Ana içeriğe atla

Artan Dini Bilgi Konusunda Seçici Olma



Öyle bir zamanda yaşıyoruz ki kitle iletişim araçları yoluyla edindiğimiz bilgilere göre şehir şebekesinden gelen suyun sağlığa uygun olup olmadığını tartışıyor, bilmem hangi yörenin falanca markasına ait suyun güvenilir olduğunu öğreniyor ve ona göre satın alıyoruz. Bununla da kalmıyoruz markalar arasındaki rekabetin toplumsal hayata yansımasıyla ‘güvenilir’ olanlar arasından ‘en güvenilir olanını’ da uzmanların inceleme ve değerlendirmelerine göre tercih ediyoruz. Malum geleneksel dönemlerde olduğu gibi ‘zorunluluklar’ karşısında değiliz. Modern zamanlardayız. Karşı karşıya kaldığımız zorunluluklar gitti, bunların yerine tercih ve seçenek imkanları ortaya çıktı. Zorunlulukta hiyerarşi yoktu, tercih davranışında ise hiyerarşi vardır:iyi değil-az iyi-İyi-çok iyi-mükemmel. Bu bağlamda haberlerde ve gazetelerde yer alan bir başlığı okuyalım: ‘İçilebilir 10 su markası açıklandı.’

Manava veya pazara gittiğimizde de sebze ve meyvelerin organik olup olmadığını soruyoruz ve araştırıyoruz. Modern zamanların hemen her konuda otorite konumunda olan ‘uzman’larının verdiği bilgiye dayanarak hareket ediyoruz. Uzmanlar arasında da hiyerarşi mevcut. Akademik unvan, reyting oranları, toplum tarafından tanınma ve kabul durumları vb. Çoğunluğun kabulü ve beğenisi uzmanı bilgi otoritesi konusunda derecelendiriyor. Reyting yüksekliği veya toplumsal kabul ile bilginin güvenilirliği arasında doğrudan bir ilişki kurulmaktadır.
Aslında bahsetmek istediğim alışverişlerde yaşadığımız kuşku ve güven sorunu yahut hassasiyet değil. Gelmek istediğim nokta dini konularda her türlü tartışmanın yaşandığı, her kafadan bir sesin çıktığı, herkesin kendine göre bir din anlayışı tutturduğu hengâmede nasıl bir tutum sergiliyoruz. Dini konularda hangi kitapları okuyor, hangi düşünce ve yorumları temel alıyoruz? İçtiğimiz suyun, yediğimiz domatesin, giydiğimiz elbisenin vs. kalitesine dikkat ettiğimiz kadar hem dünyamızı hem de ahiretimizin yol haritasını sunan din hususunda da dikkat kesiliyor muyuz? Yapılan dini programlar ve yayımlanan dini kitapların sahihliği hususunda nasıl bir tepki gösteriyoruz? Örneğin şu sureyi veya şu duayı şu kadar okursan, muradına nail olursun nev’inden Cenabı Hakk’ın yeryüzüne koyduğu sünnetullaha[1] aykırı ve tedbir-takdir ilişkini iptal eden bilgilerin yer aldığı; kısa yoldan zenginlik, mutluluk,  kurtuluş ve cennet vaat eden dini söylemlere karşı tepkimiz nasıldır? Hayatta karşı karşıya kaldığımız sorun, dert, hastalık vb. durumlar karşısında tedbir ve sebeplilik ilkesinin gereğini yerine getirerek işin bize bakan kısmını ifa ettikten sonra ellerimizi açma, gönülden yalvarıp yakarmamız gerekir. Hz. Âdem’den Efendimiz Sav’a kadar gelen peygamberlerin hiçbirisine sebepler konusunda bir imtiyaz verilmemiş, hemen hepsi sebeplere ve sünnetullaha riayet ettikten sonra sebeplerin bittiği noktada dua etmişler, yardım istemişler ve Allah onlara yardımını göndermiştir. Ateşin yakmaması veya denizin yarılıp geniş bir yola dönüşmesi sebeplerin bittiği noktada gerçekleşmiştir. Sebepler insan içindir. Allah için hiçbir konuda sebeplere başvurma veya tedbir alma yoktur. O ol deyince oldurur, öl deyince öldürür. Dolayısıyla hem dünyada hem ahirette kazanmak için çalışmak ve sebeplere riayet gerekir. Sebeplere tutunmayı bir bina yapımı örneğiyle açıklayacak olursak, bina yapılacak yerin zemin etüdünden kullanılacak malzemenin standartlarına oradan müteahhit ve işçilerin görevlerini titiz bir biçimde yapmalarına kadar uzatılabilir. Bu konu trafikte kemer takmadan  ayna kullanımına, öncelik hakkına riayetten hız sınıra oradan trafik levhalarına dikkat etmeye kadar örneklendirilebilir.
Her konuda olduğu gibi dini konularda da sapla samanı, doğruyla yanlışı birbirinden ayırmak için dini bilgi kaynaklarını yani Kur’an-ı Kerim’i ve sünnet-i sahihayı okumak en azından genel manada bilgi sahibi olmamız gerekir. Kur’an’ın ilk emrinin ‘Oku!’ şeklinde olması bu hususta çok anlamlıdır. Aksi takdirde aynı konularda farklı yorum ve düşüncelerin gündeme geldiği günümüzde rüzgârın önünde savrulan yaprak durumuna düşeriz. Rüzgârın yönü yönümüzü tayin eder. Sahih bilgi, kökü toprağın derinliklerinde olan bir ağaç gibidir. Her kopan fırtına ona yön tayin etmez.
Modern sonrası olarak ifade edilen postmodern dönemler genel olarak çoğulculuk, görecelilik, merkezsizlik, belirsizlik, karmaşıklık hakikat iddialarının geçerliliğini yitirmesi vb. kavramlarla karakterize edilir. İçinde bulunduğumuz zaman diliminde zikredilen bu kavramların toplumsal dünyada gerçekliğe dönüştüğü görülmektedir. Din ve dini konularda bu gerçeklikten nasibini almaktadır. Bize düşen okuyarak, izleyerek ve dinleyerek öğrendiğimiz bilgileri Kur’an ve sahih sünnet mihengine vurmak ve sahih bilginin peşinde olmaktır.

HAYRETTİN GÜL


[1] Allah’ın tabiatı yaratıp devam ettirmek ve toplum hayatını düzenlemek üzere koyduğu kanunlar anlamında bir Kur’an terimi(DİA Sünnetullah maddesi). Örneğin yerçekimi kanunu, ateşin yakıcı, suyun söndürücü olması, çalışanın kazanması vs.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

ANTONY FLEW'İN YANILMIŞIM TANRI VARMIŞ KİTABININ ÖZETİ-1-

                Flew, bu kitabında çocukluğundan itibaren inanç  bakımından yaşadığı tecrübelere yer vererek kısaca ateizmden teizme geçişini anlatıyor. İçinde doğduğu ailenin  Hıristiyanlığa bağlı olduğunu,  babasının vaizlik yaptığını, ayin ve toplantılara katıldıklarını bununla birlikte kendisinin dini bir feyz ve zevke almadığını ifade ediyor. Kitapta ilk önce ateizmi savunan kendi yazdığı eserlere ve onların  temel görüşleriyle bunlara verilen cevaplara  yer veriyor. Yazar, kısaca okumaları ve çalışmalarının kendisini bilimsel olarak benimsediği (öne sürülen iddianın götürdüğü yere gitmek) ilkeyle tutarlı bir biçimde yaşadığı değişimi samimiyetle anlatıyor. Kitap ayrıca ateizm konusundaki temel yaklaşımlara ana hatları ile yer veriyor. Çocukluk ve gençlik yıllarındaki Hıristiyan temelli inançlardan ateizme evirilişinin ilk adımını kötülük probleminin oluşturduğunu söylüyor. O zamanlar ailes...

Şerif Mardin’in ‘Din ve İdeoloji’ Eseri Üzerine

     Din ve İdeoloji kitabı, çapı küçük fakat içerik olarak oldukça geniş ve derin olduğu rahatlıkla söylenebilir. Efradını cami ağyarını mani bir ifade ile alanında tam bir başvuru kaynağıdır.      Yazar, ilk önce ideoloji kavramını  iki ayrı kategoride ele alıyor: Sert ideoloji ve yumuşak ideoloji. “Sert” ideolojiyle, sistematik bir şekilde işlenmiş, temel teorik eserlere dayanan, seçkinlerin kültürüyle sınırlandırılmış, muhtevası kuvvetli bir yapı kastedilirken,  “yumuşak” ideoloji ile de, kitlelerin, çok daha şekilsiz inanç ve bilişsel (cognitive) sistemleri ifade ediliyor. Yazar, ideolojiyi ise kitle toplumunun belirmesiyle beraber önem kazanan inançlar ve idare edilen”lerin arasında yaygın, yönlü, fakat sınırlı, belirsiz fikir kümeleri olarak tanımlıyor. İdeolojiler, siyasi fikir tarihi açısından  uzun zaman, insanların aklını çelen kuraldışı etkenler olarak tanımlanmıştır. [1] Yazar, bilimsellik niteliğinin üç ana...

MEHMET EVKURAN’IN SÜNNİ PARADİGMAYI ANLAMAK ADLI ESERİNDEN

     (Mehmet Evkuran,Sünni Paradigmayı Anlamak, Ankara Okulu Yayınları,2015,3.Baskı) Evkuran, Sünni paradigmayı anlamak adlı çalışmasında Ehli sünnetin siyaset düşüncesinin yapısı ve sorunlarını konu edinmektedir. Bu yazıda daha çok kitaptan alıntılara yer verilecektir. Eser, son yüz elli iki yüz yıl içinde geri kalışımız bağlamında yapılan tartışmaların merkezinde yer alan Sünni düşünceyi konu edinmektedir. Daha önceki yapılan çalışmalarda geleneksel din anlayışı, geleneksel dini düşünce şeklinde eleştirilerin hedefinde olduysa da bu çalışmada zihniyet ve dünya görüşü oluşturucu yanıyla Sünni gelenek, Türkiye’de bir bütün olarak ilk defa derli toplu, eleştirel olarak bir çalışmaya konu edilmiştir. Yazara göre kendini bir hakikat ve dinin en doğru yorumu olarak temellendiren Ehl-i Sünnet söylemi, varlığını tehdit ettiğini düşündüğü yaklaşımlara karşı koyduğu gibi, onu bilimsel/ideolojik bir okumanın nesnesi/konusu yapan yaklaşımlara karşı da kendini savunmaktadır...