Ana içeriğe atla

ALMANYA'DAKİ TÜRK GENÇLERİ ÜZERİNE YAPILAN DÖRT ÇALIŞMANIN DEĞERLENDİRMESİ


          II. Dünya savaşından sonra yaralarını sarma ve hızlı bir toparlanma sürecine giren Almanya, daha savaşın üzerinden 15-20 yıl geçmeden oluşturduğu sanayi altyapısıyla göç alan ülke seviyesine yükselmiştir. İşçi açığını kapatmak için İtalya, Yunanistan, Polonya, Bulgaristan, Türkiye vb ülkelerden  Almanya’ya kitlesel göçler başlamıştır. Almanya’yla Türkiye arasında 30 Ekim 1961 yılında ''Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Almanya Federal Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Türk Firmaları İşçilerinin İstisna Akdi Çerçevesinde İstihdamına İlişkin Anlaşma'' imzalanmıştır.[1]
        Türkiye dışındaki ülkelerin tarihsel, kültürel, dini vb. yönlerden Almanya ile ortak paydalarının olduğu bir gerçektir. Türkiye’den göç edenlerin ortak özellikleri, toplumun alt tabakalarından, eğitim seviyesi düşük, daha çok muhafazakar olan bireyler oldukları görülmektedir. Türk göçmenler birkaç yıl durduktan sonra tekrar anavatana geleceklerini düşünmüşlerdir ama bu düşünce gerçekleşmemiştir. Göç edenlerden seneler içerisinde evli olanlar ailelerini Almanya’ya götürmüşler; nişanlı olanlar ise evlenerek Almanya’ya yerleşmişlerdir. Bir yatay hareketlilik biçimi olarak göçe ve onun sosyokültürel ve ekonomik etkilerine hem Türk göçmenler hem de Almanya devleti hazırlıksız yakalanmıştır. Türk göçmenler,  maddi anlamda birikimlerini yapıp tekrar yurtlarına dönmeyi umarken  geldikleri ülkenin ne dilini ne kültürünü biliyorlardı. Almanya ise tarihi, kültürel, dini referansları farklı bu misafir işçilere karşı ilk zamanlar uyum için herhangi bir proje veya program düşünmemişlerdi. Ama realite bunun tam tersi oldu. Gastarbeiter yani misafir işçi olarak görülen Türk gurbetçileri ikinci, üçüncü nesil derken dördüncü nesilleri ile Almanya’yı ikinci vatan edindiler. Öyle ki üçüncü  özellikle dördüncü nesiller anadilleri   Türkçeyi iyi konuşamıyor ve yazamıyordu. Almanca onlar için içinde bulundukları toplumsal şartlar sebebiyle birinci dil seviyesine yükselmişti. Göç alan ülke Almanya da azınlık olarak Türkler,  kendi dini, kültürel ve tarihi aidiyetlerini korumak ve pekiştirmek için camiiler, kültürel ve sportif dernekler açıyorlardı. Daha çok üçüncü ve dördüncü nesiller ana okulundan ilk okula ve ortaöğretime oradan da yüksek öğretime gitmeye başladılar. Özellikle 90’lı yıllardan sonra yeni yetişen Türk gençleri kamusal alanda görünür oldular. Okullarda, iş ve ticaret alanlarında kısacası kamusal alanda görünür hale geldikten sonra  ayrımcılık, damgalanma ve dışlanma ile karşılaştılar. 2009’a geldiğimizde ise Türk kökenli bireylerin sayısının 2,7 milyon olduğu ve Almanya’daki Müslümanların üçte ikisini oluşturdukları görülmektedir. Türk göçmenlerin %76’sının Sünni,%17’sinin Alevi olduğu görülmektedir. Yine göçmenlerin %40’nın Almanya vatandaşlığına geçtiği  ortaya çıkmıştır. Müslüman azınlıklar içinde Türklerin eğitim seviyesini en düşük olduğu görülmektedir. Yapılan araştırmalarda Türk göçmenlerin hemen hemen yüzde doksanı kendilerini dindar olarak ifade etmişlerdir.[2]
       İslam ve Müslümanlar Almanya ve Avrupa’nın gündemimi oluşturan olgular sıralamasında en üstlerde yer almaktadır. Siyasal aktörlerin demeçlerinde İslam’ın Almanya’ya ait olup olmadığı, Müslümanlar yüzünden Almanya’nın kendi kendini yok ettiği ifade edilir olmuştur.[3]  Hem kültürel ve dini referanslarının hem de içinde bulunduğu toplumun fırsat alanlarının farkında olan Müslüman özneler, başörtüsü, kamusal alanda ibadet, bayramlar, helal kesim, mezarlık vb. konularda seslerini duyurmayı başarmışlardır.  Bremen ve Hamburg eyaletlerinde İslam resmi din olarak kabul edilmiştir.   Bugün geldiğimiz noktada Almanya’daki gençler birçok araştırmaya konu olmuştur. Bu çalışmaların bir çoğu entegrasyon merkeze alınarak ve İslam’ın entegrasyonun önündeki bir engel şeklinde değerlendirilerek yapılmıştır.  Burada sadece erkek Türk gençleri hakkında yapılmış çalışmaların bir kısmı değerlendirilecektir. Bu çalışmalar şunlardır:
1.       Verlockender Fundamentalismus,Heitmeyer, Wilhelm, Müller, Joachim Und Schröder, Helmut,Frankfurt am Main: Suhrkamp  Verlag, 1997
2.       Deutsche Heimat Islam, Alacaioglu, Hasan,Münster, New York, München, Waxmann, 2000
3.       Hans-Ludwig Frese:Den Islam Ausleben, Transcript,2002
4.       Islamische Identitäten: Formen muslimischer Religiosität junger Männer in Deutschland und Frankreich, Tietze, Nikola,Hamburger Edition




1.Verlockender Fundamentalismus,Heitmeyer, Wilhelm, Müller, Joachim Und Schröder, Helmut,Frankfurt am Main: Suhrkamp  Verlag, 1997

Bu çalışma Almanya’daki Türk gençlerinin İslami Fundamentalist  eğilimlerinin nedenlerini  ve büyüklüğünü konu ediniyor. Batılı endüstri toplumlarında müslüman azınlıklar üzerine yapılan ilk ampirik çalışmadır.  Çalışma Nordrhein Westfalen eyaletindeki 63 genel ve meslek okullarında öğrenim gören yaşları 15-21 arasındaki  genç Türk öğrencileri üzerinde standart yazılı anket formlarıyla gerçekleştirilmiştir. Almanya’daki İslami gruplardan İGMG(İslam Toplumu Milli Görüş) ve  Grauen Wölfe(Ülkü Ocakları)’na gelen gençler bağlamında çalışma gerçekleştirilmiştir. Bu nicel çalışmaya 1221 öğrenci katılmıştır.[4]
Araştırma aşağıda belirtilen üç temel konu ile ilgilenmektedir:
1.      Kişisel bir tutum olarak İslami dindarlık ilk planda ele alınmıştır. Bu bölümde dini pratikler, günlük ve toplumsal yaşamı  biçimlendirmede dinin önemi ile ilgili soruları içermektedir.
2.      İslam’ın diğer dinler ve inançlarla ilişkilerinin kolektif ve kültürel yönlerini irdelenmiştir.
3.      İslam’ın diğer siyasi boyutları konu edilmektedir.[5]
       Gençlerin namaz, oruç ve cami ziyareti patriklerine bakıldığında homojen bir  manzara ortaya çıkmadığı aksine çeşitliliğin hakim olduğu görülmektedir.[6] Çalışmada gençlerin üçte ikisinin kendisini dindar veya çok dindar olarak ifade etmiştir. Ayrıca gençler için İslam’ın dinsel ve kültürel kimlik açısından büyük önemi olduğu ortaya çıkmıştır. Gençlerin % 67,4 ünün İslam’ın demokratik olmayan bir toplum öngördüğü ve dinin siyaseti belirlemesi gerektiği şeklindeki yargılara itiraz ederken büyük çoğunluk İslam’ın Modernizm ile bağdaştığın inandıkları  görülmüştür.[7]  İslam’ın diğer dinlerden üstün olduğuna gençlerin yarıdan fazlası inanmaktadır. Gençlerin üçte ikisinin İslam’ın özellikle Allah ile kul arasında özel bir durum olduğunu düşünmektedirler.[8]
         Gençlerin aile ve dinsel çevrelerinin  beklentileri  ile içinde yaşadıkları toplumun talepleri arasında bir çatışma yaşadıkları ortaya çıkmıştır. Araştırmada gençlerin norm ve değerler konusunda iki kültür arasında kaldıkları belirtilmektedir. Gençlerin büyük çoğunluğunun dini kaynaklı şiddet içeren davranışlardan uzak, kültürel ve dini çoğulculuk anlayışlarına sahip oldukları görülmüştür. Bununla birlikte içlerindeki küçük bir azınlığın eşya ve kişilere yönelik şiddet uyguladıkları  ifade edilmiştir.[9] Araştırmacıların söz konusu bu şiddeti dini kaynaklı şiddet olarak yorumladıkları görülmektedir.   Bu çalışmaya yöneltilen eleştirilerde de görüldüğü gibi[10] gençlerin  günlük hayatın içinde sayılabilecek ve adli anlamda suç kapsamına giren türdeki şiddet içeren eylemlerini İslam’ın üstün olduğuna inanmaları, dini fundamentalizm ve dini referanslı şiddet arasında  ilişki kurarak açıklamaya çalışmışlardır. Araştırmacıların bu ilişkiyi dünyadaki görünür hale gelen İslami fundamentalizm ve artan etnik kültürel  çatışmaları Almanya’daki  gençlerin din ve ulusal aidiyetleri bağlamında yorumlamaya çalıştıkları ve Türk gençleri arasında muhtemel tehlike potansiyelini tasvir etmek istediklerini beyan ettikleri  görülmektedir.[11] Bu çalışmada bütün problemlerim merkezinde İslam’ın olduğu görülmektedir. Irmgard Pinn, bu çalışma ile ilgili müstakil olarak kaleme aldığı kitabında Almanya’daki İslami gruplardan İGMG(İslam Toplumu Milli Görüş), Grauen Wölfe(Ülkü Ocakları) ikisini tehlike potansiyeli olan fundamentalist  ve dini kaynaklı şiddet eğilimi olan gruplar olarak tasvir ettiğini ifade etmektedir.[12]  Çalışmada yukarıda  belirtilen dini kuruluşların ideolojik kışkırtmalar aracılığı ile modernizm ve batılı değerlere karşı siddet eğilimi ürettiği ifade edilmiştir.[13] Araştırmada dini kaynaklı şiddet eğilimi arayışının sebepleri arasında  gençlerin karşılaştığı yabancı düşmanlığı,  içinde yaşadıkları çoğunluğun kolektif kimliğini kabulden çekinme, bireysel olarak tecrübe ettikleri ayrımcılık, toplumsal modernleşme süreçlerinin olumsuz sonuçları, dini-etnik kimliği vurgulama, modern eğitim sistemini reddetme, aile içindeki çatışmalar  vb. sayılmaktadır.[14] 
Bu çalışmaya daha sonraları yapılan çalışmalarda Tietze:2000;  Alacacioglu:1997, Frese: 2002 vb. yoğun eleştirilerde bulunmuşlardır. Bu eleştirilere rağmen çalışma Almanya’nın yazılı ve görsel medyasında manipülatif bir şekilde kendine yer bulmuştur. Müslümanlara yönelik bakış açısı bu çalışma referans alınarak zihinlerde var olan  önyargıları besleyerek hareket edilmiştir.  11 Eylül 2001 den itibaren ise bu olumsuz yargılar toplumsal belleğe tamamen yerleşmiştir.
2.   Deutsche Heimat Islam, Alacaioglu, Hasan,Münster, New York, München, Waxmann, 2000
Bu çalışmada gençlerin dini düşünceleri, dini pratikleri, gençlerin derneklerdeki rolleri ve faaliyetleri ve dinsel derneklerin (grupların) gençlerin Alman toplumuna uyumu konusundaki etkileri ele alınmıştır. Bu çalışmada araştırma yöntemi olarak yarı standart soru formları yardımı ile anket uygulanmıştır[15] Anket yaşları 16-21 arasında olan Köln, Dortmund ve  Steinfurt’ ten 30 gence uygulanmıştır. Gençler, DİTİB(Diyanet İşleri Türk İslam Birliği), İGMG(İslam Toplumu Mille Görüş), VİKZ(İslam Kültür Merkezleri Birliği) ve ATİB (Avrupa Türk İslam Birliği) olmak üzere 4 Türk dini cemiyetinden seçilmiştir.[16]
  Araştırma da İslam’ın gençler için kendi kültür ve gelenekleri ile önemli bir bağlantı noktası ve kendi kimliklerini bulmada önemli bir unsur olduğu ortaya çıkmıştır.[17] Gençlerin tamamı hayatlarında İslam’ın büyük rol oynadığını ifade etmekte bununla birlikte günlük  namazlarını ifa edenlerin  ise 30 gençten sadece 5 kişi olduğu görülmektedir. Gençlerin genel olarak diğer dinler ve onların müntesiplerine karşı belirgin bir şekilde toleransa sahip oldukları anlaşılmıştır. Örneklemin iki birey dışında tamamı potansiyel şiddet eğilimini reddediyorlar. Gençlerin aileleriyle bağlarının sıkı olduğu ve ebeveyn ilişkilerinin çoğunlukla olumlu olduğu görülmektedir. Gençlerin büyük çoğunluğu Almanya’yı içinde kendilerinin geleceklerini inşa edecekleri bir ülke olarak görmektedirler.[18]
Gençler, dini dernek ve kuruluşları kendi köken kültürlerini ve geleneksel  özelliklerini kaybetmemek için önemli bir destek olarak değerlendirmektedirler.[19] Gençler söz konusu bu derneklere  dini faaliyetler için değil, sosyokültürel ve sportif faaliyetler için gelmektedirler. Gençler, dini aidiyetin kimliklerinin önemli bir parçası olduğunu, İslam’ın demokratik anlayışlara karşı olmadığını ve dinin ilkesel olarak entegrasyona engel olmadığını düşünmektedirler. Şiddet eğilimli ve fundamentalist dini kuruluşlara üyeliği ise örneklemin çoğunluğu reddetmektedir.[20]Bu çalışmanın  adeta Verlockender Fundamentalismus  adlı çalışmaya karşı yapıldığı söylenebilir.
3.Hans-Ludwig Frese: Den Islam Ausleben, Transcript, 2002
Bu çalışmanın temel problematiği iki bölümden oluşmaktadır:
1.Dini topluluk ve onun bireyleri
2.Göç toplumunda büyümüş ve sosyalleşmiş gençlerin ve genç yetişkinlerin spesifik durumları
       Yazar bu unsurları Simmel’in Sosyal Farklılık, Mannheim’in toplumsal dinamiklerin açıklaması, Giddens’in davranış teorisi ve kuşaklar arası ilişkinin sonuçları ve Ervin Goffman’ın Stigma’sı bağlamında ele almaktadır. Çalışmada yöntem olarak nitel yöntemin problem merkezli mülakat tekniği tercih edilmiştir.[21] Çalışmaya yaşları 14-26 arasında değişen Bremen’deki Türk gençlerinin gittiği camii derneklerinden DİTİB(Diyanet İşleri Türk İslam Birliği), İGMG(İslam Toplumu Mille Görüş), VİKZ(İslam Kültür Merkezleri Birliği) ve ATİB (Avrupa Türk İslam Birliği) 29 genç katılmıştır.[22]
         Çalışma, gençler arasında belirgin bir bireyselleşme eğilimi, geleneksel hiyerarşik yapılara eleştiri, emir ve talimatlara seçici rasyonalizasyon taleplerini göstermiştir.[23]Dini cemaat(camii dernekleri), sosyal ahlaki bir çerçeve sunuyor, grubun üyeleri gerçek veya hayali bir yere aidiyet hissediyor. Gençlerin içinde organize oldukları dini derneklerdeki kazançları aidiyettir. Din, gençlere içinde buluşup tartıştıkları, kutuplaşıp kendi pozisyonlarını buldukları bir alan sunmaktadır. Din, ayrıca toplumun diğer grupları  ve bireyleri ile iletişim kurmak için sekülerleşme ve değerlerin zayıflamasını engellemek ve aileyi korumak için ittifaklar sunuyor.[24]
Çalışmada gençlerin inanılan ortak paydalar nedeniyle Hıristiyanlarla ateistlerden daha fazla ilişki kurabileceklerini düşündüklerini ortaya konulmuştur. Gençlerin ailevi değerlere çok önem verdikleri, cinsiyetler arası sıkı ilişkiyi tercih etmedikleri ve evlilik dışı cinselliği reddettikleri  çalışmanın bulguları arasındadır.[25] Çalışmada ayrıca gençlerin dini yaşamayı insan hakları olarak gördükleri,  uygun toplumsal yapı özelliği olarak çoğulculuğu savundukları,  demokratik değerleri çok önemli olarak değerlendirdikleri ve siyasetle dinin kesin bir şekilde birbirinden ayrılması gerektiğini düşündükleri görülmüştür.[26]
4.      Islamische Identitäten: Formen muslimischer Religiosität junger Männer in Deutschland und Frankreich, Tietze, Nikola,Hamburger Edition,2001
Bu çalışma Almanya ve Fransadaki İslam’ın durumu ve özellikle zor sosyal, ekonomik ve politik ilişkileri tecrübe eden ikinci kuşak erkek Türk gençleri üzerinden  müslüman dindarlığının formlarını karşılaştırmalı bir şekilde açıklamaktadır.[27]Metod  olarak nitel yöntem tercih edilmiş olup çalışmaya katılan gençler Argenteuil, Strasburg ve Hamburg’dan seçilmiştir. Yazar çalışmada  dört farklı dindarlık tipolojisinden hareket ediyor. Bu tipolojiler ütopik, ideolojik, etik ve kültürel formlardan oluşuyor. Ütopik boyut, inancın içeriğini norm ve değerlere tercüme eden kültür sayesinde sağlamlaşıyor ve ideoloji aracılığı ile inananların dini grupla entegre oldukları ve aralarındaki sosyal ilişkileri düzenledikleri ve ‘ötekiler’den ayrıldıkları bir alan açılıyor. Kültür ve ideoloji, geleneğe aidiyeti belirliyor. Dinin etik boyutu burada ve şu andaki anlama talebi arasındaki kısmı temsil etmektedir. Bu dindarlık tipolojileri dinin yalnızca bileşenleri değil aksine inanan kimsenin özne olma eğitimine de etki eder ve her farklı davranış dinamiğini yönetirler. Boyutlar arası geçişkenlik söz konusudur. Bir müslüman hayatının bir bölümünde etik boyutta yaşarken başka bir durumda ütopik, kültürel veya ideolojik boyutlarda olabilir.[28] Çalışmada İslam’ın Avrupa’da bu dört tipolojik dindarlığı aracılığı ile dinamik bir fenomen olduğunu ifade etmektedir.[29]
   Göçmen yabancılar olarak yetersiz eğitim, toplumsal damgalanma ve dışlanma vb. faktörler, genç Müslümanların bağımsız yetişkinliğe geçişlerini zorlaştırmaktadır.[30] Bunlara ek olarak gençler kendilerinin aynı zamanda politik ayrımcılığa maruz kaldıklarını düşünüyorlar. Çünkü onlar kurumsal olarak tanınmayan bir dinin mensuplarıdır. Öyle bir din ki kamusal tartışmalarda sık sık düşman imgesi ile özdeşleştirilen ve toplumdan uzak tutulması gereken ‘yabancı’ olarak tasvir edilmektedir. Bu durumlar her iki ülke için de geçerlidir. Almanya’da İslam entegrasyon sorunuyla özdeşleştirilmektedir.[31]Almanya’da İslam yabancı olan ve bu şekilde kalan             Türklerin dini olarak değerlendirilmekte ve İslam yabancılardan bir grup olan Türkleri çağrıştırmaktadır. Yani  mezkur ifadelerle azınlık olan Türkler müslüman olarak sanki toplumun dışında bir yerde topluma ait görülmeyen bir konumda düşünülmektedir. Fransa’da ise buna karşılık Müslümanlar genel topluma ait olarak görülür ve yabancı olarak değerlendirilmezler. Fransa’da bununla birlikte Müslümanlar çoğunluğun gözünde cumhuriyetçi ilkeleri sorgulayan tehlikeye atan bir dinin mensupları olarak görülmektedir. Hem Almanya hem de Fransa’da İslam Yahudi-Hristiyan Batı karşıtlığı üzerinde konumlandırılmaktadır. Bu nedenle İslam her iki ülkede de kendini dışlanma aracılığı ile tanımlamanın bir aracına dönüşmektedir.[32] Fransa ve Almanya’daki Müslümanlar arasındaki farklılıklar, her iki toplumdaki karakteristik olan sosyal faktörlere dayanmakta ve bu farklılıklar kesin çizgilerle birbirinden ayrılmamaktadır. Dindarlık inananlar için iki katlı bir fonksiyona sahiptir: Bir taraftan kimlik ve yaş arasındaki duygusal karmaşıklık gibi zor ilişkiyi kolaylaştırıp bir anlam tasarımını mümkün kılarken diğer taraftan kamusal alanda gençlere davranış imkanı sunmaktadır. İslam her iki ülkedeki Müslümanlara farklılık ve kimlik ile onları toplumsal aktörler yapan dinamik bir bağlantı kurma imkânı vermektedir.[33]
        Sonuç olarak yukarıdaki çalışmalara bakıldığında Almanya’daki Türk gençlerinin iki farklı kültür ve aidiyet arasında kaldıkları, ailevi-dini sosyal çevre ile kamusal alandaki yaşadıkları çatışmalar apaçık görünmektedir. Dindarlık anlamında homojen bir görünümün  söz konusu olmadığı aksine çeşitliliğin hakim olduğu ortaya çıkmaktadır. Büyük çoğunluğun demokrasi, modernizm ve batı referanslı değerlerle olumlu ilişki içinde olduğu görünmektedir. Kültürel ve dinsel kimlik ve aidiyet  açısından İslam’ın öneminin büyük olduğu tespit edilmiştir. Gençlerin büyük çoğunluğunun dini ve kültürel çoğulculuğa olumlu yaklaştıkları görülmüştür.Gençlikle ilgili çalışmalarda çıkış noktası entegrasyon olduğunda daha önyargılı ve olumsuz perspektiflerin çalışmalarda göze çarptığı gözlenmektedir. Yazılı ve görsel medya ile bunlara paralel argümanlarla yola çıkan sosyal bilim çevrelerinin kamuoyunu nasıl yönlendirdiği ve geldiğimiz noktada İslamofobianın hangi boyutlara ulaştığı bilinmektedir.
HAYRETTİN GÜL



[1] http://www.sdergi.hacettepe.edu.tr/DrSedatSahin.pdf2
[2] Sonja Haug, Stephanie Müssig, Anja Stichs, Muslimisches Leben in Deutschland, im Auftrag der Deutschen Islam Konferenz, 2009,S.304,305
[3] Thilo Sarrazin, Deutschland schafft  sich ab: Wie wir unser Land aufs Spiel setzen, Deutsche Verlags-Anstalt, 2010
[4] Heitmeyer, Wilhelm, Müller, Joachim Und Schröder, Helmut, Verlockender Fundamentalismus, ,Frankfurt am Main: Suhrkamp  Verlag, 1997, s.45
[5] Heitmeyer v.d.s.27
[6] Heitmeyer v.d.s.117
[7] Heitmeyer v.d.s.123
[8] Heitmeyer v.d.s.143
[9] Heitmeyer v.d.s.130
[10] Pinn,Irmgard, Verlockende Moderne? Diss, 1999.s.9
[11] Heitmeyer v.d.s.114-131
[12] Pinn,s.10
[13] Heitmeyer,s.138
[14] Heitmeyer v.d.s.183-184
[15] Deutsche Heimat Islam, Alacaioglu, Hasan, Münster, New York, München, Waxmann, 2000, s.24
[16] Alacacıoğlu, s.30
[17] Alacacıoğlu, s.67
[18] Alacacıoğlu, s.96
[19] Alacacıoğlu, s.97
[20] Alacacıoğlu, s.98-99
[21] Frese, 52-58
[22] Frese, s.69
[23] Frese, s.280
[24] Frese, 286
[25] Frese,s.305
[26] Frese, s.305-308
[27] Islamische Identitäten: Formen muslimischer Religiosität junger Männer in Deutschland und Frankreich, Tietze, Nikola,Hamburger Edition,2001,161
[28] Tietze,s.164
[29] Tietze,s.9-10
[30] Tietze,s.11-12
[31] Tietze,12-13
[32] Tietze,s.187-196
[33] Tietze,s.234-240

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

ANTONY FLEW'İN YANILMIŞIM TANRI VARMIŞ KİTABININ ÖZETİ-1-

                Flew, bu kitabında çocukluğundan itibaren inanç  bakımından yaşadığı tecrübelere yer vererek kısaca ateizmden teizme geçişini anlatıyor. İçinde doğduğu ailenin  Hıristiyanlığa bağlı olduğunu,  babasının vaizlik yaptığını, ayin ve toplantılara katıldıklarını bununla birlikte kendisinin dini bir feyz ve zevke almadığını ifade ediyor. Kitapta ilk önce ateizmi savunan kendi yazdığı eserlere ve onların  temel görüşleriyle bunlara verilen cevaplara  yer veriyor. Yazar, kısaca okumaları ve çalışmalarının kendisini bilimsel olarak benimsediği (öne sürülen iddianın götürdüğü yere gitmek) ilkeyle tutarlı bir biçimde yaşadığı değişimi samimiyetle anlatıyor. Kitap ayrıca ateizm konusundaki temel yaklaşımlara ana hatları ile yer veriyor. Çocukluk ve gençlik yıllarındaki Hıristiyan temelli inançlardan ateizme evirilişinin ilk adımını kötülük probleminin oluşturduğunu söylüyor. O zamanlar ailes...

Şerif Mardin’in ‘Din ve İdeoloji’ Eseri Üzerine

     Din ve İdeoloji kitabı, çapı küçük fakat içerik olarak oldukça geniş ve derin olduğu rahatlıkla söylenebilir. Efradını cami ağyarını mani bir ifade ile alanında tam bir başvuru kaynağıdır.      Yazar, ilk önce ideoloji kavramını  iki ayrı kategoride ele alıyor: Sert ideoloji ve yumuşak ideoloji. “Sert” ideolojiyle, sistematik bir şekilde işlenmiş, temel teorik eserlere dayanan, seçkinlerin kültürüyle sınırlandırılmış, muhtevası kuvvetli bir yapı kastedilirken,  “yumuşak” ideoloji ile de, kitlelerin, çok daha şekilsiz inanç ve bilişsel (cognitive) sistemleri ifade ediliyor. Yazar, ideolojiyi ise kitle toplumunun belirmesiyle beraber önem kazanan inançlar ve idare edilen”lerin arasında yaygın, yönlü, fakat sınırlı, belirsiz fikir kümeleri olarak tanımlıyor. İdeolojiler, siyasi fikir tarihi açısından  uzun zaman, insanların aklını çelen kuraldışı etkenler olarak tanımlanmıştır. [1] Yazar, bilimsellik niteliğinin üç ana...

MEHMET EVKURAN’IN SÜNNİ PARADİGMAYI ANLAMAK ADLI ESERİNDEN

     (Mehmet Evkuran,Sünni Paradigmayı Anlamak, Ankara Okulu Yayınları,2015,3.Baskı) Evkuran, Sünni paradigmayı anlamak adlı çalışmasında Ehli sünnetin siyaset düşüncesinin yapısı ve sorunlarını konu edinmektedir. Bu yazıda daha çok kitaptan alıntılara yer verilecektir. Eser, son yüz elli iki yüz yıl içinde geri kalışımız bağlamında yapılan tartışmaların merkezinde yer alan Sünni düşünceyi konu edinmektedir. Daha önceki yapılan çalışmalarda geleneksel din anlayışı, geleneksel dini düşünce şeklinde eleştirilerin hedefinde olduysa da bu çalışmada zihniyet ve dünya görüşü oluşturucu yanıyla Sünni gelenek, Türkiye’de bir bütün olarak ilk defa derli toplu, eleştirel olarak bir çalışmaya konu edilmiştir. Yazara göre kendini bir hakikat ve dinin en doğru yorumu olarak temellendiren Ehl-i Sünnet söylemi, varlığını tehdit ettiğini düşündüğü yaklaşımlara karşı koyduğu gibi, onu bilimsel/ideolojik bir okumanın nesnesi/konusu yapan yaklaşımlara karşı da kendini savunmaktadır...