Tarih
bize anlatıyor ki, Ebû Hanîfe servet sahibi,
varlıklı
bir ailede yetişti. Babaları tacirdi. Onların
yünlü
ve ipekli kumaş ticâreti yaptıkları anlaşılıyor. Bu
ticaret
çok kârlı bir işti. Ebû Hanîfe atalarından kalan
bu
işe başladı. Gençliğinde çarşı-pazara gidip gelirdi.
Ulemanın
dersine devam etmezdi. Şabî ona ilim meclislerine
devamı
tavsiye etti. Bunun üzerine o da ilme
sarıldı,
fakat ticaretten büsbütün ayrılıp vazgeçti mi?
Bütün
rivayetler onun ticareti bırakmadığını
söylemektedir.
Hayatının sonuna kadar ticaretle meşgul
olmuştur.
Ebû
Hanîfe, tâcîr olarak halka olan ticarî münasebet ve
muamelelerinde
dört vasıf taşır ki, bunlar onu doğru ve
namuslu
tüccar arasında örnek olarak göstermeğe
kâfidir.
Ulema arasında en yüksek mevkide olduğu
gibi
ticaret ahlâkında da böyledir.
1- Son dertle kanaatkar, gönlü zengindi. İnsanları
fakir
yapan tamahkârlıktan onda eser yoktu. Bunun
sebebi,
belki de zengin ve varlıklı bir ailede vetişmiş
olmasıdır.
İhtiyaç zilletini tatmış değildi.
2- Son derece emanete riayet ederdi. Emanet
hususunda
çok titizdi. Hıyanet nedir bilmezdi.
3- Gayet cömertti, eli çok kaçıktı. Cimrilik ondan
uzaktı.
4- Son derece dindardı, çok ibadet ederdi. Gündüzleri
oruç
tutar, geceleri "namaz ve niyazla geçirirdi.
Şahsında
toplanan bu dört güzel vasıf, onun ticaret
muamelelerinde
daima eserini göstermiştir. Tacirler
ona
hayret ederlerdi. Birçokları onu ticarette Hz. Ebû
Bekr'is-Siddık'a
benzetirdi Sanki onu kendine örnek
alıyor,
onun izinden gidiyordu, ona tâbiydi. Bir malı
satın
alırken de, sattığı zamanki gibi, emanet kaidesine
riayet
ederdi: Bir kadın ona satmak üzere bir ipek
elbise
getirdi. Ebû Hanîfe fiyatını sordu. Kadın da yüz
dirhem
istediğini söyledi. Ebû Hanîfe: «Bunun değeri
yüzden
daha ziyadedir, kaça vereceğinizi söyleyin»
dedi.
Kadın yüzer yüzer artırarak dört yüze çıktı. Ebû
Hanîfe:
«Daha fazla yapar», deyince kadın:
—
Benimle eğleniyor musun? dedi.
Ebû
Hanîfe:
—
Ne münasebet, dedi, bir adam getirin de fiyat
takdir
ettirelim.
Kadın
bir adam çağırdı. Fiyat takdir ettirdi. Ebû Hanîfe
beş-yüze
satın aldı.
O
işte böyle idi. Alıcı kendisi, fakat satıcının
menfaatini
koruyor. Satıcının gafletinden istifade
ederek
onu aldatmağa fırsat kollamıyor, vurgunculuk
yapmıyor,
satıcıya doğru yolu gösteriyor.
O
öyle bir satıcı idi ki, müşteri fakir veya ahbabı olursa
onlardan
kâr almaz, malı aldığı fiyata verir, hattâ
kazancından
müşteriye bağışladığı bile olurdu. Bir defa
ihtiyar
bir kadın geldi:
—Ben
yoksulum dedi. Bana şu elbiseyi maliyeti fiyatına
sat!
Ona:
Dört
dirhem ver, onu al, dedi.
Ben
ihtiyar bir kadıncağızım, benimle böyle alay
etme,
dedi.
—
Bunun alayı yok, bunları iki takım elbise olarak
almıştım.
Birini verdiğini paradan dört dirhem eksiğine
sattım.
Bu elbise bana dört dirheme kalmış oldu, bunu
da sen al.
(Muhammed Ebu Zehra'nın Ebu Hanife adlı eserinden...s.42-44)
(Muhammed Ebu Zehra'nın Ebu Hanife adlı eserinden...s.42-44)
Yorumlar
Yorum Gönder