II. Dünya savaşından sonra yaralarını sarma
ve hızlı bir toparlanma sürecine giren Almanya, daha savaşın üzerinden 15-20
yıl geçmeden oluşturduğu sanayi altyapısıyla göç alan ülke seviyesine
yükselmiştir. İşçi açığını kapatmak için İtalya, Yunanistan, Polonya,
Bulgaristan, Türkiye vb ülkelerden
Almanya’ya kitlesel göçler başlamıştır. Almanya’yla Türkiye arasında 30
Ekim 1961 yılında ''Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Almanya Federal
Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Türk Firmaları İşçilerinin İstisna Akdi Çerçevesinde
İstihdamına İlişkin Anlaşma'' imzalanmıştır.[1]
Türkiye
dışındaki ülkelerin tarihsel, kültürel, dini vb. yönlerden Almanya ile ortak
paydalarının olduğu bir gerçektir. Türkiye’den göç edenlerin ortak özellikleri,
toplumun alt tabakalarından, eğitim seviyesi düşük, daha çok muhafazakar olan
bireyler oldukları görülmektedir. Türk göçmenler birkaç yıl durduktan sonra
tekrar anavatana geleceklerini düşünmüşlerdir ama bu düşünce gerçekleşmemiştir.
Göç edenlerden seneler içerisinde evli olanlar ailelerini Almanya’ya
götürmüşler; nişanlı olanlar ise evlenerek Almanya’ya yerleşmişlerdir. Bir
yatay hareketlilik biçimi olarak göçe ve onun sosyokültürel ve ekonomik
etkilerine hem Türk göçmenler hem de Almanya devleti hazırlıksız yakalanmıştır.
Türk göçmenler, maddi anlamda
birikimlerini yapıp tekrar yurtlarına dönmeyi umarken geldikleri ülkenin ne dilini ne kültürünü
biliyorlardı. Almanya ise tarihi, kültürel, dini referansları farklı bu misafir
işçilere karşı ilk zamanlar uyum için herhangi bir proje veya program
düşünmemişlerdi. Ama realite bunun tam tersi oldu. Gastarbeiter yani misafir
işçi olarak görülen Türk gurbetçileri ikinci, üçüncü nesil derken dördüncü
nesilleri ile Almanya’yı ikinci vatan edindiler. Öyle ki üçüncü özellikle dördüncü nesiller anadilleri Türkçeyi iyi konuşamıyor ve yazamıyordu.
Almanca onlar için içinde bulundukları toplumsal şartlar sebebiyle birinci dil
seviyesine yükselmişti. Göç alan ülke Almanya da azınlık olarak Türkler, kendi dini, kültürel ve tarihi aidiyetlerini
korumak ve pekiştirmek için camiiler, kültürel ve sportif dernekler
açıyorlardı. Daha çok üçüncü ve dördüncü nesiller ana okulundan ilk okula ve
ortaöğretime oradan da yüksek öğretime gitmeye başladılar. Özellikle 90’lı
yıllardan sonra yeni yetişen Türk gençleri kamusal alanda görünür oldular.
Okullarda, iş ve ticaret alanlarında kısacası kamusal alanda görünür hale
geldikten sonra ayrımcılık, damgalanma
ve dışlanma ile karşılaştılar. 2009’a geldiğimizde ise Türk kökenli bireylerin
sayısının 2,7 milyon olduğu ve Almanya’daki Müslümanların üçte ikisini
oluşturdukları görülmektedir. Türk göçmenlerin %76’sının Sünni,%17’sinin Alevi
olduğu görülmektedir. Yine göçmenlerin %40’nın Almanya vatandaşlığına
geçtiği ortaya çıkmıştır. Müslüman
azınlıklar içinde Türklerin eğitim seviyesini en düşük olduğu görülmektedir.
Yapılan araştırmalarda Türk göçmenlerin hemen hemen yüzde doksanı kendilerini
dindar olarak ifade etmişlerdir.[2]
İslam
ve Müslümanlar Almanya ve Avrupa’nın gündemimi oluşturan olgular sıralamasında
en üstlerde yer almaktadır. Siyasal aktörlerin demeçlerinde İslam’ın Almanya’ya
ait olup olmadığı, Müslümanlar yüzünden Almanya’nın kendi kendini yok ettiği ifade
edilir olmuştur.[3]
Hem kültürel ve dini referanslarının hem
de içinde bulunduğu toplumun fırsat alanlarının farkında olan Müslüman özneler,
başörtüsü, kamusal alanda ibadet, bayramlar, helal kesim, mezarlık vb.
konularda seslerini duyurmayı başarmışlardır. Bremen ve Hamburg eyaletlerinde İslam resmi
din olarak kabul edilmiştir. Bugün
geldiğimiz noktada Almanya’daki gençler birçok araştırmaya konu olmuştur. Bu
çalışmaların bir çoğu entegrasyon merkeze alınarak ve İslam’ın entegrasyonun
önündeki bir engel şeklinde değerlendirilerek yapılmıştır. Burada sadece erkek Türk gençleri hakkında
yapılmış çalışmaların bir kısmı değerlendirilecektir. Bu çalışmalar şunlardır:
1. Verlockender Fundamentalismus,Heitmeyer, Wilhelm, Müller, Joachim Und
Schröder, Helmut,Frankfurt am Main: Suhrkamp
Verlag, 1997
2. Deutsche
Heimat Islam, Alacaioglu, Hasan,Münster, New York, München, Waxmann, 2000
3.
Hans-Ludwig Frese:Den Islam Ausleben, Transcript,2002
4. Islamische Identitäten: Formen muslimischer Religiosität junger Männer in
Deutschland und Frankreich, Tietze, Nikola,Hamburger Edition
1.Verlockender Fundamentalismus,Heitmeyer, Wilhelm, Müller, Joachim Und
Schröder, Helmut,Frankfurt am Main: Suhrkamp
Verlag, 1997
Bu çalışma Almanya’daki Türk gençlerinin İslami Fundamentalist eğilimlerinin nedenlerini ve büyüklüğünü konu ediniyor. Batılı endüstri
toplumlarında müslüman azınlıklar üzerine yapılan ilk ampirik çalışmadır. Çalışma Nordrhein Westfalen eyaletindeki 63
genel ve meslek okullarında öğrenim gören yaşları 15-21 arasındaki genç Türk öğrencileri üzerinde standart
yazılı anket formlarıyla gerçekleştirilmiştir. Almanya’daki İslami gruplardan
İGMG(İslam Toplumu Milli Görüş) ve Grauen
Wölfe(Ülkü Ocakları)’na gelen gençler bağlamında çalışma gerçekleştirilmiştir. Bu
nicel çalışmaya 1221 öğrenci katılmıştır.[4]
Araştırma aşağıda belirtilen üç temel konu ile ilgilenmektedir:
1. Kişisel bir tutum olarak İslami dindarlık ilk planda ele alınmıştır. Bu
bölümde dini pratikler, günlük ve toplumsal yaşamı biçimlendirmede dinin önemi ile ilgili
soruları içermektedir.
2. İslam’ın diğer dinler ve inançlarla ilişkilerinin kolektif ve kültürel
yönlerini irdelenmiştir.
Gençlerin namaz, oruç ve cami ziyareti
patriklerine bakıldığında homojen bir manzara
ortaya çıkmadığı aksine çeşitliliğin hakim olduğu görülmektedir.[6] Çalışmada gençlerin üçte ikisinin kendisini dindar veya çok dindar
olarak ifade etmiştir. Ayrıca gençler için İslam’ın dinsel ve kültürel kimlik
açısından büyük önemi olduğu ortaya çıkmıştır. Gençlerin % 67,4 ünün İslam’ın
demokratik olmayan bir toplum öngördüğü ve dinin siyaseti belirlemesi gerektiği
şeklindeki yargılara itiraz ederken büyük çoğunluk İslam’ın Modernizm ile
bağdaştığın inandıkları görülmüştür.[7] İslam’ın diğer dinlerden üstün
olduğuna gençlerin yarıdan fazlası inanmaktadır. Gençlerin üçte ikisinin
İslam’ın özellikle Allah ile kul arasında özel bir durum olduğunu düşünmektedirler.[8]
Gençlerin aile ve dinsel
çevrelerinin beklentileri ile içinde yaşadıkları toplumun talepleri
arasında bir çatışma yaşadıkları ortaya çıkmıştır. Araştırmada gençlerin norm
ve değerler konusunda iki kültür arasında kaldıkları belirtilmektedir. Gençlerin
büyük çoğunluğunun dini kaynaklı şiddet içeren davranışlardan uzak, kültürel ve
dini çoğulculuk anlayışlarına sahip oldukları görülmüştür. Bununla birlikte
içlerindeki küçük bir azınlığın eşya ve kişilere yönelik şiddet uyguladıkları ifade edilmiştir.[9] Araştırmacıların söz konusu bu şiddeti dini kaynaklı şiddet olarak yorumladıkları
görülmektedir. Bu çalışmaya yöneltilen eleştirilerde de
görüldüğü gibi[10] gençlerin günlük hayatın içinde
sayılabilecek ve adli anlamda suç kapsamına giren türdeki şiddet içeren
eylemlerini İslam’ın üstün olduğuna inanmaları, dini fundamentalizm ve dini
referanslı şiddet arasında ilişki
kurarak açıklamaya çalışmışlardır. Araştırmacıların bu ilişkiyi dünyadaki
görünür hale gelen İslami fundamentalizm ve artan etnik kültürel çatışmaları Almanya’daki gençlerin din ve ulusal aidiyetleri
bağlamında yorumlamaya çalıştıkları ve Türk gençleri arasında muhtemel tehlike
potansiyelini tasvir etmek istediklerini beyan ettikleri görülmektedir.[11] Bu çalışmada bütün problemlerim merkezinde İslam’ın olduğu
görülmektedir. Irmgard Pinn, bu çalışma ile ilgili müstakil olarak kaleme
aldığı kitabında Almanya’daki İslami gruplardan İGMG(İslam Toplumu Milli
Görüş), Grauen Wölfe(Ülkü Ocakları) ikisini tehlike potansiyeli olan
fundamentalist ve dini kaynaklı şiddet
eğilimi olan gruplar olarak tasvir ettiğini ifade etmektedir.[12] Çalışmada yukarıda belirtilen dini kuruluşların ideolojik
kışkırtmalar aracılığı ile modernizm ve batılı değerlere karşı siddet eğilimi
ürettiği ifade edilmiştir.[13] Araştırmada dini kaynaklı şiddet eğilimi arayışının sebepleri
arasında gençlerin karşılaştığı yabancı
düşmanlığı, içinde yaşadıkları
çoğunluğun kolektif kimliğini kabulden çekinme, bireysel olarak tecrübe
ettikleri ayrımcılık, toplumsal modernleşme süreçlerinin olumsuz sonuçları,
dini-etnik kimliği vurgulama, modern eğitim sistemini reddetme, aile içindeki
çatışmalar vb. sayılmaktadır.[14]
Bu çalışmaya daha sonraları
yapılan çalışmalarda Tietze:2000;
Alacacioglu:1997, Frese: 2002 vb. yoğun eleştirilerde bulunmuşlardır. Bu
eleştirilere rağmen çalışma Almanya’nın yazılı ve görsel medyasında manipülatif
bir şekilde kendine yer bulmuştur. Müslümanlara yönelik bakış açısı bu çalışma
referans alınarak zihinlerde var olan
önyargıları besleyerek hareket edilmiştir. 11 Eylül 2001 den itibaren ise bu olumsuz
yargılar toplumsal belleğe tamamen yerleşmiştir.
2. Deutsche Heimat
Islam, Alacaioglu, Hasan,Münster, New York, München, Waxmann, 2000
Bu çalışmada gençlerin dini
düşünceleri, dini pratikleri, gençlerin derneklerdeki rolleri ve faaliyetleri
ve dinsel derneklerin (grupların) gençlerin Alman toplumuna uyumu konusundaki
etkileri ele alınmıştır. Bu çalışmada araştırma yöntemi olarak yarı standart
soru formları yardımı ile anket uygulanmıştır[15] Anket yaşları 16-21 arasında olan Köln, Dortmund ve Steinfurt’ ten 30 gence uygulanmıştır.
Gençler, DİTİB(Diyanet İşleri Türk İslam Birliği), İGMG(İslam Toplumu Mille
Görüş), VİKZ(İslam Kültür Merkezleri Birliği) ve ATİB (Avrupa Türk İslam
Birliği) olmak üzere 4 Türk dini cemiyetinden seçilmiştir.[16]
Araştırma da İslam’ın gençler için kendi kültür ve gelenekleri ile
önemli bir bağlantı noktası ve kendi kimliklerini bulmada önemli bir unsur
olduğu ortaya çıkmıştır.[17] Gençlerin tamamı hayatlarında İslam’ın büyük rol oynadığını ifade
etmekte bununla birlikte günlük
namazlarını ifa edenlerin ise 30
gençten sadece 5 kişi olduğu görülmektedir. Gençlerin genel olarak diğer dinler
ve onların müntesiplerine karşı belirgin bir şekilde toleransa sahip oldukları
anlaşılmıştır. Örneklemin iki birey dışında tamamı potansiyel şiddet eğilimini
reddediyorlar. Gençlerin aileleriyle bağlarının sıkı olduğu ve ebeveyn ilişkilerinin
çoğunlukla olumlu olduğu görülmektedir. Gençlerin büyük çoğunluğu Almanya’yı
içinde kendilerinin geleceklerini inşa edecekleri bir ülke olarak
görmektedirler.[18]
Gençler, dini dernek ve
kuruluşları kendi köken kültürlerini ve geleneksel özelliklerini kaybetmemek için önemli bir
destek olarak değerlendirmektedirler.[19] Gençler söz konusu bu derneklere
dini faaliyetler için değil, sosyokültürel ve sportif faaliyetler için
gelmektedirler. Gençler, dini aidiyetin kimliklerinin önemli bir parçası
olduğunu, İslam’ın demokratik anlayışlara karşı olmadığını ve dinin ilkesel
olarak entegrasyona engel olmadığını düşünmektedirler. Şiddet eğilimli ve
fundamentalist dini kuruluşlara üyeliği ise örneklemin çoğunluğu
reddetmektedir.[20]Bu çalışmanın adeta Verlockender
Fundamentalismus adlı çalışmaya karşı
yapıldığı söylenebilir.
3.Hans-Ludwig
Frese: Den Islam Ausleben, Transcript,
2002
Bu çalışmanın temel problematiği iki bölümden
oluşmaktadır:
1.Dini
topluluk ve onun bireyleri
2.Göç
toplumunda büyümüş ve sosyalleşmiş gençlerin ve genç yetişkinlerin spesifik
durumları
Yazar
bu unsurları Simmel’in Sosyal Farklılık, Mannheim’in toplumsal dinamiklerin
açıklaması, Giddens’in davranış teorisi ve kuşaklar arası ilişkinin sonuçları
ve Ervin Goffman’ın Stigma’sı bağlamında ele almaktadır. Çalışmada yöntem
olarak nitel yöntemin problem merkezli mülakat tekniği tercih edilmiştir.[21]
Çalışmaya yaşları 14-26 arasında değişen Bremen’deki Türk gençlerinin gittiği
camii derneklerinden
DİTİB(Diyanet İşleri Türk İslam Birliği), İGMG(İslam Toplumu Mille Görüş),
VİKZ(İslam Kültür Merkezleri Birliği) ve ATİB (Avrupa Türk İslam Birliği) 29
genç katılmıştır.[22]
Çalışma, gençler arasında belirgin bir
bireyselleşme eğilimi, geleneksel hiyerarşik yapılara eleştiri, emir ve
talimatlara seçici rasyonalizasyon taleplerini göstermiştir.[23]Dini cemaat(camii dernekleri), sosyal ahlaki bir çerçeve sunuyor, grubun
üyeleri gerçek veya hayali bir yere aidiyet hissediyor. Gençlerin içinde
organize oldukları dini derneklerdeki kazançları aidiyettir. Din, gençlere içinde
buluşup tartıştıkları, kutuplaşıp kendi pozisyonlarını buldukları bir alan
sunmaktadır. Din, ayrıca toplumun diğer grupları ve bireyleri ile iletişim kurmak için sekülerleşme
ve değerlerin zayıflamasını engellemek ve aileyi korumak için ittifaklar
sunuyor.[24]
Çalışmada gençlerin inanılan ortak paydalar
nedeniyle Hıristiyanlarla ateistlerden daha fazla ilişki kurabileceklerini
düşündüklerini ortaya konulmuştur. Gençlerin ailevi değerlere çok önem
verdikleri, cinsiyetler arası sıkı ilişkiyi tercih etmedikleri ve evlilik dışı
cinselliği reddettikleri çalışmanın
bulguları arasındadır.[25]
Çalışmada ayrıca gençlerin dini yaşamayı insan hakları olarak gördükleri, uygun toplumsal yapı özelliği olarak
çoğulculuğu savundukları, demokratik
değerleri çok önemli olarak değerlendirdikleri ve siyasetle dinin kesin bir
şekilde birbirinden ayrılması gerektiğini düşündükleri görülmüştür.[26]
4.
Islamische
Identitäten: Formen muslimischer Religiosität junger Männer in
Deutschland und Frankreich, Tietze, Nikola,Hamburger Edition,2001
Bu çalışma Almanya ve Fransadaki İslam’ın durumu ve özellikle
zor sosyal, ekonomik ve politik ilişkileri tecrübe eden ikinci kuşak erkek Türk
gençleri üzerinden müslüman
dindarlığının formlarını karşılaştırmalı bir şekilde açıklamaktadır.[27]Metod olarak nitel yöntem tercih edilmiş olup
çalışmaya katılan gençler Argenteuil, Strasburg ve Hamburg’dan seçilmiştir.
Yazar çalışmada dört farklı dindarlık
tipolojisinden hareket ediyor. Bu tipolojiler ütopik, ideolojik, etik ve
kültürel formlardan oluşuyor. Ütopik boyut, inancın içeriğini norm ve değerlere
tercüme eden kültür sayesinde sağlamlaşıyor ve ideoloji aracılığı ile
inananların dini grupla entegre oldukları ve aralarındaki sosyal ilişkileri
düzenledikleri ve ‘ötekiler’den ayrıldıkları bir alan açılıyor. Kültür ve
ideoloji, geleneğe aidiyeti belirliyor. Dinin etik boyutu burada ve şu andaki
anlama talebi arasındaki kısmı temsil etmektedir. Bu dindarlık tipolojileri dinin
yalnızca bileşenleri değil aksine inanan kimsenin özne olma eğitimine de etki
eder ve her farklı davranış dinamiğini yönetirler. Boyutlar arası geçişkenlik
söz konusudur. Bir müslüman hayatının bir bölümünde etik boyutta yaşarken başka
bir durumda ütopik, kültürel veya ideolojik boyutlarda olabilir.[28] Çalışmada
İslam’ın Avrupa’da bu dört tipolojik dindarlığı aracılığı ile dinamik bir
fenomen olduğunu ifade etmektedir.[29]
Göçmen
yabancılar olarak yetersiz eğitim, toplumsal damgalanma ve dışlanma vb.
faktörler, genç Müslümanların bağımsız yetişkinliğe geçişlerini
zorlaştırmaktadır.[30] Bunlara
ek olarak gençler kendilerinin aynı zamanda politik ayrımcılığa maruz
kaldıklarını düşünüyorlar. Çünkü onlar kurumsal olarak tanınmayan bir dinin
mensuplarıdır. Öyle bir din ki kamusal tartışmalarda sık sık düşman imgesi ile
özdeşleştirilen ve toplumdan uzak tutulması gereken ‘yabancı’ olarak tasvir
edilmektedir. Bu durumlar her iki ülke için de geçerlidir. Almanya’da İslam
entegrasyon sorunuyla özdeşleştirilmektedir.[31]Almanya’da
İslam yabancı olan ve bu şekilde kalan Türklerin
dini olarak değerlendirilmekte ve İslam yabancılardan bir grup olan Türkleri
çağrıştırmaktadır. Yani mezkur ifadelerle
azınlık olan Türkler müslüman olarak sanki toplumun dışında bir yerde topluma
ait görülmeyen bir konumda düşünülmektedir. Fransa’da ise buna karşılık
Müslümanlar genel topluma ait olarak görülür ve yabancı olarak
değerlendirilmezler. Fransa’da bununla birlikte Müslümanlar çoğunluğun gözünde
cumhuriyetçi ilkeleri sorgulayan tehlikeye atan bir dinin mensupları olarak
görülmektedir. Hem Almanya hem de Fransa’da İslam Yahudi-Hristiyan Batı
karşıtlığı üzerinde konumlandırılmaktadır. Bu nedenle İslam her iki ülkede de
kendini dışlanma aracılığı ile tanımlamanın bir aracına dönüşmektedir.[32]
Fransa ve Almanya’daki Müslümanlar arasındaki farklılıklar, her iki toplumdaki
karakteristik olan sosyal faktörlere dayanmakta ve bu farklılıklar kesin
çizgilerle birbirinden ayrılmamaktadır. Dindarlık inananlar için iki katlı bir
fonksiyona sahiptir: Bir taraftan kimlik ve yaş arasındaki duygusal karmaşıklık
gibi zor ilişkiyi kolaylaştırıp bir anlam tasarımını mümkün kılarken diğer
taraftan kamusal alanda gençlere davranış imkanı sunmaktadır. İslam her iki
ülkedeki Müslümanlara farklılık ve kimlik ile onları toplumsal aktörler yapan
dinamik bir bağlantı kurma imkânı vermektedir.[33]
Sonuç
olarak yukarıdaki çalışmalara bakıldığında Almanya’daki Türk gençlerinin iki
farklı kültür ve aidiyet arasında kaldıkları, ailevi-dini sosyal çevre ile
kamusal alandaki yaşadıkları çatışmalar apaçık görünmektedir. Dindarlık
anlamında homojen bir görünümün söz
konusu olmadığı aksine çeşitliliğin hakim olduğu ortaya çıkmaktadır. Büyük
çoğunluğun demokrasi, modernizm ve batı referanslı değerlerle olumlu ilişki
içinde olduğu görünmektedir. Kültürel ve dinsel kimlik ve aidiyet açısından İslam’ın öneminin büyük olduğu
tespit edilmiştir. Gençlerin büyük çoğunluğunun dini ve kültürel çoğulculuğa
olumlu yaklaştıkları görülmüştür.Gençlikle ilgili çalışmalarda çıkış noktası entegrasyon
olduğunda daha önyargılı ve olumsuz perspektiflerin çalışmalarda göze çarptığı
gözlenmektedir. Yazılı ve görsel medya ile bunlara paralel argümanlarla yola
çıkan sosyal bilim çevrelerinin kamuoyunu nasıl yönlendirdiği ve geldiğimiz
noktada İslamofobianın hangi boyutlara ulaştığı bilinmektedir.
HAYRETTİN GÜL
[1]
http://www.sdergi.hacettepe.edu.tr/DrSedatSahin.pdf2
[2]
Sonja Haug,
Stephanie Müssig, Anja Stichs, Muslimisches Leben
in Deutschland, im Auftrag der Deutschen Islam Konferenz, 2009,S.304,305
[3] Thilo Sarrazin, Deutschland schafft sich ab: Wie wir unser Land aufs Spiel setzen, Deutsche Verlags-Anstalt, 2010
[4] Heitmeyer, Wilhelm, Müller, Joachim Und Schröder, Helmut, Verlockender Fundamentalismus, ,Frankfurt am Main: Suhrkamp Verlag, 1997, s.45
[3] Thilo Sarrazin, Deutschland schafft sich ab: Wie wir unser Land aufs Spiel setzen, Deutsche Verlags-Anstalt, 2010
[4] Heitmeyer, Wilhelm, Müller, Joachim Und Schröder, Helmut, Verlockender Fundamentalismus, ,Frankfurt am Main: Suhrkamp Verlag, 1997, s.45
[5]
Heitmeyer v.d.s.27
[6]
Heitmeyer v.d.s.117
[7]
Heitmeyer v.d.s.123
[8]
Heitmeyer v.d.s.143
[9]
Heitmeyer v.d.s.130
[10]
Pinn,Irmgard, Verlockende Moderne? Diss,
1999.s.9
[11]
Heitmeyer v.d.s.114-131
[12]
Pinn,s.10
[13]
Heitmeyer,s.138
[14]
Heitmeyer v.d.s.183-184
[15]
Deutsche Heimat Islam,
Alacaioglu, Hasan, Münster, New York, München, Waxmann, 2000, s.24
[16]
Alacacıoğlu, s.30
[17]
Alacacıoğlu, s.67
[18]
Alacacıoğlu, s.96
[19]
Alacacıoğlu, s.97
[20]
Alacacıoğlu, s.98-99
[21]
Frese, 52-58
[22]
Frese, s.69
[23]
Frese, s.280
[24]
Frese, 286
[25]
Frese,s.305
[26]
Frese, s.305-308
[27]
Islamische Identitäten: Formen muslimischer Religiosität junger Männer in
Deutschland und Frankreich, Tietze,
Nikola,Hamburger Edition,2001,161
[28]
Tietze,s.164
[29]
Tietze,s.9-10
[30] Tietze,s.11-12
[31]
Tietze,12-13
[32]
Tietze,s.187-196
[33]
Tietze,s.234-240
Yorumlar
Yorum Gönder