Ana içeriğe atla

DİNDARLIĞIMIZ ve SELMAN-I FARİSİ RA


 
     İçinde bulunduğumuz coğrafyada genel olarak büyük  çoğunluk,İslam'ı bir aile ortamında yani kendisini kuşatan bir sosyal çevrede öğreniyor. Bu şekilde önceki kuşaklardan gördüğü kadarı ile İslam'ı algılıyor, anlıyor ve hayat boyu da büyük bir oranda  bu geleneksel zihniyet dini yaşamını biçimlendiriyor. Ailesinde gördüğü dindarlığın doğruluğunu sorgulayıp doğru bilgiye ulaşmanın çabasında olanlarda eksik değil ama bu gruptakilerin oldukça az olduğu söylenebilir.Geleneğin bu konularda ne kadar belirleyici olduğunu toplumsal hafızada bir zincir oluşturması ve değer ve normların devamlılığını bu şekilde  sağlamasından anlayabiliriz.Birey dünyaya geldiğinde etrafını kuşatan toplumsal ve kültürel dünyayı hazır bulmaktadır. İnsan kendi sosyal çevresini kuşatan toplumsal dünyanın  gözlüğü ile olaylara bakar ve onları yorumlar. Aile ve yakın sosyal çevrenin bu bağlamda din algısı ve dindarlık biçimleri olumlu veya olumsuz bir biçimde kuşaktan kuşağa aktarılır.Ve artık sonraki nesiller, öncekilerden tevarüs ettikleri dini anlayış biçimlerini kendiliğinden ve rutin bir şekilde gündelik hayatlarında tecrübe etmeye başlamaktadırlar.
      Maalesef toplum olarak sağlam ve doğru bilgi arayışı içinde olduğumuz söylenemez. Bizi kalben, fikren ve ruhen ikna edecek ve doyuracak bilgi ve hikmet arayışında olmadığımızda rahatlıkla söylenebilir. Çünkü böyle bir açlık ve susuzluk konusunda bir  farkındalık  söz konusu değil.Bir gelenek, adet ve görenek olarak içinde yaşadığımız toplumun zaman zaman ifa ettiği bir takım ritüelleri derinlikten azade şekilsel ve kuru olarak yerine getiriyoruz Anlatmak istediğim nokta İslam'a, Kuran'a, ve Efendimiz sav'a hoyratça ve kadirbilmez bir mirasyedi davranışı ile muamele ettiğimiz  mevzusudur. Tıpkı büyüklerinden kendisine ev, araba, arsa, para vb.  miras kalmış,  ama bunların kadir kıymetini bilmeyen bir mirasyedi tutumu. İslam'ı , Kuran'ı, ve Efendimiz sav'i gerçek manada öğrenmek istediğimiz ve problemlerimize onların sunduğu çözümlerle halletmeye çalışma derdimiz yok. Kuran'ın mealini ve Efendimizi'in hayatını anlatan kitapları sırf  dini konulardaki bilgi ve şuurunu artırmak,  bireysel ve sosyal problemlerini çözmek   için kaç kişi okumuştur? Suyun içindeki balıklar gibi alışkanlığın ve sıradanlaşmanın esiri olarak nimetin kadrini bilememek insan için çok ibret vericidir. Kısaca mirasyedi dindarlığı derken inandığımızı söylediğimiz dini bulmak için hiçbir gayret sarf etmediğimizi, onu içinde doğduğumuz toplumsal yapıda hazır bulduğumuzu ve  onun eksikliğini imansızlığın karanlık uçurumlarında dolaşarak fark etme durumunda olmadığımızı anlatmak istiyorum.Bu sebeple de sahip olduğumuz değerlerin bilincinde olmadığımızı düşünüyorum.
   Selman-ı Farisi ra'ın İslam ile şereflenme hikayesi bu konuda bize ne çok şey anlatır. Ruhunun açlığının ve susuzluğunun  farkına varmış, sürekli arayış içinde olan, bu arayışta sahip olduğu güzel imkanları elinin tersiyle iten ama bu arayışın sonunda aradığı sonsuz pınarı bulan bir bir kişinin hikayesiyle karşılaşırız. İran'da zengin ateşperest bir ailenin çocuğudur Selman ra. Ailesi onun Mecusi olmasını ister ama o ateşe tapmanın anlamsızlığının bilincindedir. Bir gün bir kiliseye yolu düşer, orada yapılan ayinler hoşuna gider ve o dini öğrenmek ister. Babasının bütün baskı ve cezalandırmalarına rağmen o  kiliseye gitmekten vazgeçmez. Fakat Kilisedeki papaz yaşlıdır ölmek üzeredir. Selman ra ondan kendisine rehber olacak  birisinin ismini vermesini ister. Şam'dan Musul'a geldiğinde de  bulduğu bu din hakkında yeni bilgiler öğrenir.Musul'dan sonra Selman-ı Farisi önce Nusaybin'e varır oradaki üstadının son anlarında da Sivrihisar'daki bir Hıristiyan bilginin ismini alır ve yine düşer yollara. O zaman ki adıyla Amuriye(Sivrihisar)'ye   gider. Ama onun ruhunun derinliklerindeki fırtınalar henüz dinmemiştir. Sivrihisar'da da aradığının peşindedir. Hıristiyan bilgin'e sorar. O öldüğü takdirde kimin rahle-i tedrisine oturacaktır? Bilgin ona çevresinde böyle birini tanımadığını ama yakında Arap yarımadasından bir peygamber çıkacağını bu peygamberin üç alameti farikasının olduğunu anlatır: Sadakayı kabul etmez, hediyeyi kabul eder ve  kürek kemikleri arasında nübüvvet mührü bulunur.
    Bilgin ölmüş ve Selman ra çoktan yollara düşmüştür. Aradığını  bulabilmek için çektiği çileler ve acılar henüz bitmemiştir hatta artarak devam edecektir. Beraber Arap yarımadasına gitmek istediği kervan Vadilkurra'ya ulaştığında tüccar Selman'ı bir Yahudi'ye köle olarak satar. Ardından bu Yahudi onu Medine'de yaşayan Beni Kurayza'ya mensup bir başka yahudiye (Osman b. Eshel) satar. (DİA, Selman-ı Farisi Maddesi). Ona da Yusuf as'ın kaderi düşmüştür. Medine'de efendisinin hurma bahçesinde çalışacaktır ama kulağı sürekli bir haber beklentisi içindedir. Bir gün efendisinin hurma bahçesinde çalışırken efendisine başka bir Yahudi, Medine'ye Muhammed isminde peygamber olduğunu söyleyen birinin geldiğini haber verir. Selman ra  duydukları karşısında çok heyecanlanmıştır. Haber getiren kişiye anlattığını tekrar etmesini ister fakat efendisi onu tersler ve bir tokat vurur. Selman ra. daha önce Efendimiz'in alameti farikası olarak duyduğu konuları sınamak amacıyla elinde  sadaka olmak üzere biraz hurma ile huzura varır. Allah Rasulü sav hurmadan   almaz  ama hurmaları  etrafındakilere dağıtır. Başka bir keresinde yine elinde biraz  hurma ile hediye olmak üzere huzurdadır. Efendimiz hem kendisi yer hem de etrafındakilere ikram eder. Başka bir keresinde ise Selman  ra. Peygamberlik mührünü görebilmek için alemlerin Efendisi'nin arka tarafında bir telaş içindedir. Efendimiz bu durumu farkedince mübarek sırtlarını açmış ve ona nübüvvet mührünü göstermişlerdi. Selman ağlayarak Efendimiz'in ayaklarına kapanır ve Müslüman olur. Bu gözyaşları Selman ra için sevincin ve yıllardır hasretini çektiğini bulmanın tezahürüydü. Çünkü iman ışığının kalbinde yanması için ailesinden, ailesinin sahip olduğu imkanlardan ve  özgürlüğünden vazgeçmişti.Koca Yunus'un terennümüyle ballar balını bulabilmek için kovanını yağma etmişti.
    Selman-ı Farisi'nin imtihanı daha devam etmektedir. Efendisi onu azat etmek istemez. Şart olarak meyvesini verinceye kadar 300 hurma ağacı yetiştirmesi ve ayrıca 40 okka altın vermesi gerekiyordu. Allah Resulü sav Ashabı Kiram'dan  Selman-ı Farisi'ye yardım etmelerini istemişti. 300 hurma fidanı temin edilmişti. Bizzat Allah Resulü sav mübarek  elleriyle  hurma fidanlarını dikti. Fidanlar o yıl içinde meyveye durmuştu.
Kendisine getirilen yumurta büyüklüğündeki altını Efendimiz sav'e efendisine vermek üzere Selman ra'a vermişti. Bu şekilde o hürriyetine kavuşmuştu. (Tabakât, 4: 75-79; Üsdü’l-Gàbe, 2: 330.)

Bu kutlu sahabi efendimize bir taraftan Muhacir, diğer taraftan Ensar sahip çıkıyor ve adeta paylaşamıyorlardı.Peygamberimiz (sav),  bu mevzuda son noktayı şu sözleriyle koyuyordu: “Selmân bizdendir, ehl-i beytimizdendir.”  Taberî, Ebî Ca’fer Muhammed b.Cerîr, Târihu Ümem ve’l–Mülûk, I–XI, Beyrut 1988, III, 165; İbn Sa’d,,IV, 6; İbnü’l–Esîr, II, 179; İbn Kesîr, IV,96

HAYRETTİN GÜL

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

ANTONY FLEW'İN YANILMIŞIM TANRI VARMIŞ KİTABININ ÖZETİ-1-

                Flew, bu kitabında çocukluğundan itibaren inanç  bakımından yaşadığı tecrübelere yer vererek kısaca ateizmden teizme geçişini anlatıyor. İçinde doğduğu ailenin  Hıristiyanlığa bağlı olduğunu,  babasının vaizlik yaptığını, ayin ve toplantılara katıldıklarını bununla birlikte kendisinin dini bir feyz ve zevke almadığını ifade ediyor. Kitapta ilk önce ateizmi savunan kendi yazdığı eserlere ve onların  temel görüşleriyle bunlara verilen cevaplara  yer veriyor. Yazar, kısaca okumaları ve çalışmalarının kendisini bilimsel olarak benimsediği (öne sürülen iddianın götürdüğü yere gitmek) ilkeyle tutarlı bir biçimde yaşadığı değişimi samimiyetle anlatıyor. Kitap ayrıca ateizm konusundaki temel yaklaşımlara ana hatları ile yer veriyor. Çocukluk ve gençlik yıllarındaki Hıristiyan temelli inançlardan ateizme evirilişinin ilk adımını kötülük probleminin oluşturduğunu söylüyor. O zamanlar ailes...

Şerif Mardin’in ‘Din ve İdeoloji’ Eseri Üzerine

     Din ve İdeoloji kitabı, çapı küçük fakat içerik olarak oldukça geniş ve derin olduğu rahatlıkla söylenebilir. Efradını cami ağyarını mani bir ifade ile alanında tam bir başvuru kaynağıdır.      Yazar, ilk önce ideoloji kavramını  iki ayrı kategoride ele alıyor: Sert ideoloji ve yumuşak ideoloji. “Sert” ideolojiyle, sistematik bir şekilde işlenmiş, temel teorik eserlere dayanan, seçkinlerin kültürüyle sınırlandırılmış, muhtevası kuvvetli bir yapı kastedilirken,  “yumuşak” ideoloji ile de, kitlelerin, çok daha şekilsiz inanç ve bilişsel (cognitive) sistemleri ifade ediliyor. Yazar, ideolojiyi ise kitle toplumunun belirmesiyle beraber önem kazanan inançlar ve idare edilen”lerin arasında yaygın, yönlü, fakat sınırlı, belirsiz fikir kümeleri olarak tanımlıyor. İdeolojiler, siyasi fikir tarihi açısından  uzun zaman, insanların aklını çelen kuraldışı etkenler olarak tanımlanmıştır. [1] Yazar, bilimsellik niteliğinin üç ana...

MEHMET EVKURAN’IN SÜNNİ PARADİGMAYI ANLAMAK ADLI ESERİNDEN

     (Mehmet Evkuran,Sünni Paradigmayı Anlamak, Ankara Okulu Yayınları,2015,3.Baskı) Evkuran, Sünni paradigmayı anlamak adlı çalışmasında Ehli sünnetin siyaset düşüncesinin yapısı ve sorunlarını konu edinmektedir. Bu yazıda daha çok kitaptan alıntılara yer verilecektir. Eser, son yüz elli iki yüz yıl içinde geri kalışımız bağlamında yapılan tartışmaların merkezinde yer alan Sünni düşünceyi konu edinmektedir. Daha önceki yapılan çalışmalarda geleneksel din anlayışı, geleneksel dini düşünce şeklinde eleştirilerin hedefinde olduysa da bu çalışmada zihniyet ve dünya görüşü oluşturucu yanıyla Sünni gelenek, Türkiye’de bir bütün olarak ilk defa derli toplu, eleştirel olarak bir çalışmaya konu edilmiştir. Yazara göre kendini bir hakikat ve dinin en doğru yorumu olarak temellendiren Ehl-i Sünnet söylemi, varlığını tehdit ettiğini düşündüğü yaklaşımlara karşı koyduğu gibi, onu bilimsel/ideolojik bir okumanın nesnesi/konusu yapan yaklaşımlara karşı da kendini savunmaktadır...