Ana içeriğe atla

Nurettin Topçu'nun Mehmet Akif'i



Cemil Meriç, Kırk Ambar’da özenle seçtiği kavramlarla bir aydın portresi çizer: "Aydın olmak için önce insan olmak lazım. İnsan mukaddesi olandır, insan hırlaşmaz, konuşur, maruz kalmaz, seçer. Aydın, kendi kafasıyla düşünen, kendi gönlüyle hisseden kişi. Aydını yapan: 'uyanık bir şuur, tetikte bir dikkat ve hakikatin bütününü kucaklamaya çalışan bir tecessüs." Bu biçilen bir elbise modeli olsaydı, bu elbisenin her halde en münasip duracağı şahsiyetlerden biri Nurettin Topçu olurdu.
Nurettin Topçu,  üstadın ifadeleriyle aydını oluşturan uyanık şuur, tetikte bir dikkat ve hakikatin bütününü kucaklamaya çalışan mütecessis bir münevverdir. Topçu merhum aynı zamanda kendi kafasıyla düşünen,  kendi gönlüyle hisseden kişidir. Topçu, Avrupa’yı görmüş, doktorasını Fransa’da yapmış biri olarak yönünü şaşırmamış, istikametini korumuş, kendi toplumuna yabancılaşmamış, Doğu’yu ve Batı’yı da bilen biridir. Tanzimat devrinden itibaren devam eden süreçte Avrupa görmüş aydınların çoğu kıblelerini şaşırmış, tarihini, aidiyetlerini, mukaddes değerlerini küçümsemeye başlamışlardı.
Topçu, gözlerdeki şaşılığı, zihinlerdeki bulanıklığı ve ahlaki erozyonu fark etmiş; hastayı çok iyi teşhis eden bir doktorun yazdığı reçete gibi bireysel ve toplumsal hastalıklarımızın tedavisine yönelik eserler vermiştir. İşte onlardan biri Mehmet Akif’i anlattığı eserdir. Topçu, Mehmet Akif’i anlatırken hayalen sanki onunla konuşuyor, onu derdine hemdert ediniyor, bir taraftan Akif’in hikâyesini anlatırken, diğer taraftan Safahat’ın sayfalarında kendi yalnızlığına aynı sıkıntıları paylaşan, kelimelerden başka bir şeyi olmayan bir dost buluyordu. Büyük adamı Akif’in şahsiyetinde somut hale getiriyor ve büyük adamların önemli üç vasfını adeta haykırıyordu:
1.’Büyük adam eseriyle hayatını birleştiren adamdır’.
2.Büyük adam münzevidir. Çünkü ilham perisi yalnız yaşayan ruhların ziyaretçisidir.
3.Büyük adam ‘vakar dolu bir alın, hayâ dolu bir çehre; şiddet dolu bir bakış, iman dolu bir sine’
Topçu, münzeviliğe vurgu yapıyor, Akif’i, ruhunun huzurunu yalnızlığında bulan batılı düşünürler Rousseau; çölde büyük yalnızın imanı içinde yalnız başına ölmenin hasretiyle yanan Lamartin’le kıyaslıyordu.
Topçu, duyduğumuzu vehmederek yaşadığımızı, duygusuzluğumuzun farkında olmadığımızı ve en az sahip olduğumuz duygunun gerçekliğin duygusu olduğunu belirtiyor. Bu noktada okuyucuyu kendi hayatındaki en merkezi kavramlarından olan, bir anlamda duygunun bir dışavurumu olan  ‘Hareket’e çağıran Akif’in dizelerine yönlendiriyordu:

Âlemde ziyâ kalmasa, halk etmelisin, halk! 
Ey elleri böğründe yatan, şaşkın adam, kalk!


HAYRETTİN GÜL

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

ANTONY FLEW'İN YANILMIŞIM TANRI VARMIŞ KİTABININ ÖZETİ-1-

                Flew, bu kitabında çocukluğundan itibaren inanç  bakımından yaşadığı tecrübelere yer vererek kısaca ateizmden teizme geçişini anlatıyor. İçinde doğduğu ailenin  Hıristiyanlığa bağlı olduğunu,  babasının vaizlik yaptığını, ayin ve toplantılara katıldıklarını bununla birlikte kendisinin dini bir feyz ve zevke almadığını ifade ediyor. Kitapta ilk önce ateizmi savunan kendi yazdığı eserlere ve onların  temel görüşleriyle bunlara verilen cevaplara  yer veriyor. Yazar, kısaca okumaları ve çalışmalarının kendisini bilimsel olarak benimsediği (öne sürülen iddianın götürdüğü yere gitmek) ilkeyle tutarlı bir biçimde yaşadığı değişimi samimiyetle anlatıyor. Kitap ayrıca ateizm konusundaki temel yaklaşımlara ana hatları ile yer veriyor. Çocukluk ve gençlik yıllarındaki Hıristiyan temelli inançlardan ateizme evirilişinin ilk adımını kötülük probleminin oluşturduğunu söylüyor. O zamanlar ailes...

Şerif Mardin’in ‘Din ve İdeoloji’ Eseri Üzerine

     Din ve İdeoloji kitabı, çapı küçük fakat içerik olarak oldukça geniş ve derin olduğu rahatlıkla söylenebilir. Efradını cami ağyarını mani bir ifade ile alanında tam bir başvuru kaynağıdır.      Yazar, ilk önce ideoloji kavramını  iki ayrı kategoride ele alıyor: Sert ideoloji ve yumuşak ideoloji. “Sert” ideolojiyle, sistematik bir şekilde işlenmiş, temel teorik eserlere dayanan, seçkinlerin kültürüyle sınırlandırılmış, muhtevası kuvvetli bir yapı kastedilirken,  “yumuşak” ideoloji ile de, kitlelerin, çok daha şekilsiz inanç ve bilişsel (cognitive) sistemleri ifade ediliyor. Yazar, ideolojiyi ise kitle toplumunun belirmesiyle beraber önem kazanan inançlar ve idare edilen”lerin arasında yaygın, yönlü, fakat sınırlı, belirsiz fikir kümeleri olarak tanımlıyor. İdeolojiler, siyasi fikir tarihi açısından  uzun zaman, insanların aklını çelen kuraldışı etkenler olarak tanımlanmıştır. [1] Yazar, bilimsellik niteliğinin üç ana...

MEHMET EVKURAN’IN SÜNNİ PARADİGMAYI ANLAMAK ADLI ESERİNDEN

     (Mehmet Evkuran,Sünni Paradigmayı Anlamak, Ankara Okulu Yayınları,2015,3.Baskı) Evkuran, Sünni paradigmayı anlamak adlı çalışmasında Ehli sünnetin siyaset düşüncesinin yapısı ve sorunlarını konu edinmektedir. Bu yazıda daha çok kitaptan alıntılara yer verilecektir. Eser, son yüz elli iki yüz yıl içinde geri kalışımız bağlamında yapılan tartışmaların merkezinde yer alan Sünni düşünceyi konu edinmektedir. Daha önceki yapılan çalışmalarda geleneksel din anlayışı, geleneksel dini düşünce şeklinde eleştirilerin hedefinde olduysa da bu çalışmada zihniyet ve dünya görüşü oluşturucu yanıyla Sünni gelenek, Türkiye’de bir bütün olarak ilk defa derli toplu, eleştirel olarak bir çalışmaya konu edilmiştir. Yazara göre kendini bir hakikat ve dinin en doğru yorumu olarak temellendiren Ehl-i Sünnet söylemi, varlığını tehdit ettiğini düşündüğü yaklaşımlara karşı koyduğu gibi, onu bilimsel/ideolojik bir okumanın nesnesi/konusu yapan yaklaşımlara karşı da kendini savunmaktadır...