Ana içeriğe atla

BOURDİEU’NUN DİNİ ALAN TEORİSİ VE UNSURLARI ÜZERİNE/HAYRETTİN GÜL

 



 DİNİ ALAN

Weber temelde dinin doğasıyla değil, toplumsal eylemin belirli bir çeşidinin koşul ve etkileri bağlamında ilgilenir. Ona göre dini anlamak ancak öznel deneyimler, düşünceler, bireylerin amaçları vb. üzerinden anlam yönünden olabilir. Çünkü dini (eylem)dışsal yönden çok çeşitlilik gösterir. Dinsel veya büyüsel motifli eylem temelde bu dünyaya yöneliktir. Dini veya büyüsel motifli eylem ilk tezahüründe de görece rasyonel eylemdir. Weber’e göre dini veya büyüsel eylem ya da düşünce gündelik amaca yönelik eylem çevresinden ayrı tutulamaz çünkü dini veya büyüsel eylemin hedefleri ağırlıklı olarak ekonomiktir.(Weber, 1922:227-240) Bourdieu Weber’in yukarıda zikredilen dinsel ve büyüsel motifli eylemin temelde bu dünyaya yönelik olması yaklaşımı ve ‘rahip, peygamber[1] ve rahip olmayanlar arasındaki karşılıklı ilişkilerinin incelenmesinin gerekliliği’ fikrinden hareket etmiştir.[2](Weber,1922:257) Weber, selamet ürünlerinin kullanım tekeline sahip olma mücadelelerinden söz etmiştir. Bourdieu, Weberin kavramlarıyla özel sermayeleriyle donatılmış tamamen kendilerine özgü çıkarlarıyla üreticilerin rekabetçi pazarını ve bu pazarda  üreticilerin arzları ile tüketicilerin talebinin karşılaşması olarak yorumlayarak dini alan kavramını geliştirmiştir. (Shultheiss,2005:4) Bourdieu, Weber’in ekonomik terminolojisini zirveye taşıyıp dini alandan üreticilerin mücadele pazarı olarak  söz etmiştir. Üreticilerin arzları ile tüketicilerin talepleri toplumsal olarak yapılandırılmış alanda karşılaşır. Bourdieu’nun sembolik malların ekonomisi fikri bu şekilde gelişmiştir. (Egger,  & Schultheis,2014: 245)

Weberin sosyolojisinde Bourdie’yu büyüleyen unsur kültürel olgu ve bilgileri materyalist perspektiften yorumlaması bununla birlikte kültürel bilgiyi ekonomik yapıların basit yansıması olarak anlayan kaba Marksizm’e uzak olmasıdır. Aynı şekilde Weber’in din sosyolojisi dini sembol sistemlerinin semiyolojik saf yapı analizine dayalı olan Levi Strauss’un biçimlendirdiği yapısalcılıktan kaçınması hususunda ona yardım eder. ( Bongaerts,2015:88)

Bourdieu, Weber’de dini olayları kurtuluş ekonomisi olarak açıklama yolunu bulur. Kurtuluş ekonomisinin gerçekleştiği yer bir alandır Bu alan içerisinde uzman aktörler karşılıklı rekabet içinde sosyokültürel açıdan heterojen olan hedef kitlelerinin farklı gereksinimlerine karşı uygun selamet ürünleri üretir, yansıtır ve gelecek kuşaklara aktarırlar. Bourdieu dini olayları farklı aktörler arasındaki ilişkilerin bir ağı olarak ortaya çıkan arz ve talebin dinamiği olarak betimler. Bourdieu rahip, peygamber, büyücü ve hedef kitleleri arasındaki ilişkilerin saf olmadığında ısrar eder. Somut etkileşimler alana katılan aktörlerin nesnel konumlarına bağlıdır.Her aktörün konumu onun toplumsal ilişkileriyle belirlenmiştir. Toplumsal ve kültürel yapılardaki konum farklı kurtuluş sunumlarındaki tutumu belirler Burada söz konusu olan saf etkileşimler değil, daha çok katılımcılar arasındaki nesnel ilişkilerdir. Bu da alan kavramını gündeme getirmektedir. Alan kavramıyla düşünmek ise ilişkisel düşünmek demektir. (Reuter,2018:8-13)

Bourdieu’ya göre kentlerin ortaya çıkışı ve gelişimi özellikle ilerleyen işbölümü ile maddi entelektüel işlerin ayrılması ve bunlara eşlik eden teknolojik, ekonomik ve toplumsal değişimler, beraberlerinde yalnızca karşılıklı bağımlılık ve takviye ilişkisi içerisinde gerçekleşen iki sürecin koşulu olmuştur: Görece özerk bir dini alanın ortaya çıkması ve dini inanç ve pratiklerin sistematikleştirilmesi ve etikleştirilmesine olan gereksinimlerin artması.(Bourdieu,2000,49) Şehirleşme ticaret ve zanaatin gelişmesini gerektirmekte ve onunla ilgili yeni yeni mesleki bölünmeler  ortaya çıkarmaktadır. Doğa koşullarına bağlı çiftçilerle karşılaştırıldığında kentteki mesleklerin özneleri hesap edilemeyen doğa olaylarından ve mevsimsel değişimden bağımsızdır. Bu nedenle şehirleşme araç, amaç, başarı ve başarısızlığın artan oranda hesap edilebildiği çalışma süreçlerinin rasyonelleştirilmesine uygun şartları oluşturmaktadır. Bu gelişmeler paralelinde Bourdieu yeni ortaya çıkan dini çıkarların oluşumunun şartları konusunda Weber’i izliyor. Bu da dini çıkarların rasyonelleştirilmesi ve etikleştirilmesidir. İnsanlar doğadan ve doğa koşullarından bir ölçüde bağımsızlaşmaktadır. Hastalık, ölüm ve doğal felaketler artık basit bir şekilde kabul edilmemekte, aksine dini bir açıklama talep eden anlam problemi olarak tecrübe edilmektedir. Yeni ortaya çıkan kentsel burjuvazinin yeni dini talepleri ortaya çıkmakta ve bu taleplerle uyum içinde olan yeni dini arz şekillenmektedir. Aktörler fırsatları değerlendirip dini pratik ve inançların etikleştirilmesi ve rasyonelleştirilen dindarlığın yolları konusunda uzmanlaşmaktadırlar. (Reuter,2018:8) İnançların sistematikleştirilmesi Weber’in rasyonelleşme düşüncesi bağlamında modernleşmenin başka bir sonucu olarak görülmüştür. Sistematikleşme kökenini rahiplerin uzmanlık eğitimiyle elde eder.(Pickel,2011:238)

Dini alandaki üreticilerin uzmanlaşması tüketiciler ve onların gereksinimlerinin çeşitliliği ile uyum içindedir. Bütün halk aynı gereksinim biçimine sahip değildir. Dini talepler artan oranda çeşitlenmiş ve o sosyal kültürel durumlarla uyum içinde olmuştur. Kurtuluş ürünü sağlayıcılar kitlelerin farklı kurtuluş gereksinimleriyle uyum içinde olan kurtuluş ürünlerini sunmaya çalışıyorlar. Rahip, peygamber ve büyücü dini kurtuluş sektöründe rekabet etmektedirler. Onlar kitlelerin talepleri için mücadele ediyorlar, çünkü dini talep, dini alanda kabul ve meşruiyet kazandıran şeydir. Rekabet mücadelesinde farklı stratejiler gözlemlenir, strateji seçimi kurtuluş sağlayıcıların kendisine bağlıdır. (Reuter, 2018:11)

 

 

 

 

4.1.DİNİ ALANIN YAPISI, ALANIN AKTÖRLERİ VE İLİŞKİLERİ

Bourdieu’ya göre konumlar arasındaki nesnel ilişkilerin genel sistemi olarak dini alanın yapısı aktörler arasındaki doğrudan etkileşimlerin temeline ve birbirlerine karşı izledikleri stratejilere götürür.(Bourdieu,2000:15)Dini alan uzmanlar ve uzman olmayanlar şeklinde yapılandırılmıştır. Dini alan dini malların kullanımı ve meşru tanımı üzerindeki tekele sahip olmak için mücadele eden konumlar (rahip, peygamber, büyücü ve uzman olmayan dini gereksinimi olan hedef kitleler (Laien)arasındaki farklılaşmalarla gelişmektedir.

Merkezde kilise yer almaktadır. Bir kere elde edilen tekel konumu kiliseye kendi hakikatinin evrensel geçerliliğini ve buna karşı ötekilerin (inançsızlar, diğer dinlerin müntesipleri veya Hristiyanlık içindeki heretik gruplar)direncine karşı hak iddia etme yetkisi verir. Rahip kendi meşruiyetini kurumun gücünden alır ve rakiplerinin dini cemaatin dışında olduklarını iddia ederek onları mücadele dışı bırakmak ister, stratejisi aforozdur. Peygamber kendi kişisel karizması ve olağanüstü gücü aracılığı ile rahibin gücünü zayıflatmak ister. Peygamber gibi büyücüde her kurumun dışında bağımsız bir selamet sağlayıcısıdır. O kurtuluş araçları üzerindeki rahipliğin tekel iddiasını sorgular. Peygamber hedef kitlesine yaşamlarını ahlaki ilkelere göre düzenlemelerini ister. Peygamberde rahip gibi ama başka güç araçlarıyla sistematik, ahlaki yönelimli selamet mesajı vermeyi hedeflemektedir. Öyle bir kurtuluş mesajı ki yaşam ve dünyaya anlam bahşeden ve ahlaki prensiplerle gündelik yaşamın sistematik uyumunu gerçekleştirecek bir araç sunmaktadır. Buna karşılık büyücü tamamen farklı bir biçimde hedef kitlesinin gereksinimlerini karşılamaya çalışır. O beden teknikleri ve ruhun kurtuluşu konularında uzmanlaşmıştır. Büyücü eğitimsiz toplumsal kesimlerin pragmatik büyüsel-dinsel gereksinimlerine karşılık gelen selamet ürünlerini sunar ve bununla kilisenin selamet arzıyla rekabet içinde bulunur. O hedef kitlesiyle satıcı-müşteri ilişkisi içinde hizmet sunar. O, temelden manevi otoritesini ve dini meşruiyetini dünyaya karşı asketik duruşu ve kazançtan vazgeçişi ile elde eden peygamberden ayrılır. Kilisenin hakikat iddiası bir taraftan büyücülerin figürleri, diğer taraftan peygamber tarafından sorgulanır. Peygamber buna karşılık kilisenin Ortodoks anlayışına ve ilahi iradenin yorumu üzerindeki tekeline karşı rekabet eden kurtuluş mesajları sunar. Peygamber ve büyücüler kurtuluş becerisi ve taleplerinin karizmatik kişiye bağlı olması konusunda ortak iken kilise merkeziliği ve kurucu özelliği makam karizması ile pekiştirilmiş bir kurumdur. Kilisenin makam karizması kilise temsilcilerinin üzerinde kısmi şekilde gerçekleşir. Öyle ki kilisedeki yetkili kişilerin kişisel yeteneklerine göre makam karizması çok veya az inandırıcı bir şekilde somutlaşır. (Shultheiss,2005:12; Reuter,2018:11)) Hedef kitleler bir taraftan din konusunda bilgisiz olmaları ve rahiplik mesleğinin bir parçası olamamaları nedeniyle profandır. Bu anlamda dini profesyonelliğin dini ve dünyevi otoritesi harekete geçirilen hedef kitlelere bağlıdır.(Fröhlich&Rehbein,2009:360)

 

Bourdieu’ya göre dini alandaki aktörler için dini sermaye biriktirmek belirleyicidir(Bourdieu,2000:19) Dini uzmanlar  belirli kitlelerin dini gereksinimlerine cevap veren, tanınan dini uzmanlar olmak için dünya ve varlık üzerine sistematik dini bilgiyi üreterek ve benimseyerek dini sermayeyi elde ediyorlar. Dini uzmanların tanınması, uzman olmayan dini gereksinimleri olan kitlelerin sahip olduğu dini sermayenin farkında olunmayan ve dağınık olarak görünmesine neden olur. Bu nedenle dini uzmanlara sembolik güç veren  selamet ürünlerinin yönetiminin tekelleşmesi söz konusu olur.(Bourdieu,2000:45-46) Uzmanların sembolik gücü Bourdieu’ye göre dini uzmanların hedef kitleye dini habitusu dayatarak ve belleklerine yerleştirerek onların pratik ve dünya görüşünü sürekli ve derinden etkilemesiyle oluşur.(Bourdieu,2000:17:Redding,2016:5)Bu açıdan  dini alan aynı zamanda yorumla tekeli için mücadele edilen bir evrendir ve genel olarak toplumsal güç ilişkilerinin bir yansımasıdır. Dini alandaki yorumlama tekeli için yapılan mücadele bu mücadelenin hedef kitlelerin dünya görüşü ve pratiklerine etki etmekle ilgili olan güç konusunda diğer alanlardan ayrılır.(Fröhlich&Rehbein,2009:360)Dini habitus dini alandaki rekabet mücadelesini harekete geçiren, din açısından hedef kitlenin düşünce, algılama ve değerlendirme kategorileridir.(Redding,2016:5)

Tekel için yapılan rekabet yapılandırması çok benzer bir biçimde diğer toplumsal alanların yapılarına uygulanabilir. Tıp alanında örneğin doğaüstü güçler aracılığı ile hastalıkları tedavi eden şifacılar Ortodoks tıbbın tekelini sorgulamaktadırlar. Başka bir örnek üniversite tarafından sağlamlaştırılan bilginin hakikat iddiasının ve Homo Akademikusun karizması dışarıdan ve içerden rakipler aracılığı ile sorgulanmaktadır. (Shultheiss,2005:13)

 

4.2.DİNİ ÇIKAR, REKABET VE ORTODOKS-HETERODOKS AYRIMI

 

Bourdieu’ya göre rekabet eden uzmanlaşmış dini çalışanlar olarak rahip, peygamber ve büyücünün ekonomik olmayan çıkarları bulunur. Bu aktörler dışarıya karşı her şeye rağmen ekonomik kısıtlamalarla görece otonom kurumsal veya kurumsal olmayan güçle donatılmış olan pratik ve söylemlerin belirli formları aracılığı ile belirli toplumsal grupların gereksinimlerinin özel kategorilerini karşılarlar.(Bourdieu,2000:11)Hedef kitlenin dini çıkarları Bourdieu’ye göre genel olarak hayatın cilveleri karşısında korku, yalnızlık, sefalet, hastalık, acı, ölüm vb. durumlar karşısındaki varoluşsal korkudan oluşur.(Bourdieu, 2000:56)

Bourdieu Weber’in dini çıkar sistemlerinin yapısını avantajlı ve dezevantajlı tabakaların toplumsal yapıdaki konumlarıyla ilişkilendirdiğini belirtir. Bu bağlamda  örneğin avantajlı kesimlerde dini çıkar onur duygusu, soyluluk vb. olarak tezahür ederken dezavantajlı kesimlerde ise acıdan kurtuluş vaadi ve alınyazısının çağrısı olarak görünür. (Bourdieu,2000:16) Büyüsel çıkarlar sınırlandırılmış ve aracısız karakteriyle spesifik dini çıkarlardan ayrılır. Büyüsel çıkarlar daha çok doğaya güçlü bağımlılıkları olan kırsal ve toplumun alt kesimlerinde görülür. Bir kültürün içinde kırsal gelenek ne kadar ağır basıyorsa halk dindarlığı da o kadar büyüsel yönelimlidir. (Bourdieu,2000:11)

Uzman olan ve olmayanlar, elitler ile halk arasındaki temel farklılık görünümüyle alan, içinde selamet ürünlerinin üretici ve tüketicilerinin karşı karşıya olduğu bir pazarı andırmaktadır. Dini sembol ve ritüellerin meşru kullanımı üzerinde tekel oluşturanlar uzmanlıklarını farklı kalitelerde olan dini mallara olan kurtuluş gereksinimlerine göre talep eden uzman olmayan kitlelere sunarlar. Weber’e göre kurtuluş gereksinimleri belirli sınıf konumları ve onlara uygun dini temsillerin fonksiyonlarına bağlı olarak farklılaşır. Egemen sınıflar dini temsillerde kendi ayrıcalıklarının gerekçesini; tahakküm altındaki sınıflar kendi kurtuluşlarının vaadini ararlar. Entelektüeller ise özellikle  onların bu dünyanın tasarımı ve eksiksiz anlama gereksinimlerine karşılık gelen dini bilgi ve inançları talep ederler. Weber’e göre kırsal-popüler çevreler doğa güçlerine güçlü bağımlılıkları nedeniyle kentsel meslek kategorilerine göre rasyonel dini inançlara daha az açıktırlar. Eğitimli sınıflar ve entelektüellerin kurtuluş gereksinimleri gündelik yaşamın stilizasyon ve estetikleştirilmesi aracılığıyla kendi kendilerini yüceltme stratejilerine eğilimli iken toplumun üst tabakalarının dini eğilim ve pratikleri genelde büyüsel formlardan kurtulmuş rasyonel inançlar ve spesifik toplumsal ideolojik fonksiyonlara bağlıdır. (Shultheiss,2005:11) Bourdieu dini alandaki bu uyumu(arz ve talep arasındaki uyum)nesnel fırsatların yaşayan umutlarla uyumu olarak ifade eder.  Bu uyum kasıtlı bir şekilde yönlendirilmez aksine habitus sayesinde olur. Habitus sayesinde dini pratik ve inançlara toplumda gereksinim duyan hedef kitlenin spesifik çıkarları arasında ‘mucizevi bir uyum’ vardır.(Reuter,2016:8) Pickel’e göre Weber’de olduğu gibi Bourdieu’de de bireyin dini çıkarları muğlaktır ve bu onun araştırmalarının hedefi değildir.(Pickel,2011:244)

Kilisenin tekel konumu Ortodoks ve heterodoks çatışmasının çıkış noktasıdır.(Bourdieu,2000:47). Alanın yapısı onu taşıyan grupların gücüne bağlı olduğu için alan hakim gruplar tarafından domine edilir. Din bu gruplara geçerli doğru inanç denilen ortodoksi olarak tasvir edilen özel bir meşruiyet sağlar. Toplumsal gücü sayesinde Ortodoks hakim gruplar dinin tanımını ve dini alanın sınırlarının nerede durduğunu belirlerler. Çatışan taraflar dini alandaki güç ve yorumlama tekeli için mücadele ederler. Bir dinin veya dini yaklaşımın meşru olarak tanınması her zaman için sabit değildir. Diğer gruplar kendi dini yaklaşımlarının tanınmasını elde edebilmek için meşruiyet talebi için mücadele ederler. Onlar tanınmaya ulaşmada başarısız oldukları sürece kilisenin hâkim doktrinlerinden ayrılan anlamında heterodoks olarak görülürler. Dini alan bu nedenle bir tarafta Kilise, diğer tarafta mezheplerin bulunduğu organizasyonlar aracılığı ile kendini gösteren Ortodoks ve heterodoks ayrımları şeklinde düzenlenir. Ortodoksi tekel talebi iddiasında olanlar ve heterodoks sunucular ise heretikler olarak anlatılır. Heretik gruplar sık sık profesyonel aktörlerin dini temsilciliğini redderek tekrar tekeli sorgularlar. Bu şekilde tekele sahip kilisenin yorumlama gücü zayıflatılabilir. Orta ve uzun vadede oluşan tekelin yerini yeni tekelin alması heretikler içinde bulunan grupların hedefleriyle ilgili bir durumdur. (Bourdieu, 2000:88;Knoblauch,1999:108);Pickel,2011:239-240)

Dini alan dinamik bir yapıya sahip olup hedef kitle aracılığı ile tanınma için yapılan çatışmaların sonunda dini alanda sürekli kaymalar yaşanır. Tekel konumunda olan dini grup ve oluşumlar konumlarını kaybederken daha önce heretik konumda olanlar hedef kitle tarafından meşruiyet kazanırlar ve alanda baskın konuma gelirler. Dini alandaki hakim dini yapı  hedef kitlesini kendisine bağlamak amacıyla farklı taleplerle tekelin oluşumu konusunda ne kadar tartışmaya girerse dini alanda heterodoks veya heretik gruplara daha fazla yer açılır.Buna ek olarak dini alanda toplumsal kültürel değişimlerin etkisi görülür. Daha önce sınırları belirlenmiş yorumlar alternatif peygamber ve kurtuluş ürünlerinin sunumunu yapan girişimcilere yol açan rutinizasyona mağlup olur. Özellikle beden ve ruhun kurtuluşuyla ilgili meşguliyet artık sadece dinin sahip olduğu uzmanlık alanı değildir. Psikologlar, doktorlar, psikanalistler ve doğal şifacılar artık aynı yetkiler için iddiada bulunmaktadır. Sonuç olarak dini alanın sınırları kaybolmaktadır. Alandaki dini selamet ürünleri ve diğer sembolik mallar arasındaki sınırlar akışkanlık kazanmıştır. Bu durumun modernizm çerçevesinde  dini gereksinimlerin farklılaştığını ifade eden bireyselleşme teorisinin fikirleriyle uyum içinde olduğu görülmektedir. Bourdieu bu gözlemlenen gelişmenin ana faktörü olarak eğitim seviyesinin yükselmesini göstermektedir. Eğitim seviyesinin yükselmesi bu sayede belirli sayıdaki kişilerin kültürel ve manevi ürünlere kişisel erişiminin artmasını ortaya koymaktadır. Aynı zamanda bu faktör bireylerin kendi tercihlerine güçlü referansta bulunmalarına neden olmaktadır. Sonuçta bu durum daha önce dini alanın dışında bırakılan şimdi geniş ölçüde sembolik malların kullanımına sahip olan sunucuların dini alanda güçlü bir şekilde çoğulculuğa kapı açtığı söylenebilir. Bu açılardan Bourdieu’nun yaklaşımının dinin pazar modeline yaklaştığı söylenebilir.Bourdieu’nun  dini alandaki somut mücadeleler üzerine yoğunlaşması nedeniyle modern toplumların devam eden çoğulculuk üzerindeki etkisine yakın durmaktadır. Bourdeiu açısından selamet ürünlerini arz eden sunucuların artan çoğulculuğu bazı dini yaklaşımların tekel konumu ve gücünü zayıflatmaktadır. Farklı dini profillerin alana entegrasyonu uzun vadede dini alanın farklılaşması ve çözülmesine katkıda bulunurken, diğer taraftan dini arzın homojenliğinin kaybolmasına neden oluyor. (Pickel,2011:240-244)

Bourdieuya göre din alanının iktidar alanı üzerinde özgün bir rolü vardır. Dini alan bir taraftan çok etkilidir, çünkü kurulu toplumsal düzen din aracılığı ile meşrulaştırılır. Bourdieu’ye göre din siyasi bir fonksiyona sahiptir. Öyle ki toplumda rekabet eden yada muhalif gruplar veya sınıflar arasındaki toplumsal ayrılıkların üzerini örten dini ideoloji olarak görülebilir. Bu durum ise özellikle devlet ve siyaset elitlerinin dini alana etki etmek ve kendi taleplerinin kabulü için büyük ilgilerinin varlığı demektir. Din insanın varoluşuna bir anlam bahşetme gücüne ve  toplumsal alanda hedef kitlelerin toplumsal konumunu haklı çıkarma fonsiyonuna sahiptir. (Redding,2016:5)

Bourdieu, Weber’den hareketle dini alan, alandaki aktörler, Ortodoks ve heterodoks gruplar  ile bunlar  arasındaki güç mücadelelerini ortaya çıkarmayı hedeflemiştir.Aktörlerin sahip olduğu sermaye biçimlerine ve hedef kitlelerin taleplerinin farklılığına göre dini alanda rekabet ve mücadele gerçekleşmektedir.Elbette  Bourdieu oluşturduğu kavramlarla ilk önce  içinde yaşadığı Batı toplumlarının  dini alanında ortaya çıkan  aktörler ve onlar arasındaki mücadeleleri açığa çıkarmayı amaçlamıştır. Bununla birlikte bu teori farklı toplum ve dinlerin yaşandığı coğrafyalarda da onların özgünlüğü dikkate alınarak bir teorik zemin ve çerçeve olarak kullanılabilir. İçinde yaşadığımız coğrafya ile ilgili olarak bu teorinin uygulanabilirliği farklı bir yazı konusu olacaktır.

KAYNAKÇA

Bongaerts, Gregor (2015). Frontmatter. In: Gregor Bongaerts (Eds.), Verdrängungen des Ökonomischen (1-4). Bielefeld: transcript Verlag.

 

Bourdieu, Pierre (2000): Das religiöse Feld. Texte zur Ökonomie des Heilsgeschehens, Konstanz.11)  

 

Bourdieu, 2011 Schriften: Band 13: Religion. Schriften zur Kultursoziologie 5 (Suhrkamp Taschenbuch Wissenschaft) 

 

Egger, Stephan & Schultheis, FranzDer Glaube und sein Mehrwert. Pierre Bourdieus »Ökonomie symbolischer Güter«. In Schultheis, Franz & Egger, Stephan (ed.): Pierre Bourdieu, Kunst und Kultur. Zur Ökonomie symbolischer Güter.. Berlin : Suhrkamp, 2014, S. 233-256.

 

Fröhlich&Rehbein (2009)  Bourdieu Handbuch, Leben – Werk – Wirkung

 Metzler Verlag Stuttgart

 

Gert Pickel,  (2011) Religionssoziologie Eine Einführung in zentrale Themenbereiche VS Verlag, Heidelberg

 

Knoblauch, Hubert : Religionssoziologie. Berlin : de Gruyter, 1999

 

Reddig, Melanie 2016 Pierre Bourdieus Religionssoziologie. Eine Anwendung am Beispiel des Neo-Salafismus im Feld des Islam.

 

Reuter, Astrid 2018  Praxeologie: Struktur und Handeln (Pierre Bourdieu) Handbuch Religionssoziologie pp 171-202

 

Schultheis, FranzMit Weber über Weber hinaus: Pierre Bourdieus Theorie des religiösen Feldes. In Autour de la notion de Champ. Actes de l'école d'été ESSE 4-9 Juillet 2005. Crète : Service de Presse de l'Université de Crète, 2006, S. 92-111.

Vester, Heinz-Günter  2010  Kompendium der Soziologie III: Neuere soziologische Theorien, VS Verlag für Sozialwissenschaften, Wiesbaden

 

Weber, Max 1922 Wirtschfat und Gesellschaft  Tübingen

 



[1] Buradaki ‘peygamber’ kavramı Allah tarafından semavi dinlerin inananlarına gönderilen ve vahiy alan anlamında kullanılmayıp olgu, olay ve ilişkileri daha iyi açıklayabilmek için sosyolojik bir kavram olarak kullanılmaktadır.Bu teoride gördüğüm kadarıyla Bourdieu için peygamber kavramı dini alanda ortaya çıkan üç aktörden birisi olup dini alanı kendi teorisi çerçevesinde daha iyi açıklayabilmek için kullandığı bir kavramdır.

[2] Weber Wirtschaft und Gesellschaft adlı eserinin Religionssoziologie adlı bölümünde  (227-240)dini meslekler(rahip, peygamber, büyücü ve bunların hedef kitleleri (Laien))üzerinde durmuş ve karşılaştırma yapmıştır. Weber, Wirtschaft und Gesellschaft,227)

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

ANTONY FLEW'İN YANILMIŞIM TANRI VARMIŞ KİTABININ ÖZETİ-1-

                Flew, bu kitabında çocukluğundan itibaren inanç  bakımından yaşadığı tecrübelere yer vererek kısaca ateizmden teizme geçişini anlatıyor. İçinde doğduğu ailenin  Hıristiyanlığa bağlı olduğunu,  babasının vaizlik yaptığını, ayin ve toplantılara katıldıklarını bununla birlikte kendisinin dini bir feyz ve zevke almadığını ifade ediyor. Kitapta ilk önce ateizmi savunan kendi yazdığı eserlere ve onların  temel görüşleriyle bunlara verilen cevaplara  yer veriyor. Yazar, kısaca okumaları ve çalışmalarının kendisini bilimsel olarak benimsediği (öne sürülen iddianın götürdüğü yere gitmek) ilkeyle tutarlı bir biçimde yaşadığı değişimi samimiyetle anlatıyor. Kitap ayrıca ateizm konusundaki temel yaklaşımlara ana hatları ile yer veriyor. Çocukluk ve gençlik yıllarındaki Hıristiyan temelli inançlardan ateizme evirilişinin ilk adımını kötülük probleminin oluşturduğunu söylüyor. O zamanlar ailes...

Şerif Mardin’in ‘Din ve İdeoloji’ Eseri Üzerine

     Din ve İdeoloji kitabı, çapı küçük fakat içerik olarak oldukça geniş ve derin olduğu rahatlıkla söylenebilir. Efradını cami ağyarını mani bir ifade ile alanında tam bir başvuru kaynağıdır.      Yazar, ilk önce ideoloji kavramını  iki ayrı kategoride ele alıyor: Sert ideoloji ve yumuşak ideoloji. “Sert” ideolojiyle, sistematik bir şekilde işlenmiş, temel teorik eserlere dayanan, seçkinlerin kültürüyle sınırlandırılmış, muhtevası kuvvetli bir yapı kastedilirken,  “yumuşak” ideoloji ile de, kitlelerin, çok daha şekilsiz inanç ve bilişsel (cognitive) sistemleri ifade ediliyor. Yazar, ideolojiyi ise kitle toplumunun belirmesiyle beraber önem kazanan inançlar ve idare edilen”lerin arasında yaygın, yönlü, fakat sınırlı, belirsiz fikir kümeleri olarak tanımlıyor. İdeolojiler, siyasi fikir tarihi açısından  uzun zaman, insanların aklını çelen kuraldışı etkenler olarak tanımlanmıştır. [1] Yazar, bilimsellik niteliğinin üç ana...

MEHMET EVKURAN’IN SÜNNİ PARADİGMAYI ANLAMAK ADLI ESERİNDEN

     (Mehmet Evkuran,Sünni Paradigmayı Anlamak, Ankara Okulu Yayınları,2015,3.Baskı) Evkuran, Sünni paradigmayı anlamak adlı çalışmasında Ehli sünnetin siyaset düşüncesinin yapısı ve sorunlarını konu edinmektedir. Bu yazıda daha çok kitaptan alıntılara yer verilecektir. Eser, son yüz elli iki yüz yıl içinde geri kalışımız bağlamında yapılan tartışmaların merkezinde yer alan Sünni düşünceyi konu edinmektedir. Daha önceki yapılan çalışmalarda geleneksel din anlayışı, geleneksel dini düşünce şeklinde eleştirilerin hedefinde olduysa da bu çalışmada zihniyet ve dünya görüşü oluşturucu yanıyla Sünni gelenek, Türkiye’de bir bütün olarak ilk defa derli toplu, eleştirel olarak bir çalışmaya konu edilmiştir. Yazara göre kendini bir hakikat ve dinin en doğru yorumu olarak temellendiren Ehl-i Sünnet söylemi, varlığını tehdit ettiğini düşündüğü yaklaşımlara karşı koyduğu gibi, onu bilimsel/ideolojik bir okumanın nesnesi/konusu yapan yaklaşımlara karşı da kendini savunmaktadır...