. Mezarlar, hem etnik ve kültürel hem de dini geleneklerin harmanlandığı mekanlardır. Mezar kavramı Türkçede kabir kelimesi ile eş anlamda kullanılmasına rağmen özellikle ziyaret edilen önemli kişilerin kabirlerini (ziyaretgâh) ifade eder. Arapçada ölünün gömüldüğü yere kabir olarak ifade edilir. Bununla birlikte Türkçede mezar kelimesi kabir anlamında daha çok kullanılır olmuştur. Kabirle ilgili inançların muhtemelen tek ortak noktası ölü bedenden bir an önce uzaklaşma isteğidir. Ayrıca kabirlerin simgesel anlamı topluluğun yapısında önemli bir işlev üstlenmiştir. Kabirler bir yandan öteki dünyaya açılan kapılar, diğer yandan ölümü hatırlatan âbideler hüviyetine bürünmüştür. Tokat merkezde yer alan mezarlıklardan biri Dokuztaşlar mezarlığıdır. Bu mezarlık şehrin doğusunda Gıj Gıj Dağı eteğinde kurulmuştur. Günümüzde de kullanılan mezarlıkta az sayıda Osmanlı dönemine ait mezar taşları görülmektedir. Mezarlığın hemen yakınında Anadolu Selçuklular döneminde yapılmış olan Murat Sevdakar Türbesi yer almaktadır. Yakın tarihlerde yapılan Mezarlık eğiminin fazla olması ve yeni mezar açılması nedeniyle eski mezarlar toprak altında kalmaktadır. Mezarlar, hem yapı, hem de baş ve ayakuçlarına dikilen şahideler, bunların üzerindeki yazı ve resimler açısından kültür tarihimizde çok önemli bir yer tutmaktadır. Bizim kültürümüzde insanlar, mezarları ölülerin ikamet ettikleri evi-barkı olarak kabul etmektedirler. Bu nedenle bu mekanlar evler gibi temiz ve bakımlı olmalı, hayvanlar buralara girmemeli, kabirler üzerine basılmamalı ve burada yetişen meyvelere dokunulmamalıdır. Tarihte tespit edilen ilk Türk mezarları Türkistan’ın hemen her tarafında rastlanılan ‘kurganlardır’.Kurganlardan sonra Türklerin mezarlarına taş dikildiği görülmektedişr. İlk Türk mezar taşları ise 7. Yüzyılda yapılan Yenisey abideleridir. Bunlardan sonra ise Türk kültür ve medeniyeti açısından büyük önemi olan Orhun Kitabeleri dikilmiştir. Bu kitabeler dışında da ayrıca devlet için çeşitli hizmetlerde bulunmuş kahramanlıklar göstermiş kişiler ve aile reisleri adına da dikilmiş kitabeler de vardır. Göktürklerden sonra mezar yanlarına dikilmiş, yüzleri doğuya dönük, sağ ellerinde bir kadeh tutan, çoğu asker üniformalı kadın ve erkek heykelleri mevcuttur.Taşnine/Baba denilen bu heykeller belden yukarısı yapılmış yapıtlardır.Bunlar mezar taşı değildir. Ancak mezarda yatan ölü ile ilişkilidir. Bu heykellerden her biri başında bulundukları ölüye hürmeti, itaati, hizmeti göstermek için dikilmiş olup yaşayan kimselere aittir.Türklerin İslam’ı kabulü ile birlikte Taşnine/Baba geleneği terk edilmesine rağmen biçimsel değişime uğrayarak hem Türk dünyasında hem de Anadolu’da varlığını devam ettirmiştir. Orta Asya’dan Anadolu’ya göç eden Türkler, mezarlara taş dikme geleneğini çeşitlendirip zenginleştirerek devam ettirmişlerdir. Bunlar sınıflandırılması aşağıdaki gibidir: 1. Koç ve koyun biçiminde yontulmuş mezar taşları 2. İnsan biçimli mezar taşları 3. Üzerine çeşitli şekiller (koyun, silah, ok, yay, kılıç, kahve takımı,kirkit, hamaylı, Kur’an, rahle, gül vb.) çizilmiş mezar taşları 4. Üzerinde Arapça dua metinleri bulunan mezar taşları 5. Üzerinde hiçbir işaret bulunmayan mezar taşları Anadolu Türkleri mezarlarının hem baş hem de ayak uçlarına birer adet taş dikmektedirler. Bu mezar formunu Orta Asya’daki taşnine/baba inancının Anadolu’daki uzantısı olarak görmek mümkündür. Ölünün başına dikilen taş o mezarda yatan ölünün hem dini hem de cinsel kimliğini ifade etmektedir. Aynı mezarda ölünün ayak ucuna konulmuş taş ise ölen kimsenin aie ya da akrabalarını ifade etmekte olup bu hususu Çuvaş kültüründe görmek mümkündür.Bu taşlarda genellikle resim, yazı vb. unsurlar yoktur.Mezarların yan taraflarında yer alan taşlarla ayak kısmında bulunan taşlarda ise insanların dinsel kimliğinden çok mesleği, sosyal statüsü ve kişisel özelliklerini ifade eden resimler yer almaktadır.Bunun dışında mezar taşlarında yaşayanlara öğüt niteliğinde olan şiirler ve nesirler de vardır. Türklerin İslam’ı kabulünden sonra Arapçanın kutsallığı inancıyla mezar kitabelerine Arapça yazılar yazılmaya başlanmıştır.Anadolu ve Balkanlardaki Müslüman mezar taşlarında ‘ruhuna Fatiha’ ve ‘Huve’l-Baki’ ibareleri yer almaktadır. Bu bilgiler ışığında söz konusu mezarlığa baktığımızda burada yukarıda anlatılanlardan çoğu unsura rastlandığı görülmektedir. Mezarlık, genel olarak geçmişten günümüze tarihin derinliklerinden estetik ama bakımsız, özensiz, yıkık ve devrilmiş mezar taşlarını barındırdığı gibi, yakın tarihimizden ve günümüzden hiçbir sanat değeri olmayan kabirleri de üzerinde taşımaktadır. Bunlara örnekler aşağıdadır: Üzerinde Arapça ve Osmanlıca ibarelerin yer aldığı mezar taşlarında genelde Kur’an ayetleri, Huve’l-Baki ibaresi ve tarih yer almaktadır. İnsan biçimli mezar taşlarına yukarıda bulunan taşların dışında günümüzde de rastlanmaktadır. Gerçi aşağıdaki taş değil tahta ama insan biçimli bir unsuru barındırmaktadır. Mezarlıktaki günümüz mezar taşlarının çoğunda sadece isim, doğum-ölüm tarihleri, bazılarında besmele, ‘ruhuna Fatiha’ yazıları, gül ve lale motifleri, bir kısmında ise şiirler ya da daha az olarak mesleki statünün bulunmaktadır. Bunlara örnekler aşağıdadır: Örneğin bir taşta bulunan deyişte ‘Ey Resulün ümmeti! / Ölünün diriden bir fatihadır minneti/ Bugün bana yarın sana/ sende unutma cennet ve cehennemi.’ denilmektedir. Başka bir mezar taşında ise yukarıda bir meşale ve aşağıda ise ölen öğretmen merhuma bir sesleniş ve mesleğinin öğretmen olduğu yazılmıştır. ‘Yanıyor meşalen. Ne büyük hatıra/ Erenlerle birlikte ruhuna el fatiha’ Bir diğer mezar taşında ise hem bir şikayet hem de ziyaretçilere bir öğüt bulunmaktadır: ’Bana bir fatiha oku geç/ Arkadaşın dostun iyisini seç/ Derdime derman bulamadılar/ Sen hekimin tabibin bilenini seç’ Ayrıca kimsesizlere veya çocuklara ait olması muhtemel olan mezar taşı bulunmayıp sadece küçük taşlarla etrafı çevrilen kabirlere de rastlanmaktadır. Mezarlıklar ve mezar taşları bize ve bizden sonraki nesillere kültürümüzü ve geleneğimizi yansıtan ve aktaran en önemli unsurlardan biridir. Mezarlara bakıldığında geçmişin izlerini, hayat ve ölüme bakışını, estetik anlayışını vb. içeren bilgilere ulaşılması mümkündür. Fakat günümüzdeki Türk mezar taşlarındaki işlemeler, günümüzde süsleme, edebiyat, yazı ve resim bakımından fakirleşmiş, adeta kişiliksiz ve kimliksiz bir yapıya dönüşmüştür. Bu nedenle mezarlıkların ve mezar taşlarının kültür mirasımızın bir parçası olarak sanat zevkimize uygun olarak yapılması gerekmekte ve tarihten günümüze ulaşan yapıtların ise inşa edildiği gündeki gibi görünümünü ve estetiğini korumaya özen gösterilmelidir. Ne yazık ki mezardaki kabirlerin çoğunun özensiz, bakımsız, kaybolmaya yüz tutmuş olduğu görülmekte, özellikle bizi geçmişimizle buluşturan ecdada ait mezar taşlarının ise resimlerde görüldüğü üzere devrilmiş, bakımsız bırakılmış olduğuna şahit olunmakta ve derin bir vefasızlığa maruz kaldıkları görülmektedir. Kaynakça Kürşat Demirci, DİA Kabir Maddesi, 2001, Cilt: 24, s. 33-35. http://kulturportali.gov.tr/turkiye/sakarya/kulturenvanterisit/dokuztaslar---mezarligi Harun Güngör, Türk Etnolojisi, IQ Kültür Sanat Yayıncılık, 2. Baskı,2012

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

ANTONY FLEW'İN YANILMIŞIM TANRI VARMIŞ KİTABININ ÖZETİ-1-

                Flew, bu kitabında çocukluğundan itibaren inanç  bakımından yaşadığı tecrübelere yer vererek kısaca ateizmden teizme geçişini anlatıyor. İçinde doğduğu ailenin  Hıristiyanlığa bağlı olduğunu,  babasının vaizlik yaptığını, ayin ve toplantılara katıldıklarını bununla birlikte kendisinin dini bir feyz ve zevke almadığını ifade ediyor. Kitapta ilk önce ateizmi savunan kendi yazdığı eserlere ve onların  temel görüşleriyle bunlara verilen cevaplara  yer veriyor. Yazar, kısaca okumaları ve çalışmalarının kendisini bilimsel olarak benimsediği (öne sürülen iddianın götürdüğü yere gitmek) ilkeyle tutarlı bir biçimde yaşadığı değişimi samimiyetle anlatıyor. Kitap ayrıca ateizm konusundaki temel yaklaşımlara ana hatları ile yer veriyor. Çocukluk ve gençlik yıllarındaki Hıristiyan temelli inançlardan ateizme evirilişinin ilk adımını kötülük probleminin oluşturduğunu söylüyor. O zamanlar ailes...

Şerif Mardin’in ‘Din ve İdeoloji’ Eseri Üzerine

     Din ve İdeoloji kitabı, çapı küçük fakat içerik olarak oldukça geniş ve derin olduğu rahatlıkla söylenebilir. Efradını cami ağyarını mani bir ifade ile alanında tam bir başvuru kaynağıdır.      Yazar, ilk önce ideoloji kavramını  iki ayrı kategoride ele alıyor: Sert ideoloji ve yumuşak ideoloji. “Sert” ideolojiyle, sistematik bir şekilde işlenmiş, temel teorik eserlere dayanan, seçkinlerin kültürüyle sınırlandırılmış, muhtevası kuvvetli bir yapı kastedilirken,  “yumuşak” ideoloji ile de, kitlelerin, çok daha şekilsiz inanç ve bilişsel (cognitive) sistemleri ifade ediliyor. Yazar, ideolojiyi ise kitle toplumunun belirmesiyle beraber önem kazanan inançlar ve idare edilen”lerin arasında yaygın, yönlü, fakat sınırlı, belirsiz fikir kümeleri olarak tanımlıyor. İdeolojiler, siyasi fikir tarihi açısından  uzun zaman, insanların aklını çelen kuraldışı etkenler olarak tanımlanmıştır. [1] Yazar, bilimsellik niteliğinin üç ana...

MEHMET EVKURAN’IN SÜNNİ PARADİGMAYI ANLAMAK ADLI ESERİNDEN

     (Mehmet Evkuran,Sünni Paradigmayı Anlamak, Ankara Okulu Yayınları,2015,3.Baskı) Evkuran, Sünni paradigmayı anlamak adlı çalışmasında Ehli sünnetin siyaset düşüncesinin yapısı ve sorunlarını konu edinmektedir. Bu yazıda daha çok kitaptan alıntılara yer verilecektir. Eser, son yüz elli iki yüz yıl içinde geri kalışımız bağlamında yapılan tartışmaların merkezinde yer alan Sünni düşünceyi konu edinmektedir. Daha önceki yapılan çalışmalarda geleneksel din anlayışı, geleneksel dini düşünce şeklinde eleştirilerin hedefinde olduysa da bu çalışmada zihniyet ve dünya görüşü oluşturucu yanıyla Sünni gelenek, Türkiye’de bir bütün olarak ilk defa derli toplu, eleştirel olarak bir çalışmaya konu edilmiştir. Yazara göre kendini bir hakikat ve dinin en doğru yorumu olarak temellendiren Ehl-i Sünnet söylemi, varlığını tehdit ettiğini düşündüğü yaklaşımlara karşı koyduğu gibi, onu bilimsel/ideolojik bir okumanın nesnesi/konusu yapan yaklaşımlara karşı da kendini savunmaktadır...