Ana içeriğe atla

Bourdieu'nun Kavramlar Dünyası Üzerine/Hayrettin Gül

 

 

 

Bourdieu(1930-2002), dünyanın en etkili ama aynı zamanda çokça tartışılan sosyal bilimcilerden biri olarak kabul edilir..(Fröhlich&Rehbein,2014:9) Bourdieu, nesnelcilik ve öznelcilik, sosyal fizik ile toplumsal fenomenoloji arasında bir sentez kurabilmek için habitus, sermaye ve alan kavramlarıyla temellendirilen özgün kavramsal araçlar oluşturur. Bourdieu toplumsal dünyayı öznelerin deneyimleriyle veya özcü yaklaşımlar, tekil olay ve olguların (örneğin: yaş, cinsiyet, meslek vb.) kendi başlarına belirleyici oldukları gibi bir anlayışla çözümlenemeyeceğini, aksine ilişkisel bir epistemolojiyle düşünerek deneyimleri, olay ve olguları çoklu bir metodoloji ile analize tabi tutmak ve aralarındaki bağıntıları çözmek gerektiğini ileri sürer.( Wacquant,2014:61)

Bourdieu’nun sosyolojisi, idealizm/materyalizm biçimindeki  klasik kutuplaşmayı, kültürel hayata dair materyalist ama indirgemeci olmayan bir yorumla aşan bir orta yol bulma yönünde cüretkâr bir girişimdir. Bourdieu, ikinci Dünya Savaşı sonrası sosyologları içinde fail/yapı meselesini sosyolojisinin merkezine yerleştirmiş öncülerdendir. O, fail ile yapıyı “diyalektik bir ilişki” içerisinde birbirine bağlamayı önerir. Bourdieu’ye göre, mikro ya da makro perspektiflerden birine ağırlık verip diğerini dışlayan açıklamalar, klasik öznel/nesnel çatışmasını  devam ettirmekten öte bir işe yaramaz. Bourdieu bu ikiliği aşmaya çalışır: Eylemi mikro ve makro düzeyler, iradeci ve belirlenimci boyutlar gibi zıtlıkların dışında  tek bir kavramsal hamle içerisinde bütünleştirir. Bu nedenle, eylemi kültüre, yapıya ve iktidara bağlayan, yapısal bir pratik kuramı geliştirir. Bu kuram, kilit nitelik taşıyan habitus kavramına zemin oluşturur. Pratikler alan denilen yapılandırılmış çatışma ortamlarında hayata geçer. Bourdeiu’ye göre modern toplum görece özerk olsalar da yapısal açıdan benzeşik (homolog) çeşitli kültürel ve maddi kaynak formlarının üretim, dolaşım ve tüketim alanlarından oluşur. (Swartz, 2018:20-22)

Bourdieu’nun etkisinde kaldığı en önemli kişilerden biri Weber’dir. Bourdie’ye göre Weber dinin siyasal iktisadını ortaya koymuştur. Bu yöntem ona göre din fenomeninin simgesel niteliğini ortadan kaldırmadan dinin materyalist analizinin bütün imkanlarını ortaya koyar. Bourdieu sosyolojisinin temel hedeflerinden biri Weber’in din ile ilgili bu siyasal iktisat modelini kültürel ve toplumsal hayatın tamamını içine alacak şekilde genişletmektir. (Swartz,2018:63-64)

Bourdieu bütün eylemlerin simgesel amaçlara yönelmiş olanlarda dâhil çıkara dayalı olduğunu iddia ederken Weber’in din sosyolojisinden esinlenir. Ekonomi mantığını hem maddi hem simgesel hem de toplumsal alanda kıt ve peşinden koşulmaya değer olarak sunulan bütün malları içine alacak şekilde genişletir. (Swartz,2018:99) Bourdieu bu şekilde toplumsal davranışların tamamını bir tür çıkarla, yatırımla ilişkilendiriyor. Buradaki çıkarın adam Smith’in kullandığı tarih dışı, evrensel çıkara referans veren  ve kapitalist ekonomin sebebiyet verdiği kişisel çıkarla ilgisi yoktur. Burada söz konusu olan her bir kurumun ve pratiğin temelinde bir tür çıkar ve işlev yattığını söylerken herhangi bir izah etme çabasının kendisini ima ettiği ve bilimin kurucu ilkelerinden biri olan yeterli sebep ilkesini öne sürmekten başka bir şey değil. Bu ilke herhangi bir kurumun veya pratiğin neden var olduğunu da yok olmadığını ve neden olduğu gibi olduğunu başka türlü olmadığını izah etmeyi ve anlamayı mümkün kılan geçerli bir sebep veya açıklamanın mümkün olduğunu varsayar. Yatırım ise ‘kazanana çeşitli türde ödül veya çıkarlar vadeden bir oyun alanı ve bu oyunla uyumlu hale getirilmiş  yatkınlık sistemlerinin (habitus)ilişkisinden doğan harekete geçme eğilimidir’.( Bourdieu, 2016:40-41)

Bourdieu sosyoloji anlayışında  ilişkisel yöntemi önerir. ilişkisel yöntemin, hem öznelci hem de nesnelci bilgi biçimlerinden kopuşu sağlamada temel bir araç olduğunu düşünülür. ‘İlişkisel yöntem, gündelik varsayımların ve algıların bağlamından yola çıkarak, toplumsal hayatın pratik çıkarlarını yansıtan bir araştırma nesnesi oluşturur ve onu bilimsel bilginin nesnesi haline getirir’ (Swartz,2018:92) 

Bourdeiu’nun alameti farikalarından biride düşünümselliktir. Düşünümsellik bakış açısını benimsemek, nesnellikten vazgeçmek değil, nesneleştirilme işinden keyfi bir şekilde azat edilen bilen öznenin ayrıcalığını sorgulamaktır. Bu, ampirik özneye bilimsel öznenin inşa ettiği nesnelliğin terimleriyle açıklama getirmeye yönelik bir girişimdir. (Wacquant ,216:2003) Bourdieu’ye göre sosyolojinin görevi toplumsal evreni oluşturan çeşitli toplumsal dünyaların en derine gömülü yapıları kadar, bu yapıların yeniden üretimini ya da dönüşümünü sağlama eğilimi gösteren mekanizmaları da gün ışığına çıkarmaktır. (Wacquant,17:2003)Bourdieu’ye göre sosyoloğun görevi toplumsal dünyayı doğal olmaktan ve kader olmaktan çıkarmak, yani iktidarın kullanılmasını örten ve tahakkümü sürdüren mitleri yıkmaktır. (Wacquant,43:2003)

Swartz’a göre Bourdieu'nun eserlerinin odak noktasını şu meseleler oluşturur: :                             ‘Kültürel sosyalleşmenin, bireyleri ve grupları rekabetçi statü hiyerarşileri içerisine yerleştirme bicimi; görece özerk çatışma alanlarının, bireyleri ve grupları değerli kaynaklar üzerinde yürütülen bir mücadelede karşı karşıya getirme bicimi; bu toplumsal mücadelelerin simgesel sınıflandırmalar aracılığıyla yansıtılma bicimi; aktörlerin, bu alanlar içerisinde kendi çıkarları için mücadele edip stratejiler geliştirme ve bunu yaparken farkında olmaksızın toplumsal tabakalaşma düzenini yeniden üretme biçimleri’. (Swartz,19:2018) 

 

Bourdieu, alan, habitus ve sermaye kavramsallaştırmalarını oluştururken Weber’in din sosyolojisinden hareket etmiş ve bu teorik araçları toplumsal ve kültürel alanlara doğru genişletmiştir. Bourdieu hemen hemen sanat alanından bilim alanına, siyaset alanından din alanına kadar  toplumsal ve kültürel alanların tamamına yönelik eserler vermiştir. Türkiye’de ise daha çok Bourdieu ile igili eserleri Türkçe’ye çevrilmiş, teorik çalışmalar yapılmış ve onun kuramını merkeze alan uygulamalı çalışmalar ise çok az olduğu görülmektedir. Bizim alanımız yani din sosyolojisi alanında ise teorik düzeyde Bıurdieu referanslı çalışma bir elin parmakların geçmemektedir. Uygulama düzeyinde ise sadece 2016 yılında yapılan 3. Pierre Bourdieu sempozyumunda Bourdieu’nun dini alan kavramlaştırması çerçevesinde Erdem tarafından sunulan Bourdieu Sosyolojisinde Din Alanının Uzamları: Türkiye’de Din Alanı Ve Diyanet Başlıklı Bildiridir.[1] Bourdieu’nun kavramlar seti ülkemizde din ile ilgili kuramsal ve uygulama düzeyinde bu kadar az kullanılmasının nedeni muhtemelen Bourdieu’nun dini materyalist açıdan analiz etmesidir denebilir. Fakat kuramlar ve kavramsal araçların kullanımı uygulandığı bağlama göre değişebilir.

Burada ilk önce genel olarak Bourdieu’nun merkezi kavramları alan, sermaye ve habitus kavramları üzerinde durulacak, daha sonra Bourdieu’nun  din alanı ile ilgili teorik  zemin açıklanacaktır.

 

1.     ALAN

 

Bourdieu alan kavramını Weber’in din sosyolojisi yaklaşımından esinlenrek oluşturmuştur. Bu kavramı ekonomik, simgesel, kültürel, sosyal sermaye gibi sermaye formlarının yatırıldığı,  mübadele edildiği ve biriktirildiği rekabet ortamlarını tanımlamak için geliştirmiştir. Bourdieu burada Weber’in rahip, peygamber ve büyücü arasındaki ilişkilere bağlı yaklaşımından) hareket etmiştir.(Swartz,68:2018; Fröhlich&Rehbein,2014:99) Alan kuramının temelinde Spencer’da, Durkheim’da, Weber’de vb. var olan toplumsal dünyanın modern öncesi toplumların aksine tedrici bir farklılaşma sürecinin yeri olduğuna dair saptama bulunur.(Bourdieu,156:1995)

 

Modern dönemlerde insanlar sanat, bilim, din, ekonomi, siyaset gibi farklı hayat alanları, kendilerine ait kurallar, düzenlilikler ve otorite biçimlerine sahip farklı mikro evrenler, Bourdieu’nun ifadesi ile alanlar oluşturma eğilimindedir.(Wacquant,63:2014) Alan o alanda üretim yapan bireylerin hususi özelliklerinin bu kişilerin üretim ilişkilerindeki şahsi konumlarına, belirli bir nesnel ilişkiler uzmanında kapladıkları yere göre tanımlandığı hususi bir evrendir(Bourdieu,101:2016)) Bir başka açıdan Alan, konumlar arasındaki nesnel bağıntıların ağı olarak tanımlanabilir. Bu konumlar, varoluşları ve kendilerini işgal eden edenlere, aktörlere ya da kurumlara dayattıkları belirlenimler açısından farklı iktidar ya da sermaye türlerinin dağılım yapısındaki mevcut ve potansiyel durumlarıyla, ayrıca diğer konumlara nesnel bağıntılarıyla (tahakküm, itaat, benzeşme vb.) nesnel olarak tanımlanır. Belirtilen iktidar veya sermaye türlerine sahip olmak alanda elde edilebilecek özgül faydaları kazanımı belirler. Yüksek derecede farklılaşmış yani modern toplumlarda toplumsal dünya diğer alanları düzenleyen mantık ve zorunluluklara indirgenemeyecek mantık ve zorunluluğun mekânı olan görece bağımsız mikro-kozmosların bütünüdür. Örneğin sanat alanı ya da din alanı farklı mantıklara tabidir.(Bourdieu&Wacquant,61:2003)

Alanın güç ve savaş alanı olma ve belirli bir özerkliğe sahip olma gibi temel özellikleri vardır. Her alan bu alana uygun özerk değerlendirme ilkelerini savunanlar ile onun içindeki egemen konumlarını geliştirmek için dış güçlerin desteğine ihtiyaç duymaları nedeniyle farklı standartlar getirmeye çalışanlar arasında devam eden bir çatışma alanıdır. Bourdieu&Wacquant,63-64:2003)

 Konumlar arasında var olan ve alanın yapısını oluşturan gerilim, aynı zamanda da onun mücadelelerden geçerek değişimini belirleyen şeydir; bu mücadeleler ise, yine kendileri tarafından üretilen hedeflere ilişkindir; ancak alanın özerkliği ne denli büyük olursa olsun, bu mücadelelerin sonucu hiçbir zaman dış etkenlerden tamamıyla bağımsız değildir. Böylece "muhafazakarlar" ve "yenilikçiler", ortodokslar ve sapkınlar [heretikler], eskiler ve· "yeniler" (yada "modernler") arasındaki güç ilişkileri, güçlü bir biçimde, dış mücadelelerin durumuna ve birilerinin ya da diğerlerinin dışarıda bulabileceği desteğe  bağlıdır. (Bourdieu,72:1995)

 

Alan ile oyun arasında bir benzerlik kurulabilir. Aslında alan oyundan farklı olarak bilinçli bir eylemin ürünü değildir ve açıkça ifade edilmeyen ya da kodlanmamış kurallara, daha doğrusu düzenliliklere uyar. Esas olarak oyuncular arasındaki rekabetin sonucu olan kazanılacaklar ve kaybedilecekler yani bir tür bahisler vardır. Oyuna yatırım, illusio söz konusudur. Oyuncular, ancak oyuna ve bahislerine inancı(doxa) paylaştıkları ölçüde oyuna katılır ve birbirlerinin karşısına çıkarlar. Oyunu ve bahislerini sorgulama dışı tutacak şekilde benimserler. Oyuncuların güçleri oyuna göre değişen kartlara sahiptirler. Her alanda geçerli, etkili kartlar vardır. Bunlar temel sermaye türleridir. Ama koz olarak görece değerleri alanlara hatta aynı alanın birbirini izleyen hallerine göre değişir. (Bourdieu,Wacquant,2003:81-83)

Bourdieu incelenen alanın dinamiğini ancak alanın yapısının çözümlenmesiyle mümkün olduğunu bunun içinde yapısal bir tarih anlayışını gerekli olduğunu belirtir. Yapısal tarih anlayışı incelenen yapının birbirini izleyen bütün hallerini, hem o yapıyı sürdürmek ve  onu dönüştürmek için daha önce yapılmış mücadelelerin ürünü olarak hem de o yapıyı oluşturan iktidar ilişkileri, gerilimler ve çelişkiler yoluyla buradan çıkan dönüşümlerin ilkesi olarak ortaya çıkarak bir yaklaşımdır.(Bourdieu,Wacquant,2003:75) Alan ile ilgili yapılan bir çözümleme zorunlu ve birbirine bağlı üç uğrak içerir:

-alanın konumu iktidar alanına göre çözümlenmelidir

-alanda rekabet halinde olan eyleyicilerin ya da kurumların işgal ettikleri konumlar arasındaki bağıntıların nesnel yapısı kurulmalıdır.

-eyleyicilerin habitusu yani belirli bir toplumsal ve iktisadi koşul türünün içselleştirilmesi yoluyla edindikleri ve söz konusu alanın içinde tanımlanmış bir yörüngede  az yada çok gerçekleşme fırsatı bulan farklı yatkınlık sistemleri çözümlenmelidir.( (Bourdieu,Wacquant,2003:90) Çünkü sanatsal alan, bilimsel alan, felsefi alan, vb.  tüm görece özerk toplumsal dünyalar, buralara girenlerden önceden oluşmuş bir toplumsallaşmayla ve/veya bizatihi belirtilen alanda geçerli olan toplumsallaşmayla edinilmiş bir habitııs talep eder.(Bourdieu,1995:169)

 

2.HABİTUS

Habitus kavramı oldukça eski bir geleneğin parçasıdır. Skolastikler habitusu Aristo’nun hexis kavramını tercüme etmek için kullanmışlardır. Bourdieu, bu kavramın tarihi hakkında  Durkheim’in hıristiyanlık eğitminin zamanında pagan kültürüne karşı hususi bir Hristiyan habitusu oluşturma ihtiyacının neden olduğu problemleri çözmek durumunda kalmasında söz ettiğini; ayrıca bu kavrama Mauss’un bedenin teknikleri üzerine ünlü metninde de geçtiğine değinir. Lakin zikredilen yazarların hiçbiri habitus kavramına belirleyici bir rol atfetmemiştir. Habitus edinilen bir şeydir, bedende daimi, kalıcı yatkınlıklar biçiminde cisimleşmiştir. Dolayısıyla bu kavram bize bir tarihselliğe gönderme yaptığını durmaksızın hatırlatır. Habitus  tekrarlanan, mekanik, otomatik bir kavram olan alışkanlıktan farklıdır.(Bourdieu,2016:162)

Habitus kavramı Bourdieu’nun temel kavramlarından biridir. Habitus kavramı Bourdieu’nun meşgul olduğu  hem fail/yapı sorununu ele almak için sistemli araştırma zemini, hem de ideal tip bir eylem örüntüsüne işaret eder. (Swartz,162:2018)

 

Habitus hem nesnel olarak sınıflandırılabilir pratiklerin üretici ilkesi hem de bu pratiklerin sınıflama sistemidir. Temsil edilen toplumsal dünya yani yaşam tarzları uzamı habitusu belirleyen bu iki kabiliyet arasındaki ilişkide oluşur. Pratikleri ve pratiklerin algısını örgütleyen yapılandıran bir yapı olarak habitus aynı zamanda yapılandırılmış bir yapıdır: Toplumsal dünyanın algılanmasını örgütleyen mantık sınıflarına bölme ilkesinin kendisi bizatihi toplumsal sınıflara bölünmenin içselleştirilmesinin ürünüdür.(Bourdieu,254-255:2015) Yapılandırıcı ve yapılanmış yapı olarak habitus pratiklerde ve düşüncelerde pratik algı şemalarını devreye sokar. Bu şemalar toplumsal yapıların toplumsallaşma süreciyle bedende somutlaşmasından ortaya çıkar.( Bourdieu,Wacquant,131:2003)

Habitus sınıf durumları ve ondan ortaya çıkan konumlar ve eğilimler ile bireyin algı, zevk, tercih ve eylemleri arasındaki teorik ve pratik arabulucudur. Habitus aynı zamanda kolektif bilinç ve bilinçsizliğin bir parçasıdır. O bireysel ve kolektiftir ve sadece bilişsel ve yalnızca düşüncenin veya ideolojilerin bir meselesi değildir. O daha çok bedensel olarak somutlaşır. Bedensel ifade formları , bedensel duruş ve hareketler(hexis).(Vester,2010:138)

Habitus toplumsal olanın bedenlerde inşa edilmesiyle ortaya çıkan dayanıklı, aktarılabilir algı, beğeni, eylem şeması sistemleridir. Sosyal bilimin nesnesi ise ne grup ne de bireydir. Aksine habitus ile alanlar arasındaki ikili ilişkilerdir. ‘Alan habitusu yapılandırır’……. ‘İnsanın varoluşu ya da bedenleşmiş toplumsallık olarak habitus dünyayı belli bir dünya olarak var eden şeydir: Pascal’ın dediği gibi dünya beni içeriyor ama ben onu anlıyorum. Toplumsal gerçeklik iki kez var olur: şeylerde ve beyinlerde, alanlarda ve habituslarda, eyleyicilerin içinde ve dışında. Ayrıca habitus ürünü olduğu toplumsal dünya ile ilişkiye girdiğinde sudaki balık gibidir: suyun ağırlığını hissetmez ve etrafındaki dünyayı çok doğal sayar. Tarih, habitus ile alan arasındaki ilişkide kendi kendisiyle ilişkiye girer. Bu toplumsal dünya ile eyleyiciyi birleştiren gerçek bir suç ortaklığıdır. Bu pratik bilgi ilişkisi özne ile nesne arasında bilgi ilişkisi olarak kurulmaz ve bir sorun olarak ortaya konmaz. Habitus içinde bulunduğu doğrudan anlam ve çıkarla dolu olarak algıladığı alanda evindedir’.Bourdieu’ye göre Habitus bir kader değildir. Tarihin ürünü olduğundan sürekli olarak yeni deneyimlerle karşı karşıya gelen ve durmaksızın onlardan etkilenen açık bir yatkınlıklar sistemidir.(.( Bourdieu,Wacquant,2003:117-125)

3.SERMAYE

Bourdieu’ye göre  sermaye kavramı bilimsel ve yapılandırılmış bir kavramdır. Bu kavram toplumsal olarak değerli olan bütün kaynakları içermektedir. Bourdieu’nun genişlettiği sermaye kavramı eylem imkânları sunan ve toplumsal konumu koruma veya iyileştirme fırsatları veren bütün varlıklarla ilgilidir. Sermaye kavramı toplumsal ilişkilerin tamamına genelleştirilmiştir. Meşguliyetin her formu sermaye biriktirmeye hizmet edebilir. Ve her toplumsal eylem için gerekli kaynaklar sermaye vazifesi görebilir. Bourdieu’ya göre toplumsal eylem toplumsal konumları korumak veya iyileştirmek için bir mücadeledir. Bu mücadelede sermaye kullanılır. Sermaye kullanımı toplumsal konumların, iktidar ilişkilerinin ve eylem kurallarının içinde olduğu bir alanda gerçekleşir.

Bourdieu toplumsal uzayı üç boyuta göre düzenler. Sermayenin genel miktarına, sermayenin yapısına(ilgili alandaki uygun bileşenlerin önemi) ve sermayenin zamanla gelişimine göre Oyuncular stratejilerini koşullarına göre yaparlar. Mücadele için ne kadar donanımlı hissediyorlarsa o kadar cesur oynarlar. Eylemlerini oyunun kurallarının birleşimine,  habituslarına ve oyunlarının anlamına göre yönlendirirler. Alan dinamiğini kavramak için sermayenin bütün görünümleri ve habitus dikkate alınır.

Bourdieu dört farklı sermayeden söz eder:

Birincisi ekonomik sermayedir. Ekonomik sermaye sermayenin farklı formlarından sadece birisidir. O üretim araçlarını ve değişim değeri olan her şeyi kapsar. Burada söz konuşu olan para, maddi servet ve varlıklardır.

İkincisi kültürel sermayedir. Kültürel sermaye  bir şey öğrenildiğinde sahip olunan sermaye çeşididir. Kültürel sermaye habitusun bileşenidir ve öğrenilmiş becerileri kapsar. Bourdieu kültür kavramını iki biçimde kullanır. Birincisi kültürel ürün ve değerleri benimseme ve sahip olma aracılığı belirlenen kültürdür. İkincisi sınıflandırma ve değerlendirmenin bir sistemi olarak kültür anlamındadır. Kültürel sermaye üç durumda var olur:

 Birincisi somutlaşmış kültürel sermayedir. Bununla benimsenmiş ve içselleştirilmiş kültür kastedilir. Kültürel sermayenin bu formu kültürel bilgiye sahip olmak için gerekli zaman ve iş bağlamında ölçülür. Somutlaşmış kültürel sermayede söz konusu olan bir gelenektir. Belirli bir beceri ve yeteneği gelecek kuşaklara aktaran ailenin geleneği.İkincisi nesnelleşen kültürel sermayedir. Kitaplar, sanat eserleri veya teknik araçlardır. Bunların sadece maddi değeri yoktur aynı zamanda kültürel değerleri söz konudur.Üçüncüsü kurumsallaşmış kültürel sermayedir. Burada alınan unvan ve derceler vb. konu edilir.

Üçüncüsü toplumsal sermayedir. Bununla bu sermayenin öznesinin elinde bulunan az veya çok kurumsallaşmış ilişki ağları kastedilir. Bu karşılıklı tanıma ve tanınmaya bağlı az veya çok kurumsallaştırılmış ilişkilerin sürekli ağlarına sahip olunan güncel ve potansiyel kaynakların tümüdür. Başka bir yönüyle bir gruba aidiyete dayanan kaynaklar söz konusudur. Ailenin dışındaki dernek veya partilere üyelik gibi.

Dördüncüsü sembolik sermayedir. Sembolik sermaye özel bir karaktere sahiptir. Çünkü o diğer sermaye çeşitleriyle iç içedir. Diğer sermaye çeşitlerinin sağladığı tanınma sembolik sermayeye aittir. Ve onun üzerinden tezahür eder. Saygınlık, statü ve tanınma vb. sembolik sermayedir. Örneğin kar amacı gütmeyen bağışlar, televizyonda yer alma, şöhretli bir isim. Bunlar sadece algılandığında ve tanındığında sembolik sermayedir.( Fröhlich&Rehbein,134-138;Vester,2010:142-143)

Yukarıda zikredilen örnekler üzerinden düşünüldüğünde sembolik sermaye “inkar edilmiş sermaye”dir; temelinde yatan ve derinden bağlı olduğu “çıkarlı” ilişkilerin üzerini örterek onlara meşruiyet kazandırır. Simgesel sermaye, iktidar olarak algılanmaz; kabul görmeye, hürmet edilmeye, itaate ya da başkalarının hizmetine yönelik meşru talepler olarak algılanan bir iktidar bicimidir. Simgesel sermaye, Weber’in karizmatik otorite fikrinin yeniden formüle edilmiş halidir: Weber karizmatik otoritenin, elitlerin seçilmiş kişisel niteliklerini üstün ve doğal diye öne çıkararak, iktidar ilişkilerini meşrulaştırdığını savunur. Ama Bourdieu bu kavramı bir ideal tip olarak düşünmez ya da sadece önderlikle sınırlamaz; bu fikri genişleterek, her turlu meşruiyetin bir boyutu haline getirir.(Bourdieu,1995:180; Swartz,2018:66)

Bourdieu kaç çeşit sermaye olduğunu belirtmez. Bu zikredilen dört sermaye  farklı biçimler alabilen temel formlardır. Alandaki eylemin şartı olarak sermayenin tanımı ve genel işlevi önemlidir. Sermayenin bu işlevi aktörün alanda hangi konuma sahip olduğunu belirlemektir. Aktör alanda önemli sermayeye ne kadar fazla sahipse alandaki toplumsal konumu o kadar merkezi ve belirleyicidir. Sermayenin farklı formları birbirlerine dönüştürülebilir. Örneğin kişi pahalı bir tablo aldığında (kültürel sermaye), veya bir golf kulübüne üye olduğunda (toplumsal sermaye), veya bir yetimhane satın aldığında (sembolik sermaye). (Fröhlich&Rehbein,134-138;Vester,2010:142-143)

Bourdieu, hem  inşa ettiği teorik kavramlar seti hem de söz konusu kavramların oldukça geniş ve farklı alanlarda uygulanabilir olması ve bu şekilde  sosyolojik gerçekliklerin bütün manzarasıyla arzı endam edip görünmesine vesile olması açısından yirminci yüzyılın en önemli sosyologlarından biridir. Bu bakımdan  Bourdieu bir taraftan sosyolojinin teorik dünyasının derinliklerine dalarken diğer taraftan oluşturduğu kavramsal setin toplumsal dünyada çeşitli alanlara uygulanmasına öncülük etmiştir. Bourdieu’nun temel kavramları olan alan kavramıyla yaşam dünyasındaki mücadele  ve mücadele biçim ve araçlarının gerçekliğine; habitus kavramıyla içine doğulan ve yetişilen çevre, kültürel dünya, alınan eğitim ve bütün bunların sonucunda ele edilen  kazanımlara; sermaye  kavramıyla alandaki mücadelede kişiye güç sağlayıp mücadelede avantaj sağlayan sermaye türlerinin tamamına ayna tutulur. Bourdieu’nun dinin alan teorisini bir sonraki yazımızda ele alacağız.

 

KAYNAKÇA

 

Bourdieu, Pierre (1995). Pratik Nedenler. Çev. Hülya Tufan. İstanbul: Kesit Yayıncılık.

Bourdieu, Pierre (1997). Toplumbilim Sorunları. Çev. Işık Ergüden. İstanbul: Kesit Yayıncılık

Bourdieu, Pierre 2015 Ayrım, Heretik Yay. (Çev: Derya Fırat Şannan& Ayşe Günce Berkkurt)

Bourdiue, Pierre (2016) Sosyoloji Meseleleri, Heretik Yayıncılık, (Çev: Aslı Sümer& Büşra  Uçar&Filiz Öztürk&Mustafa Gültekin)

Bourdieu, Pierre& Wacquant, J. (2003) Düşünümsel Bir Antropoloji İçin Cevaplar, (Çev: Nazlı Ökten) İstanbul, İletişim Yayınları

Erdem, Muharrem  III. Pierre Bourdieu Sempozyumu, Antalya,Nisan, 2016

Fröhlich&Rehbein (2009)  Bourdieu Handbuch, Leben – Werk – Wirkung

 Metzler Verlag Stuttgart

Swartz, David (2018) Kültür Ve İktidar, İletişim Yay. Çev: Elçin Gen)

Vester, Heinz-Günter  2010  Kompendium der Soziologie III: Neuere soziologische Theorien, VS Verlag für Sozialwissenschaften, Wiesbaden



[1] Muharrem Erdem, III. Pierre Bourdieu Sempozyumu, Antalya,Nisan, 2016

 


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

ANTONY FLEW'İN YANILMIŞIM TANRI VARMIŞ KİTABININ ÖZETİ-1-

                Flew, bu kitabında çocukluğundan itibaren inanç  bakımından yaşadığı tecrübelere yer vererek kısaca ateizmden teizme geçişini anlatıyor. İçinde doğduğu ailenin  Hıristiyanlığa bağlı olduğunu,  babasının vaizlik yaptığını, ayin ve toplantılara katıldıklarını bununla birlikte kendisinin dini bir feyz ve zevke almadığını ifade ediyor. Kitapta ilk önce ateizmi savunan kendi yazdığı eserlere ve onların  temel görüşleriyle bunlara verilen cevaplara  yer veriyor. Yazar, kısaca okumaları ve çalışmalarının kendisini bilimsel olarak benimsediği (öne sürülen iddianın götürdüğü yere gitmek) ilkeyle tutarlı bir biçimde yaşadığı değişimi samimiyetle anlatıyor. Kitap ayrıca ateizm konusundaki temel yaklaşımlara ana hatları ile yer veriyor. Çocukluk ve gençlik yıllarındaki Hıristiyan temelli inançlardan ateizme evirilişinin ilk adımını kötülük probleminin oluşturduğunu söylüyor. O zamanlar ailes...

Şerif Mardin’in ‘Din ve İdeoloji’ Eseri Üzerine

     Din ve İdeoloji kitabı, çapı küçük fakat içerik olarak oldukça geniş ve derin olduğu rahatlıkla söylenebilir. Efradını cami ağyarını mani bir ifade ile alanında tam bir başvuru kaynağıdır.      Yazar, ilk önce ideoloji kavramını  iki ayrı kategoride ele alıyor: Sert ideoloji ve yumuşak ideoloji. “Sert” ideolojiyle, sistematik bir şekilde işlenmiş, temel teorik eserlere dayanan, seçkinlerin kültürüyle sınırlandırılmış, muhtevası kuvvetli bir yapı kastedilirken,  “yumuşak” ideoloji ile de, kitlelerin, çok daha şekilsiz inanç ve bilişsel (cognitive) sistemleri ifade ediliyor. Yazar, ideolojiyi ise kitle toplumunun belirmesiyle beraber önem kazanan inançlar ve idare edilen”lerin arasında yaygın, yönlü, fakat sınırlı, belirsiz fikir kümeleri olarak tanımlıyor. İdeolojiler, siyasi fikir tarihi açısından  uzun zaman, insanların aklını çelen kuraldışı etkenler olarak tanımlanmıştır. [1] Yazar, bilimsellik niteliğinin üç ana...

MEHMET EVKURAN’IN SÜNNİ PARADİGMAYI ANLAMAK ADLI ESERİNDEN

     (Mehmet Evkuran,Sünni Paradigmayı Anlamak, Ankara Okulu Yayınları,2015,3.Baskı) Evkuran, Sünni paradigmayı anlamak adlı çalışmasında Ehli sünnetin siyaset düşüncesinin yapısı ve sorunlarını konu edinmektedir. Bu yazıda daha çok kitaptan alıntılara yer verilecektir. Eser, son yüz elli iki yüz yıl içinde geri kalışımız bağlamında yapılan tartışmaların merkezinde yer alan Sünni düşünceyi konu edinmektedir. Daha önceki yapılan çalışmalarda geleneksel din anlayışı, geleneksel dini düşünce şeklinde eleştirilerin hedefinde olduysa da bu çalışmada zihniyet ve dünya görüşü oluşturucu yanıyla Sünni gelenek, Türkiye’de bir bütün olarak ilk defa derli toplu, eleştirel olarak bir çalışmaya konu edilmiştir. Yazara göre kendini bir hakikat ve dinin en doğru yorumu olarak temellendiren Ehl-i Sünnet söylemi, varlığını tehdit ettiğini düşündüğü yaklaşımlara karşı koyduğu gibi, onu bilimsel/ideolojik bir okumanın nesnesi/konusu yapan yaklaşımlara karşı da kendini savunmaktadır...