Ana içeriğe atla

İSRAF ve BİZ

İsraf ve Biz

    İnandığımız din yani dini mübini İslam  bizlere insan, toplum, hayat, dünya vb. konularda feraset ve basiret içeren bir perspektif verir. Bu perspektif ya da adına ne derseniz deyin bakış açısı veya dünya görüşünü oluşturan kaynak ve referanslar çok önemlidir. Eğer söz konusu bakış açısı Kitap, sahih sünnet ve aklı temel alıyorsa hikmete isabet etmiş demektir. Hikmet nazarıyla kavramlara, olay ve olgulara, insan ve yaşama bakıldığında bir şefkat, merhamet, saygı, sevgi hak, adalet vb. temel ahlaki unsurları kapsayan bir itidal ve denge dünyasıyla karşılaşırız.
     Dinimizin temel referanslarından ve aklın ölçülerinden hareket edildiğinde inanma, konuşma ve eylem konusunda dinin, aklın veya örfün uygun gördüğü ölçülerin dışına çıkmak israf olarak tanımlanmıştır.   Yani israf bizim günümüzde anladığımız gibi sadece yeme-içme konusunda değil, hayatın neredeyse bütün alanlarında olan ve olabilen bir meseledir. İsraf yapılan alanlara bakıldığında yeme içme konusundan tüketime, zamanın israfından doğal kaynaklara, yersiz davranışlardan uzun zaman alan fuzuli konuşmalara kadar uzatılabilir. Kur’an’da müsrif kelimesi daha geniş anlamda 40/34;Mâide, 5/32;A’râf, 7/81. ayetlerde haddi ve sınırı aşan anlamında kullanılmıştır.
Peygamberimiz (sav)  bir defasında Sa’d’e (ra) uğradı. Sa’d bu esnada abdest alıyordu. Efendimiz (sav) onun suyu aşırı kullandığını görünce Bu israf nedir? diye sordu. Sa’d,  ‘abdestte de israf olur mu’ dediğinde Peygamberimiz şöyle cevap verdi: ‘Evet hatta akmakta olan bir nehirde abdest alsan bile’(İbn Mace, Taharet,48,I,148;Ahmed, II,221)
Akarsu bile olsa o suda herkesin bizim ve diğer insanların bizden sonra gelecek insanların, toprağın, hayvanların bitkilerin börtü böceğin hakkı var. Bu örnek ile verilmek istenen mesaj, israfın kapsamlı anlamı düşünüldüğünde hayatın her karesinde sınırlara ve dengeye dikkat etmek değil midir? Bu kısa ve öz mesaj ile insana ve tüm varlığa bakış açımızı hikmete uygun bir şekilde ayarlamak ve düzeltmek gerekmez mi? Akarsudan abdest alırken bile israfa dikkat kesilmek zorunda olan Müslümanların inanış, duyuş, düşünüş ve davranış tarzlarındaki taşkınlıkları yani israfları hayatta nasıl tezahür ediyor? Bazen tüketim düşkünlüğü ve marka fetişizmi, bazen hak ve adalet sınırlarına riayetsizlikle, bazen feci bir trafik kazası ile bazen nankörce çöplere atılan yiyeceklerle, bazen bozuk para gibi harcanan zaman anlayışı ile ve daha başka görünümleriyle ortaya çıkıyor.

Mevlana israfı hayatın tamamı ile ilişkilendirir ve şöyle der: En büyük israf, ömrün boş yere harcanmasıdır. Çünkü bir saatlik ömür, yüz bin dinarla geri çevrilemez.


HAYRETTİN GÜL


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

ANTONY FLEW'İN YANILMIŞIM TANRI VARMIŞ KİTABININ ÖZETİ-1-

                Flew, bu kitabında çocukluğundan itibaren inanç  bakımından yaşadığı tecrübelere yer vererek kısaca ateizmden teizme geçişini anlatıyor. İçinde doğduğu ailenin  Hıristiyanlığa bağlı olduğunu,  babasının vaizlik yaptığını, ayin ve toplantılara katıldıklarını bununla birlikte kendisinin dini bir feyz ve zevke almadığını ifade ediyor. Kitapta ilk önce ateizmi savunan kendi yazdığı eserlere ve onların  temel görüşleriyle bunlara verilen cevaplara  yer veriyor. Yazar, kısaca okumaları ve çalışmalarının kendisini bilimsel olarak benimsediği (öne sürülen iddianın götürdüğü yere gitmek) ilkeyle tutarlı bir biçimde yaşadığı değişimi samimiyetle anlatıyor. Kitap ayrıca ateizm konusundaki temel yaklaşımlara ana hatları ile yer veriyor. Çocukluk ve gençlik yıllarındaki Hıristiyan temelli inançlardan ateizme evirilişinin ilk adımını kötülük probleminin oluşturduğunu söylüyor. O zamanlar ailes...

Şerif Mardin’in ‘Din ve İdeoloji’ Eseri Üzerine

     Din ve İdeoloji kitabı, çapı küçük fakat içerik olarak oldukça geniş ve derin olduğu rahatlıkla söylenebilir. Efradını cami ağyarını mani bir ifade ile alanında tam bir başvuru kaynağıdır.      Yazar, ilk önce ideoloji kavramını  iki ayrı kategoride ele alıyor: Sert ideoloji ve yumuşak ideoloji. “Sert” ideolojiyle, sistematik bir şekilde işlenmiş, temel teorik eserlere dayanan, seçkinlerin kültürüyle sınırlandırılmış, muhtevası kuvvetli bir yapı kastedilirken,  “yumuşak” ideoloji ile de, kitlelerin, çok daha şekilsiz inanç ve bilişsel (cognitive) sistemleri ifade ediliyor. Yazar, ideolojiyi ise kitle toplumunun belirmesiyle beraber önem kazanan inançlar ve idare edilen”lerin arasında yaygın, yönlü, fakat sınırlı, belirsiz fikir kümeleri olarak tanımlıyor. İdeolojiler, siyasi fikir tarihi açısından  uzun zaman, insanların aklını çelen kuraldışı etkenler olarak tanımlanmıştır. [1] Yazar, bilimsellik niteliğinin üç ana...

MEHMET EVKURAN’IN SÜNNİ PARADİGMAYI ANLAMAK ADLI ESERİNDEN

     (Mehmet Evkuran,Sünni Paradigmayı Anlamak, Ankara Okulu Yayınları,2015,3.Baskı) Evkuran, Sünni paradigmayı anlamak adlı çalışmasında Ehli sünnetin siyaset düşüncesinin yapısı ve sorunlarını konu edinmektedir. Bu yazıda daha çok kitaptan alıntılara yer verilecektir. Eser, son yüz elli iki yüz yıl içinde geri kalışımız bağlamında yapılan tartışmaların merkezinde yer alan Sünni düşünceyi konu edinmektedir. Daha önceki yapılan çalışmalarda geleneksel din anlayışı, geleneksel dini düşünce şeklinde eleştirilerin hedefinde olduysa da bu çalışmada zihniyet ve dünya görüşü oluşturucu yanıyla Sünni gelenek, Türkiye’de bir bütün olarak ilk defa derli toplu, eleştirel olarak bir çalışmaya konu edilmiştir. Yazara göre kendini bir hakikat ve dinin en doğru yorumu olarak temellendiren Ehl-i Sünnet söylemi, varlığını tehdit ettiğini düşündüğü yaklaşımlara karşı koyduğu gibi, onu bilimsel/ideolojik bir okumanın nesnesi/konusu yapan yaklaşımlara karşı da kendini savunmaktadır...