Ana içeriğe atla

Yapay Zeka Çağında İslam Düşüncesi: Siddiqui'nin Vizyoner Kitabı NAUMAN SIDDIQUI'NIN "YAPAY ZEKA VE İSLAMI DÜŞÜNCE" (ARTIFICIAL INTELLIGENCE AND ISLAMIC THOUGHT) KİTABININ ÖZETI:

 


NAUMAN SIDDIQUI'NIN "YAPAY ZEKA VE İSLAMI DÜŞÜNCE" (ARTIFICIAL INTELLIGENCE AND ISLAMIC THOUGHT) KİTABININ ÖZETI:


Giriş bölümünde Siddiqui, kitabının temel sorusunu ortaya koyuyor: Müslümanlar, İslami düşünce ve değerler perspektifinden yapay zeka (AI) alanındaki hızlı gelişmeleri nasıl anlamalı ve bunlarla nasıl ilgilenmelidir? Yapay zekanın İslam'la özünde uyumsuz olmadığını, ancak Müslümanların dini ve etik ilkelerine dayanan kendine özgü bir yapay zeka yaklaşımı geliştirmeleri gerektiğini savunuyor.


İlk bölümde Siddiqui, yapay zeka teknolojisinin mevcut durumu ve gelecekteki muhtemel gelişmeleri hakkında genel bir bakış sunuyor. Dar yapay zekadan yapay genel zekaya (AGI) ve yapay süper zekaya (ASI) kadar çeşitli yapay zeka sistemlerini tartışıyor. Ayrıca, zeka, bilinç ve ahlaki faillik gibi kavramların doğası etrafındaki temel felsefi ve etik tartışmaların bazılarını vurguluyor.Siddiqui, yapay zeka teknolojisinin hızlı ilerleyişinin Müslümanlar için önemli felsefi, etik ve hukuki sorular doğurduğunu vurguluyor. Müslümanların bu sorulara kayıtsız kalamayacağını, aksine yapay zeka alanındaki gelişmeleri İslami düşünce ve değerler perspektifinden anlamlandırma ve bu gelişmelerle proaktif bir şekilde ilgilenme sorumluluğu olduğunu savunuyor.


Siddiqui'ye göre yapay zeka, ontolojik olarak İslam'la çelişmez. Yani yapay zekanın varlığı ve geliştirilmesi, İslam'ın temel inanç esaslarına (Allah'ın birliği, yaratılış, insanın konumu vb.) aykırı değildir. Aksine, yapay zeka insanın yaratıcılığının ve akli kapasitesinin bir ürünü olarak İslam'ın ilme ve hikmete verdiği değerle uyumludur. Kur'an-ı Kerim'de geçen "Bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?" (Zümer, 9) ayeti, ilmin ve aklın önemine işaret eder.


Ancak Siddiqui, Müslümanların yapay zekaya özgün bir yaklaşım geliştirmeleri gerektiğini de ekliyor. Bu yaklaşım, İslam'ın temel kaynaklarından (Kur'an ve Sünnet) ve zengin ilmi mirasından beslenmeli, İslami etik ve hukuk ilkelerine dayanmalıdır. Örneğin, yapay zeka uygulamalarının adalet, maslaha (kamu yararı), zarar vermeme gibi İslami etik prensiplerle uyumlu olması gerekir. Yapay zeka politikaları da İslam hukukunun genel amaçlarına (makasıd-ı şeria) hizmet etmelidir.


Siddiqui'nin bu yaklaşımı, Müslümanları yapay zeka alanında pasif ve reaktif bir konumdan kurtarıp aktif ve katılımcı bir role davet ediyor. Müslümanların yapay zeka teknolojilerini sadece tüketmekle yetinmeyip İslami değerler doğrultusunda geliştirmeye, şekillendirmeye ve regüle etmeye çalışması gerektiğinin altını çiziyor.


Siddiqui, yapay zeka ve İslam'ın aslında uyumlu olduğunu, ancak bu uyumun kendiliğinden gerçekleşmeyeceğini, Müslümanların bilinçli ve özgün çabalarını gerektirdiğini savunuyor. Kitabında da bu çabanın felsefi, etik ve hukuki dayanaklarını ayrıntılı bir şekilde inceliyor.



İkinci bölüm, İslami insan anlayışı ve bunun yapay zeka ile ilişkisi üzerine derinleşiyor. Siddiqui, insanların Allah'ın yeryüzündeki halifesi (vekili) olduğu ve akıl, özgür irade ve ahlaki sorumlulukla donandığı şeklindeki Kuran'i fikri vurguluyor. Yapay zekanın bazı insan yeteneklerini taklit edebileceğini, ancak İslami perspektiften insan doğasının özünde olan manevi ve ahlaki boyutlardan yoksun olduğunu savunuyor.Siddiqui, yapay zekayı anlamak ve değerlendirmek için öncelikle İslam'ın insan anlayışını ortaya koymak gerektiğini vurguluyor. Kur'an-ı Kerim'e göre insan, Allah'ın yeryüzündeki halifesi (vekili) olarak yaratılmıştır (Bakara, 30). Bu, insanın Allah'ın yarattığı evrendeki özel konumuna işaret eder. İnsan, akıl, irade ve ahlaki sorumluluk gibi üstün niteliklerle donatılmıştır.


Akıl, insanın düşünme, anlama ve hikmetli davranma kapasitesidir. İrade, insanın seçimlerini özgürce yapabilmesi, iyiyle kötü arasında tercihte bulunabilmesidir. Ahlaki sorumluluk ise insanın yaptığı seçimlerin sonuçlarına katlanması, davranışlarının hesabını vermesidir. Bu nitelikler, insanı diğer varlıklardan ayırır ve ona özel bir değer kazandırır.


Siddiqui, yapay zekanın bazı insan yeteneklerini (örneğin, hesaplama, veri analizi, örüntü tanıma vb.) üstün bir performansla taklit edebildiğini kabul ediyor. Ancak yapay zekanın, İslami açıdan insanı insan yapan asli vasıflardan yoksun olduğunu savunuyor. Yapay zeka, gerçek anlamda akleden, özgür seçimler yapan ve ahlaki sorumluluk üstlenen bir varlık değildir.


Örneğin, bir yapay zeka sistemi, insan hayatının kutsallığını kavrayamaz, iyilik yapmayı kendi başına amaç edinemez. Eylemlerinin ahlaki ağırlığını hissedemez, ahiret inancıyla davranamaz. Bu manevi ve ahlaki boyut, insana hastır ve onu eşref-i mahlûkat (yaratılmışların en şereflisi) kılar.


Bu nedenle Siddiqui, yapay zekayı ontolojik açıdan insana denk görmez. Yapay zekayı, insan aklının ve yaratıcılığının bir ürünü olarak değerlendirir. Evet, yapay zeka hayret verici işler başarabilir, ama nihayetinde o bir araçtır, amaç değil. Gerçek akıl, irade ve ahlak sahibi olan insandır.


Siddiqui'nin bu vurgusu, yapay zeka çağında insan onurunun ve özgünlüğünün korunması açısından önemlidir. Yapay zekaya fazlaca anlam atfedip insanı geri plana itmek, İslam'ın insana verdiği değerle çelişir. Müslümanlar, yapay zekayı kullanırken ve geliştirirken bu hususu göz önünde bulundurmalıdır.



Üçüncü bölümde Siddiqui, İslam'ın bilgi anlayışını ve bunun yapay zeka için doğurduğu sonuçları araştırıyor. İslam'da bilginin sadece enformasyon toplamak ve işlemekle ilgili olmadığına, aynı zamanda hikmet, anlayış ve Allah'ın evrendeki işaretlerini fark etmeyi içerdiğine dikkat çekiyor. Yapay zeka araştırmalarının temelinde yatan indirgemeci bilgi anlayışına karşı uyarıyor ve bilgi arayışına manevi ve ahlaki boyutları entegre etmenin önemine vurgu yapıyor.


Siddiqui, yapay zeka teknolojisinin felsefi temellerini incelerken, bu teknolojinin dayandığı bilgi anlayışını sorgulama gereği duyuyor. Çünkü bir teknolojiyi doğru değerlendirmek, onun epistemolojik (bilgi teorisi) varsayımlarını anlamaktan geçer.


Siddiqui'ye göre modern yapay zeka araştırmaları, genellikle seküler ve materyalist bir bilgi anlayışına dayanır. Bu anlayışta bilgi, ölçülebilir ve hesaplanabilir verilerin toplanması ve işlenmesiyle sınırlıdır. Oysa İslam'ın bilgi telakkisi çok daha geniş ve derindir.


Kur'an-ı Kerim'de bilgi (ilim), sadece enformasyon toplamak değil, hikmet sahibi olmak, anlayış geliştirmek, Allah'ın yarattığı evrendeki işaretleri fark edip bunlardan dersler çıkarmaktır. Örneğin, "Allah'ın göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün birbiri ardınca gelişinde akıl sahipleri için gerçekten açık ibretler vardır." (Al-i İmran, 190) ayeti, bilginin idrak ve ibret boyutuna işaret eder.


Siddiqui, yapay zeka araştırmalarının epistemolojik temelindeki indirgemeciliğe dikkat çekiyor. Yani bilginin salt nicel verilere, algoritmalara, hesaplamalara indirgenmesini sorunlu buluyor. Ona göre bu yaklaşım, bilginin manevi ve ahlaki boyutlarını göz ardı ediyor, hakikati eksik ve yüzeysel kavramaya yol açıyor.


Bunun yerine Siddiqui, yapay zeka çalışmalarında İslami bir bilgi anlayışının benimsenmesini öneriyor. Bu anlayışta bilgi arayışı, Allah'ı tanımaya, O'nun yarattıklarındaki hikmeti keşfetmeye ve insanlığa fayda sağlamaya yönelik olmalıdır. Yapay zeka araştırmaları, teknik boyutun yanı sıra etik ve manevi boyutları da hesaba katmalı, insan onurunu ve değerini önceleyen bir çerçeveye oturtulmalıdır.


Sonuç olarak Siddiqui, yapay zeka ve İslam arasındaki ilişkiyi incelerken, konunun epistemolojik temellerine inmeyi ihmal etmiyor. İslam'ın bütüncül ve hikmet merkezli bilgi anlayışını hatırlatarak, yapay zeka alanında indirgemeci ve tek boyutlu yaklaşımlara karşı uyarıyor. Bu uyarı, Müslümanları yapay zekayı geliştirirken ve kullanırken bilginin manevi ve ahlaki boyutlarını da gözetmeye davet ediyor.



Dördüncü bölüm, İslam ahlak ilkelerine ve bunların yapay zekanın geliştirilmesi ve kullanımına nasıl uygulanacağına odaklanıyor. Siddiqui, adalet, hayırseverlik, zarar vermeme ve onur gibi temel İslami değerleri vurguluyor ve bunların yapay zekanın etik sonuçlarını değerlendirmek için nasıl bir çerçeve sağlayabileceğini tartışıyor. Ayrıca önyargı, mahremiyet, şeffaflık ve hesap verebilirlik gibi yapay zekayla ilgili spesifik etik konuları ele alıyor.Siddiqui, yapay zekanın etik boyutunu incelerken, İslam ahlakının temel ilkelerinden yola çıkıyor. Bu ilkeler, Kur'an-ı Kerim ve Hz. Muhammed'in (s.a.v) sünnetinde ifadesini bulan evrensel değerlerdir. Siddiqui, bu değerlerin yapay zeka teknolojisinin geliştirilmesi ve kullanımı için sağlam bir etik çerçeve sunabileceğini savunuyor.


Adalet, İslam ahlakının merkezinde yer alır. Yapay zeka sistemlerinin adil olması, yani önyargı ve ayrımcılıktan uzak, tarafsız ve eşitlikçi bir şekilde tasarlanması ve uygulanması önemlidir. Örneğin, yüz tanıma veya kredi puanlama gibi yapay zeka uygulamalarının belirli grupları sistemli olarak dezavantajlı konuma düşürmemesi gerekir.


Hayırseverlik (ihsan), iyiliği yaymak ve başkalarına fayda sağlamak anlamına gelir. Yapay zekanın insanların refahını artıracak, toplumsal sorunlara çözüm üretecek şekilde kullanılması, bu ilkenin bir gereğidir. Örneğin, sağlık alanındaki yapay zeka uygulamaları, hastalıkların erken teşhisine ve tedavisine yardımcı olabilir.


Zarar vermeme (la darar), İslam hukukunun temel bir prensibidir. Yapay zekanın insanlara ve topluma zarar verecek şekilde kullanılmaması, örneğin dezenformasyon yaymak, özel hayatı ihlal etmek veya siber suçlara alet olmak için kullanılmaması gerekir.


Onur (keramet), insan olmanın getirdiği değer ve saygınlıktır. Yapay zeka uygulamaları, insanların onurunu zedelemeyecek, aksine koruyup yüceltecek şekilde tasarlanmalıdır. Örneğin, işe alım süreçlerinde yapay zeka kullanılırken, adayların insani özelliklerinin ve potansiyelinin göz ardı edilmemesi önemlidir.


Siddiqui, bu genel ahlaki ilkelerin yanı sıra, yapay zeka alanına özgü etik sorunları da ele alıyor. Örneğin, yapay zeka sistemlerindeki önyargıların tespit edilmesi ve giderilmesi, kişisel verilerin mahremiyetinin korunması, algoritmaların şeffaf ve anlaşılır olması, yapay zeka kullanımının hesap verebilir bir şekilde düzenlenmesi gibi meseleler üzerinde duruyor.


Siddiqui, yapay zeka etiğinin İslami bir temelini oluşturmaya çalışıyor. Genel İslam ahlakı ilkelerini yapay zeka bağlamına uyarlıyor ve spesifik etik sorunları bu çerçevede değerlendiriyor. Bu yaklaşım, Müslümanların yapay zeka alanında ahlaki bir duruş geliştirmelerine ve bu teknolojinin insani değerlerle uyumlu bir şekilde geliştirilmesine katkıda bulunmayı amaçlıyor.



Beşinci bölümde Siddiqui, yapay zekanın İslam hukuku (fıkıh) ve hukuki akıl yürütme üzerindeki potansiyel etkisini değerlendiriyor. Yapay zekanın yasal metinleri ve emsal kararları analiz etmek için faydalı bir araç olabileceğini, ancak Şeriatı yorumlama ve yeni bağlamlara uygulama konusunda insan alimlerinin rolünü ikame edemeyeceğini savunuyor. Ayrıca yapay zekanın İslami hukuk perspektifinden düzenlenmesinin zorluklarını ve Müslüman hukukçuların yapay zekanın teknik ve etik yönleriyle ilgilenme ihtiyacını tartışıyor.


Siddiqui, yapay zekanın İslam hukuku (fıkıh) alanındaki potansiyel etkilerini ve uygulamalarını inceliyor. İslam hukuku, Şeriatın (İslami yaşam tarzının) insan davranışlarıyla ilgili boyutunu düzenleyen kurallar bütünüdür. Bu kurallar, Kur'an-ı Kerim, Hz. Muhammed'in (s.a.v) sünneti ve İslam alimlerinin içtihatları (hukuki akıl yürütme) temelinde geliştirilir.


Siddiqui, yapay zekanın İslam hukukunun kaynaklarını (Kur'an, hadis, fıkıh metinleri vb.) ve emsal kararları analiz etmek, sınıflandırmak ve anlamlandırmak için faydalı bir araç olabileceğini belirtiyor. Yapay zeka algoritmaları, büyük miktardaki yasal metinleri hızlı ve etkili bir şekilde tarayabilir, belirli konularla ilgili hükümleri tespit edebilir, benzer davaları gruplayabilir ve hukuki akıl yürütmeyi destekleyebilir.


Ancak Siddiqui, yapay zekanın Şeriatı yorumlama ve yeni durumlara uygulama konusunda insan fakihlerinin (İslam hukukçularının) rolünü tam olarak üstlenemeyeceğini vurguluyor. Çünkü İslam hukuku, salt metinlerin lafzi anlamına dayanmaz, aynı zamanda metinlerin arkasındaki hikmet, maslahat (kamu yararı) ve makasıd (geniş hedefler) gibi unsurları da dikkate alır. Bu unsurları anlamak ve değerlendirmek, derin bir dini-hukuki anlayış, sezgi ve insan muhakemesi gerektirir.


Örneğin, yapay zeka sistemleri, bir hadisin sıhhatini (güvenilirliğini) değerlendirirken, hadisin sened zincirini ve metnini analiz edebilir. Ancak hadisin manevi ve ahlaki mesajını, bağlamsal uygunluğunu ve diğer delillerle ilişkisini kavramakta zorlanabilir. Bu tür nitel ve bütüncül değerlendirmeler, insan fakihlerin uzmanlığını ve iç görüsünü gerektirir.


Siddiqui ayrıca, yapay zekanın kendisinin İslam hukuku açısından nasıl düzenleneceği meselesine de değiniyor. Yapay zekanın sebep olduğu zararların tazmini, yapay zeka sistemlerinin hukuki sorumluluğu, yapay zeka ile ilgili sözleşme ve muamelelerin geçerliliği gibi konular, Müslüman hukukçuların gündeminde olmalıdır. Bu da onların yapay zekanın teknik ve etik boyutlarıyla yakından ilgilenmelerini gerektirir.


Siddiqui, yapay zekanın İslam hukukuna sunabileceği fırsatları ve katkıları kabul etmekle birlikte, onun sınırlarına ve risklerine de dikkat çekiyor. Yapay zekayı, insan fakihlerin hukuki akıl yürütmesini destekleyen faydalı bir araç olarak görüyor, ancak onların yerini alabilecek otonom bir sistem olarak görmüyor. Bu dengeli yaklaşım, Müslüman hukukçuları yapay zeka konusunda hem açık fikirli hem de ihtiyatlı olmaya davet ediyor.



Altıncı ve son bölüm, Müslümanların yapay zeka ile etkileşimine dair bazı sonuç düşünceleri ve öneriler sunuyor. Siddiqui, Müslümanların başkaları tarafından yönlendirilen gelişmelere sadece tepki vermek yerine, İslami değerler ve önceliklere dayanan kendi yapay zeka gündemlerini geliştirmeleri gerektiğini vurguluyor. Müslüman alimler, bilim insanları ve politika yapıcılar arasında, yapay zeka konusundaki zorlukları ve fırsatları İslami bir bakış açısıyla ele almak için daha fazla işbirliğine çağırıyor.Siddiqui, kitabının son bölümünde yapıcı ve ileriye dönük bir perspektif sunuyor. Müslümanların yapay zeka alanında daha proaktif ve öncü bir rol oynamaları gerektiğini vurguluyor. Ona göre Müslümanlar, yapay zeka teknolojisinin gelişimini ve etkilerini sadece dışarıdan gözlemlemek ve tepki vermekle yetinmemeli, bu süreci kendi değerleri ve öncelikleri doğrultusunda şekillendirmeye çalışmalıdır.


Bunun için Siddiqui, Müslümanların kendi yapay zeka gündemlerini geliştirmeleri gerektiğini savunuyor. Bu gündem, İslam'ın temel ilkeleri ve amaçları ile uyumlu olmalı, Müslüman toplumların ihtiyaçlarına ve sorunlarına odaklanmalıdır. Örneğin, eğitim, sağlık, adalet, sürdürülebilirlik, kültürel miras gibi alanlarda yapay zekanın nasıl kullanılabileceği üzerine araştırmalar ve projeler yürütülebilir.


Siddiqui, bu gündemin oluşturulması ve hayata geçirilmesi için Müslüman paydaşlar arasında işbirliğinin önemine dikkat çekiyor. Alimler (dini bilginler), yapay zekanın İslami açıdan doğurduğu sorulara ve fırsatlara dair derin bir anlayış geliştirmeli ve rehberlik sağlamalıdır. Bilim insanları ve teknoloji uzmanları, İslami değerleri gözeten yapay zeka sistemleri tasarlamalı ve geliştirmelidir. Politika yapıcılar ise yapay zekanın adil, güvenli ve etik bir şekilde düzenlenmesi ve kullanılması için gerekli yasal ve kurumsal çerçeveleri oluşturmalıdır.


Siddiqui ayrıca, Müslümanların yapay zeka konusundaki küresel tartışmalara da aktif olarak katılmaları gerektiğini belirtiyor. Müslümanlar, yapay zeka etiği, yönetişimi ve politikası ile ilgili uluslararası platformlarda kendi perspektiflerini ve önceliklerini dile getirmeli, diğer inanç ve düşünce gelenekleriyle diyalog ve işbirliği içinde olmalıdır.


Siddiqui, Müslümanları yapay zeka alanında liderlik üstlenmeye, kendi gündemlerini belirlemeye ve iş birliği yapmaya çağırıyor. Bu çağrı, Müslümanların teknolojik gelişmelerin pasif alıcıları değil, aktif şekillendiricileri olmaları gerektiği fikrini yansıtıyor. Siddiqui'nin vizyonu, İslam'ın değerlerini ve hikmetini yapay zeka çağına taşıyan, insanlığa hizmet eden ve Müslümanların küresel katkısını artıran bir gelecek öngörüyor.


Kitabın tamamına bakıldığında, Siddiqui'nin yapay zeka ve İslam arasındaki ilişkiyi derinlemesine ve çok yönlü olarak ele aldığı görülüyor. Konuyu ontolojik, epistemolojik, etik, hukuki ve stratejik açılardan inceliyor ve Müslümanlara yol gösterici bir çerçeve sunuyor. Kitap, yapay zeka gibi çığır açıcı bir teknolojinin İslami perspektiften anlaşılması ve değerlendirilmesi için önemli bir katkı sağlıyor.




Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

ANTONY FLEW'İN YANILMIŞIM TANRI VARMIŞ KİTABININ ÖZETİ-1-

                Flew, bu kitabında çocukluğundan itibaren inanç  bakımından yaşadığı tecrübelere yer vererek kısaca ateizmden teizme geçişini anlatıyor. İçinde doğduğu ailenin  Hıristiyanlığa bağlı olduğunu,  babasının vaizlik yaptığını, ayin ve toplantılara katıldıklarını bununla birlikte kendisinin dini bir feyz ve zevke almadığını ifade ediyor. Kitapta ilk önce ateizmi savunan kendi yazdığı eserlere ve onların  temel görüşleriyle bunlara verilen cevaplara  yer veriyor. Yazar, kısaca okumaları ve çalışmalarının kendisini bilimsel olarak benimsediği (öne sürülen iddianın götürdüğü yere gitmek) ilkeyle tutarlı bir biçimde yaşadığı değişimi samimiyetle anlatıyor. Kitap ayrıca ateizm konusundaki temel yaklaşımlara ana hatları ile yer veriyor. Çocukluk ve gençlik yıllarındaki Hıristiyan temelli inançlardan ateizme evirilişinin ilk adımını kötülük probleminin oluşturduğunu söylüyor. O zamanlar ailes...

Şerif Mardin’in ‘Din ve İdeoloji’ Eseri Üzerine

     Din ve İdeoloji kitabı, çapı küçük fakat içerik olarak oldukça geniş ve derin olduğu rahatlıkla söylenebilir. Efradını cami ağyarını mani bir ifade ile alanında tam bir başvuru kaynağıdır.      Yazar, ilk önce ideoloji kavramını  iki ayrı kategoride ele alıyor: Sert ideoloji ve yumuşak ideoloji. “Sert” ideolojiyle, sistematik bir şekilde işlenmiş, temel teorik eserlere dayanan, seçkinlerin kültürüyle sınırlandırılmış, muhtevası kuvvetli bir yapı kastedilirken,  “yumuşak” ideoloji ile de, kitlelerin, çok daha şekilsiz inanç ve bilişsel (cognitive) sistemleri ifade ediliyor. Yazar, ideolojiyi ise kitle toplumunun belirmesiyle beraber önem kazanan inançlar ve idare edilen”lerin arasında yaygın, yönlü, fakat sınırlı, belirsiz fikir kümeleri olarak tanımlıyor. İdeolojiler, siyasi fikir tarihi açısından  uzun zaman, insanların aklını çelen kuraldışı etkenler olarak tanımlanmıştır. [1] Yazar, bilimsellik niteliğinin üç ana...

MEHMET EVKURAN’IN SÜNNİ PARADİGMAYI ANLAMAK ADLI ESERİNDEN

     (Mehmet Evkuran,Sünni Paradigmayı Anlamak, Ankara Okulu Yayınları,2015,3.Baskı) Evkuran, Sünni paradigmayı anlamak adlı çalışmasında Ehli sünnetin siyaset düşüncesinin yapısı ve sorunlarını konu edinmektedir. Bu yazıda daha çok kitaptan alıntılara yer verilecektir. Eser, son yüz elli iki yüz yıl içinde geri kalışımız bağlamında yapılan tartışmaların merkezinde yer alan Sünni düşünceyi konu edinmektedir. Daha önceki yapılan çalışmalarda geleneksel din anlayışı, geleneksel dini düşünce şeklinde eleştirilerin hedefinde olduysa da bu çalışmada zihniyet ve dünya görüşü oluşturucu yanıyla Sünni gelenek, Türkiye’de bir bütün olarak ilk defa derli toplu, eleştirel olarak bir çalışmaya konu edilmiştir. Yazara göre kendini bir hakikat ve dinin en doğru yorumu olarak temellendiren Ehl-i Sünnet söylemi, varlığını tehdit ettiğini düşündüğü yaklaşımlara karşı koyduğu gibi, onu bilimsel/ideolojik bir okumanın nesnesi/konusu yapan yaklaşımlara karşı da kendini savunmaktadır...