Ana içeriğe atla

SÜNNİLİKLE İLGİLİ YAPILAN ÇALIŞMALAR ÜZERİNE/HAYRETTİN GÜL

 

 

Fazlı Arabacı, 'Alevilik Ve Sünniliğin Sosyolojik Boyutları'[1] adlı çalışmasında Türkiye'de yaşanan Alevi-Sünni farklılaşmasının sosyolojik görünümünü ve boyutlarını Çorum merkez ve seçilen köylerinde uygulamalı bir alan araştırması kapsamında ele alınmıştır. Bu çalışmada Sünni gelenek Alevilik konusu bağlamında ele alınmıştır. Arabacı, Alevi-Sünni farklılaşmasının tamamen teolojik nedenlere dayanmadığını tarihten günümüze din-toplum ilişkileri çerçevesinde farklı etkenlerin bir araya gelmesiyle oluşan bir olgu olduğunu ifade etmektedir. Çalışmada özellikle Sünni-Şii mezhepleri çerçevesinde oluşturulan epistemolojilerin varlığına ve bu epistemolojilere dayalı olarak bilgiyi oluşturan ulemanın öznel ve toplumsal durumları sebebiyle din anlayışlarının farklılaştığı ve böylece itikadi ya da fıkhi mezheplerin oluştuğu anlatılmaktadır.

Mehmet Evkuran, 'Sünni Paradigmayı Anlamak'[2] adlı çalışmasında Ehl-i Sünnet’in siyaset düşüncesinin yapısı ve sorunlarını konu edinmektedir. Sünniliğin sadece bir inanç ve düşünce sorunu olmadığı aynı zamanda bir zihniyet ve paradigma sorunu olduğu bu noktada Sünniliğin bir kimlik, inanç ve yaşam biçimi olarak bilimin konusu yapmanın bazı dirençlerle karşılaştığını öne sürülüyor. Yazar Ehl-i Sünnet'i geldiğimiz noktada hala Müslüman toplumların büyük çoğunluğunun dinsel, kültürel ve pratik tercihlerinin ve bakış açılarının adı olarak tanımlamaktadır. Yazar Sünni toplumların yapısal devamlılığını sağlayan etkenin tarih boyunca bu toplumsal- kültürel yapı içinde yaşayan kitlelerin zihninde yer etmiş olan ve simgelerden oluşan dağarcık olduğunu, Sünni teolojik ve siyasal hafızasının da bu dağarcık aracılığı ile varlığını koruduğunu ve sürdürdüğünü ifade ediyor. Evkuran,  Ehl-i Sünnet düşüncesinin tarihsel süreçte önüne çıkan problemlerle topluluğun birliğine yani cemaat olgusuna yaptığı vurguyla ve sultan/imama itaati vurgulayarak fiili durumlarda ihtiyaç duyduğu teolojik açıklamayı sunarak baş edebildiğini öne sürüyor.

Hüseyin Atay, 'Ehli Sünnet ve Şia'[3] adlı çalışmasında ilk önce mezhepler tarihi alanındaki temel kavramları açıklıyor. Şia'nın ortaya çıkış süreci ve kendi içinde oluşan alt gruplara geniş bir yer veriyor. Daha sonra Şia ve Ehli Sünnet karşılaştırması yapmaktadır. Atay, Ehl-i Sünnet ’in Hariciler ve Kaderiyenin temel öğretileriyle dışlayıcı tekfir söylemi ve İslam'ı dar sınırlara hapsetmeleri karşısında ortaya çıktığını belirtiyor. Atay, çalışmasında sosyolojide mezhebin büyük kitleye karşı yeni bir fikri tavırla ortaya çıkıp ona tepki göstermek ve onu reddetmek amacıyla ortaya çıktığını belirtiyor. Çalışmada Şia’nın bu anlamda bir mezhep olduğunu ama Ehl-i Sünnet’in mezhep olmadığını onun bütün toplumu temsil ettiğini ve İslam'ın anayolu sayılacağını iddia etmektedir.

Caner Taslaman, 'Küreselleşme Sürecinde Türkiye'de İslam'[4] adlı çalışmasında, Osmanlı’dan günümüze gerçekleşen siyasi, kültürel, ekonomik ve özellikle dinsel dönüşümün fotoğrafını çekiyor. Bu dönüşümün kodlarını siyasi, ekonomik, kültürel ve dini yapılardaki yaşanan değişimler eşliğinde modernleşme ve küreselleşme ile karşılaşma ve hesaplaşmada İslami kesime fikir ve aksiyonlarıyla çıkış yollarını sunan üç aktörü (M. Abduh, Said Nursi ve Ankara Okulu) ele alarak göstermeye çalışıyor. Ehli Sünnet düşüncesine eleştirel yaklaşıyor ve bu düşüncenin gelenekten günümüze ulaşan mirasını Ehli Sünnet İslam’ı olarak adlandırarak gerçek İslam’ın dışında bir yere konumlandırıyor. Çalışmanın merkezini ise modernleşme ve küreselleşme süreçlerinde Müslümanların karşılaştığı sorunlara karşı bu üç aktörün kadınların kamusal alana çıkışı, Başörtüsü, sakal, cübbe, sarık, güzel sanatlar vb. konularını nereye konumlandırdıkları ve bu konumlandırmayla klasik Ehli Sünnet düşüncesiyle nasıl bir fark meydana getirdikleri anlatılmaktadır.

Mevlüt Özler, 'Tarihsel bir adlandırmanın Tahlili Ehl-i Sünnet-Ehli Bidat' [5]   adlı çalışmasında teolojik olmaktan çok metodolojik farklılıklar yanında toplumsal-kültürel, siyasi şartlar sonucu oluşmuş kavramlardan Ehli Sünnet ve Ehl-i Bidat adlandırmalarının tarihi arka planını ve kavramlaşma süreçlerini konu edinmektedir. Özler'e göre fırka isimlerinin kimlik değil, sadece sosyolojik bir kimlik oldukları hatırlanmalı, batıni yorum ve yaklaşımların dışında kalan mezhep ve fırkaların Ehli Sünnet mektebi içinde fikir mektepleri olarak telakki edilmelidir.

Muammer Esen 'Ehli Sünnet- Kavramının Oluşum ve Gelişim Süreci'[6] adlı çalışmasında Ehl-i Sünnet kavramının tarihsel olarak ortaya çıkışı, gelişimi ve bu süreçte geçirdiği anlam kaymalarını ortaya koymayı amaçlıyor. Esen’e göre bütün mezhepler, ilk dönemin siyasal ortamı içinde oluşan sorunlara karşı tavır alışları neticesinde şekillenmişler ve siyasi tartışmaları itikadi alana taşımışlardır. Çalışmada Ehl-i Sünnet'e sünnet ehli denmesinin en önemli nedeninin Kuran'ın iman esasları üzerine sünnetin bildirdiği hususlara da imanı eklemiş olmaları olarak ifade edilmektedir. Esen çalışmasında Ehl-i Sünnet düşüncesinin temellerini hem fıkhi uygulamalar hem de itikadi görüşler açısından dört halife dönemine kadar götürmektedir.

 Nadim Macit, 'Ehli Sünnet Ekolünün Doğuşu'[7] adlı çalışmasında ilk önce itikadi tartışmaların ortaya çıkışını, tartışılan konuları, onları anlama ve açıklama biçimlerini ele alıyor. Ehl-i Sünnet Ve’l-Cemaat terkibindeki kavramları tahlile tabi tutuyor. Macit çalışmasında İbn Küllab, Haris El-Muhasibi ve Kalanisi’nin itikadi konulardaki görüşleriyle Ehl-i Sünnet düşüncesine ve Eş'ari'ye referans olmaları bakımından ayrı başlıklar altında ele alıyor. Çalışmada bu üç düşünürün Ehl-i Hadis'in akıl karşıtlığı ile Mutezile'nin akla verdiği aşırı önem arasında orta bir noktada oldukları belirtiliyor. Bu anlamda bu üç âlimin orta yolu ve itidal temsil eden Ehl-i Sünnet düşüncesine nasıl referans oluşturduğu anlatılıyor.

İlhami Güler, 'Allah’ın Ahlakiliği Sorunu Ehli Sünnetin Allah Tasavvuruna Ahlaki Açıdan Eleştirel Bir Yaklaşım'[8] adlı çalışmasında toplumun zihniyet biçimlerini yansıtan darbı meseller ve deyimler üzerinden toplumun Tanrı tasavvuru başta olmak üzere kader anlayışını yansıtan evlilikler, doğumlar, ölümler, rızıklar vb. pratik düzeyde tecrübe edilen olayları toplumsal dünyanın nasıl değerlendirdiğini ve onlara nasıl tepki verdiğini örnekler üzerinden ele alıyor. Çalışmada Kur'an'da betimlenen Tanrı tasavvurunun Mutezile ve Maturidi anlayışa daha yakın olmasına rağmen pratik anlamda toplumun zihniyet ve dindarlık biçimlerine etki eden Tanrı tasavvurunun Eş ‘ari düşüncesine ait olduğu ifade edilmektedir. Güler'e göre dindar insanın hayatında en büyük yönlendirici gücün Allah tasavvuru olduğu belirtilmekte, fakat Eş'ari ekolünün kader düşüncesinin temeli olan mülkünde kuralsız ve kanunsuz Tanrı tasavvurunun tarihten günümüze İslam dünyasında var olan birçok ahlaksızlığın,  yanlış anlayışların ve hastalıkların ana nedeni olarak değerlendirilmektedir.

 



[1] Fazlı Arabacı, Alevilik Ve Sünniliğin Sosyolojik Boyutları, Barış Platin Kitabevi, 2. Baskı, Ankara 2009.

[2] Mehmet Evkuran, Sünni Paradigmayı Anlamak, Ankara Okulu Yayınları, 3.Baskı, Ankara 2015.

[3] Hüseyin Atay, Ehli Sünnet ve Şia, A. Ü.İ.F.Yayınları, Ankara 1983.

[4] Caner Taslaman, Küreselleşme Sürecinde Türkiye’de İslam, İstanbul Yayınevi, 8. Baskı, İstanbul 2014.

[5] Mevlüt Özler, Tarihsel Bir Adlandırmanın Tahlili Ehl-i Sünnet-Ehl-i Bidat, Ankara Okulu Yayınları, Ankara 2010.

[6] Muammer Esen, Ehli Sünnet- Kavramın Oluşum ve Gelişim Süreci, Ankara Okulu Yayınları, 3. Baskı, Ankara 2014.

[7] Nadim Macit, Ehli Sünnet Ekolünün Doğuşu, İhtar Yayınları, Erzurum

[8] İlhami Güler, 'Allahın Ahlakiliği Sorunu Ehli Sünnetin Allah Tasavvuruna Ahlaki Açıdan Eleştirel Bir Yaklaşım, Ankara Okulu Yayınları, 3. Basım, Ankara 2002.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

ANTONY FLEW'İN YANILMIŞIM TANRI VARMIŞ KİTABININ ÖZETİ-1-

                Flew, bu kitabında çocukluğundan itibaren inanç  bakımından yaşadığı tecrübelere yer vererek kısaca ateizmden teizme geçişini anlatıyor. İçinde doğduğu ailenin  Hıristiyanlığa bağlı olduğunu,  babasının vaizlik yaptığını, ayin ve toplantılara katıldıklarını bununla birlikte kendisinin dini bir feyz ve zevke almadığını ifade ediyor. Kitapta ilk önce ateizmi savunan kendi yazdığı eserlere ve onların  temel görüşleriyle bunlara verilen cevaplara  yer veriyor. Yazar, kısaca okumaları ve çalışmalarının kendisini bilimsel olarak benimsediği (öne sürülen iddianın götürdüğü yere gitmek) ilkeyle tutarlı bir biçimde yaşadığı değişimi samimiyetle anlatıyor. Kitap ayrıca ateizm konusundaki temel yaklaşımlara ana hatları ile yer veriyor. Çocukluk ve gençlik yıllarındaki Hıristiyan temelli inançlardan ateizme evirilişinin ilk adımını kötülük probleminin oluşturduğunu söylüyor. O zamanlar ailes...

Şerif Mardin’in ‘Din ve İdeoloji’ Eseri Üzerine

     Din ve İdeoloji kitabı, çapı küçük fakat içerik olarak oldukça geniş ve derin olduğu rahatlıkla söylenebilir. Efradını cami ağyarını mani bir ifade ile alanında tam bir başvuru kaynağıdır.      Yazar, ilk önce ideoloji kavramını  iki ayrı kategoride ele alıyor: Sert ideoloji ve yumuşak ideoloji. “Sert” ideolojiyle, sistematik bir şekilde işlenmiş, temel teorik eserlere dayanan, seçkinlerin kültürüyle sınırlandırılmış, muhtevası kuvvetli bir yapı kastedilirken,  “yumuşak” ideoloji ile de, kitlelerin, çok daha şekilsiz inanç ve bilişsel (cognitive) sistemleri ifade ediliyor. Yazar, ideolojiyi ise kitle toplumunun belirmesiyle beraber önem kazanan inançlar ve idare edilen”lerin arasında yaygın, yönlü, fakat sınırlı, belirsiz fikir kümeleri olarak tanımlıyor. İdeolojiler, siyasi fikir tarihi açısından  uzun zaman, insanların aklını çelen kuraldışı etkenler olarak tanımlanmıştır. [1] Yazar, bilimsellik niteliğinin üç ana...

MEHMET EVKURAN’IN SÜNNİ PARADİGMAYI ANLAMAK ADLI ESERİNDEN

     (Mehmet Evkuran,Sünni Paradigmayı Anlamak, Ankara Okulu Yayınları,2015,3.Baskı) Evkuran, Sünni paradigmayı anlamak adlı çalışmasında Ehli sünnetin siyaset düşüncesinin yapısı ve sorunlarını konu edinmektedir. Bu yazıda daha çok kitaptan alıntılara yer verilecektir. Eser, son yüz elli iki yüz yıl içinde geri kalışımız bağlamında yapılan tartışmaların merkezinde yer alan Sünni düşünceyi konu edinmektedir. Daha önceki yapılan çalışmalarda geleneksel din anlayışı, geleneksel dini düşünce şeklinde eleştirilerin hedefinde olduysa da bu çalışmada zihniyet ve dünya görüşü oluşturucu yanıyla Sünni gelenek, Türkiye’de bir bütün olarak ilk defa derli toplu, eleştirel olarak bir çalışmaya konu edilmiştir. Yazara göre kendini bir hakikat ve dinin en doğru yorumu olarak temellendiren Ehl-i Sünnet söylemi, varlığını tehdit ettiğini düşündüğü yaklaşımlara karşı koyduğu gibi, onu bilimsel/ideolojik bir okumanın nesnesi/konusu yapan yaklaşımlara karşı da kendini savunmaktadır...