70’li
yıllardan itibaren Anadolu insanının acı ve hüzünlerine, sevgi ve
mutluluklarına en iyi tercüman olan Baba lakabını hakkıyla elde etmiş
öne çıkan sanatçılar olmuştur.
Bu
babalar yaptıkları müzik biçimi, giyim kuşam tarzları, tüketim alışkanlıkları,
entelektüel seviyeleri vb. açılardan kendisini hep merkezde özne olarak görmüş
olanlar tarafından sınıfsal bir kategoriye maruz kalmışlardır. Tercihleri,
beğenileri ve kültürel yaşam formları kerameti kendinden menkul muktedirler
tarafından horlanmış ve aşağılanmıştır. 2000’li yıllara kadar hep çevrede ya da
periferide kalmak zorunda bırakılmış toplumsal kesimler ile onların baba
diyerek samimi ve sıcak ilişkiler kurduğu şahsiyetler aynı kaderi yaşamışlar ve
belirli bir süre kenarda bırakılmışlardır. İster çevre ister kenar ne denilirse
denilsin burada kültürel tercih ve beğenileri bir tahakküm aracına dönüştüren seçkinler ile kendi tercih ve beğenilerini merkeze koyarak
diğerlerini arabesk, varoş müziği, kıro vb. kavramsallaştırmalarla aşağılamış
ve ötekileştirilmiş toplumsal kesimler söz konusudur. Güya bilgili, çağdaş,
modern, entelektüeli kendisi temsil ederken diğer taraftan bunların müzikteki
karşılığı klasik batı müziği, pop, Türkiye’de ise görece halk ve sanat müziği
olmuştur. Bunların karşısında ise bilgisiz, çağdışı, geleneksel ve cahili temsil
eden kesimler dinledikleri egemenlerin tercih ve beğeni sınırlarının dışındaki
müzik standartlarıyla olumsuz anlamda
bir tarafın öznesi olmuşlardır.[1] Yıllarca yaşanan aşk acılarına, karşılıksız
sevgilerin ve platonik aşkların aktörlerin bam teline bu babalar dokunmuş,
bazen kaderci, pasif, edilgen
terennümleriyle bazen isyankar haykırışlarıyla, hayatın bitmediği ve yaşama
sevincini notalara dökmüşlerdir.
Bu
terennümler özellikle sevgi ve aşk tecrübelerinin sahici yaşandığı o dönemlerde
toplumun orta ve alt gelir kesimlerindeki derbeder sevdalıları,
platonik âşıkları ta derinden yakalamış, duygularına tercüman olmuşlardır. Bu
üç baba figürü gençler arasında bir aidiyet ve grup tutumu olarak ileri boyutlara
taşınmıştır. Müslümcü, Orhancı, Ferdiciler. Her grubun diğerlerinden bir takım
farklılıkları söz konusudur. Müslümcü, Ferdici ve Orhancı tipolojileri
karakteristik ayrımları içlerinde barındırıyor. Her tipolojinin üyeleri sevdiği baba ile
kendini özdeşleştiriyor, hayatın gerçekliğinden müziğin büyülü ve duygusal
dünyasına yelken açıyor. Şarkıların neşesinde sevincini, kederinde hüznünü baba
ile birlikte yaşamaktadır. Söz konusu babaların yorumladığı şarkılar, sadece aşk
ve sevgiyi değil ayrıca içinde bulunulan bireysel, sosyoekonomik ve toplumsal
şartlara yönelik tepkileri de dile getirmektedir. Yani kader ve alınyazısı
eleştirisi vardır.
Bu
babalardan biri merhum Müslüm babadır. Sanatçılığı, ortaya koyduğu eserler, bu
coğrafyanın tartışmasız en iyi yorumcularından biri olduğunu göstermektedir.
Fakat onu seven fanatiklerin şarkıları dinlerken jilet vb. kesici aletlerle
ritüelvari pratikleri Müslüm Gürses’in genel imajında bir takım olumsuzluklar meydana
getirmiştir. Örnek ailevi ilişkileri, uzun yıllar içki ve sigara kullanmaması
gündeme gelmezken fanatiklerinin olumsuz bir kısım uygulamaları ile anılması
onun adına talihsiz bir durumdur.
Müslüm
baba için müzik insanın kendini, duygularını, isyankarlık ve tepkilerini dile
getiren bir ifade biçimidir. O müziğiyle tepkilerini dile getirir ve hayata
pozitif bakar. M. Gürses dendiğinde isyankarlık, umutsuzluk, acı ve dert
merkezli kavramlar kümesi akla gelirken aslında o müziği bir iyileştirme aracı
olarak görür. Ve hayatta pes etmemek ve mücadele etmenin gerekliliğine vurgu
yapar. Yapılan bir söyleşide konu ile ilgili şöyle der:
‘İsyan etmek iyi bir şey değil. İnsanların, tabii
hayatta ufak tefek isyan pozisyonları olabilir. Rast gitmeyen şeyler olabilir.
Ama bunu böyle isyan ederek, efendime söyleyeyim, yaşar pozisyona getirmenin
doğru bir yanı yok. Ha, ben böyle bir duruma girdiğimde -biz müzisyeniz- alırım
elime sazımı kendi kendime o duygulardan kurtulma adına, öyle atlatırım
sıkıntılarımı. Öyle bir iyileşme yönünü seçerim. Bunu daha uygun görüyorum.
Bunu başka türlü ifade etmemin de gereği yok…Tabii ki, yoksulluk çektik. Ama
tabii ki hayata karşı devamlı dirençli olmak mecburiyeti var, mücadele etme
zorunluluğu var. Hayat tabii ki zalim... Buna karşı güçlü olmak
mecburiyetindesin. Bilenmek mecburiyetindesin. Biz kendimize göre dünyada
hayata dair, savaşma adına güzellikler topladık. Bunlar da bizim kuvvetimiz
oldu. Mücadele etmek mecburiyetindesin. Pes edersen olmaz, boğulur gidersin.
Savaş vereceksin.’ [2] Konu ile ilgili bir çok
şarkısı olmasına rağmen mevzuyu bütüncül olarak açıkladığı için Evlat isimli şarkısını hatırlamak yerinde olacaktır:
Bugün batarsa güneş
Yarın yeniden doğar
Her gecenin sonunda
Bir sabah vardır evlat
Yarın yeniden doğar
Her gecenin sonunda
Bir sabah vardır evlat
Sakla umutlarımı
Yıkılıp kalma sakın
Ümitsiz ve gayesiz
Yaşamak zordur evlat
Yıkılıp kalma sakın
Ümitsiz ve gayesiz
Yaşamak zordur evlat
Sev bütün insanları
Say bütün insanları
Kin gitme unut gitsin
Geçmişte olanları
Say bütün insanları
Kin gitme unut gitsin
Geçmişte olanları
Dürüst ol, insancıl ol
Düşün öbür dünyayı
Bir karıncayı bile
İncitme sakın evlat
Düşün öbür dünyayı
Bir karıncayı bile
İncitme sakın evlat
Evlat evlat evlat
insan ol evlat
Evlat evlat evlat
nsan ol evlat
insan ol evlat
Evlat evlat evlat
nsan ol evlat
Geçmişten geleceğe yaratılmış ne varsa
Unutma ki hepsinin bir sahibi var evlat
Kul kaderini yaşar bahtında ne çıkarsa
Düşmez kalkmaz bir Allah unutma sakın evlat
Unutma ki hepsinin bir sahibi var evlat
Kul kaderini yaşar bahtında ne çıkarsa
Düşmez kalkmaz bir Allah unutma sakın evlat
Ayrıca Müslüm Baba, inançlı, ailesine bağlı örnek
bir kişidir. M. Baba şöyle der: ‘İnanç
olmazsa hiçbir şeyde lezzet bulamazsın. En büyük kuvvetimiz zaten Allah'a olan
sevgimizden, saygımızdan geliyor. Bunun tersi, güzellik getirmez. Zafiyete
uğratır... En büyük
alem benim kendi evimdeki yaşadığım alem. Gerisi bana lezzet vermiyor. Ben
sazımla sözümle varsam varım, yoksam yokum yani.’[3]
Arabeskle özdeşleştirilen sanatçı kişiliği
aslında nasıl dar bir alana sıkıştırıldığını göstermektedir. Haydar haydar
türküsünden Paramparçaya kadar seslendirdiği parçalar müziğinde nasıl bir fark
oluşturduğuna güzel bir örnektir. Bazen sarhoş gönlünde kırılan kadehleri,
bazen sevgilerinden tutkularından dünya tersine dönse vazgeçmem haykırısını,
çünkü deli gibi sevmenin ruhumuzda olduğunu eserlerinde dillendirmiştir.Çoğu
şarkısı bir dünya ve hayat görüşünü yansıtan mottoya dönüşmüş, dillerde ve
gönüllerde yer etmiştir.
Müslüm
Baba 3 Mart 2013 tarihinde vefat etti. Allah rahmet eylesin.
HAYRETTİN GÜL
[1] Fazıl
Say'ın arabesk kültürü hedef alan sözleri karşısında uzatılan mikrofona, Müslüm
Gürses, "Sanatçı sevgili, saygılı olur. Asil azmaz, bal kokmaz, kokarsa yağ
kokar, onun da aslı ayrandır"dedi.(http://www.cnnturk.com/2013/turkiye/03/03/iste.muslum.babanin.hayatindan.satir.baslari/698574.0/index.html)
[2] http://www.yenisafak.com/yenisafakpazar/alemin-en-baba-adamimuslum-gurses-27990
[3] http://www.yenisafak.com/yenisafakpazar/alemin-en-baba-adamimuslum-gurses-27990
Yorumlar
Yorum Gönder