Aristoteles siyaset kavramını genel olarak siyaset bilimi ile aynı
anlamda kullanır. Siyaset bilimi ona göre pratik bilimler içinde yer alır. Siyaset
bilimi insanların fiilleri, iyi yaşam ve vatandaşların mutluluğu gibi konular
hakkında incelemeler yapan bir alandır.(Aliağaoğulları,2015:138) Aristo’ya göre
siyasetle ilgili bilgi en önemli bilgi olmalıdır. Çünkü siyaset bir ülkede
hangi bilimlerin gerekli olduğu, kimlerin neyi
ne kadar öğrenmeleri gerektiğini belirleyen bir bilimdir. Diğer taraftan
siyaset yapılması istenen ve istenmeyen durumlar için yasalar hazırlar. Bundan
hareketle siyasetin tüm iyiler içerdiği ve insanlar için iyi olanı ortaya koymaya
çalıştığı söylenebilir. İyi olan şey hem insan hem de ülke için aynıysa bu
noktada iyiyi ülkenin elde etmesi daha güzeldir. Ona göre bir şeyi sadece bir
insan için elde etmektense ülke için elde etmek daha güzel olacaktır. (Aristo,
2014:,22)
Aristo’ya göre insanlar bildikleri konularda iyi kararlar
verebilir. İnsan özellikle iyi bir eğitim aldığı alanlarda iyi kararlar verecektir.
Bu nedenle genç insanlar henüz gerekli tecrübeleri edinemedikleri için siyaset
konusunda fazla becerikli değildir. Gençlik yaşlarında insanlar daha çok
arzularının peşinden giderler. Bu yaşlarda önemli olan bilmek değildir, yapmaktır.
Bir insan kendisine hakim değilse ve arzularını dizginleyemiyorsa siyaset
bilgisine sahip olmasının bir önemi yoktur. Siyaset biliminin bilgisi daha çok
kendine hâkim olanların bilmesi gereken bilgilerdir.(Aristo,2014:22) Aristo
siyaset konusunda pratik tecrübesini çok önemli olduğuna vurgu yaparken tecrübe
olmadan siyaset yapmanın imkânsız olduğunu söyler ve bu noktada sofistleri
eleştirir. Ona göre siyasetin teorik yönüyle uğraşıp pratik tecrübesi olmayan
sofistler siyasetin nasıl bir şey olduğunu bilmiyorlar, çünkü bilselerdi
siyasetin hitabet türü bir şey olduğunu ve yasa yapıcı olmanın kolaylığından
dem vurmazlardı. Aristoteles siyaset biliminin temel konularının en iyi
anayasanın ne olduğu, hangi anayasanın hangi halka uygun olduğunun
araştırılması, anayasanın nasıl uzun ömürlü olabileceği, şehirlerin hemen
hepsine uygun olan anayasanın hangisi olduğu vb. olarak sıralar.(Aristo,1975:108-109)
Aristoteles’e göre siyaset amacı, en iyidir, çünkü onun sayesinde
daha iyi insanlar ortaya çıkar. Aristo siyaset konusunu ele alırken erdem
kavramını merkeze alıyor, çünkü ona göre hedeflenen şey insani iyi ve insani
mutluluktur. Erdem ve mutluluk ise bedene değil ruha ait bir durumdur, bu
nedenle siyaset adamı ruhu da tanımalıdır.(Aristo,2014:33-38)
Onun bütün ilgisi Yunan
şehir devletleri olan polislere yöneliktir. Polisler hem onun düşüncelerine
kaynaklık eder hem de devlet kuramı içine merkezi bir konumda yer alır.
Aristo bütün toplulukların şu ya da bu şekilde iyiyi
amaçladıklarını; buna göre toplulukların en üstününün iyiyi ama edineceğini
bununda devlet denilen topluluk olduğunu bunu ifade etmek için siyasal
kavramının kullanıldığını belirtir. Ona göre doğanın kendi işleyişine göre
kurulan ilk birlik ailedir. Bundan sonra küçük sayıdaki ailelerin bir araya
gelmesiyle köyler oluşur. Aristoteles’e göre günlük ihtiyaçların ötesinde bir
amacın karşılanması için bir çok evler bir araya gelince köyler oluşur. Son
topluluk ise çeşitli köylerden oluşan şehir veya devlettir. Devletin oluşumuyla
temel birim olan aileden köylere ve onlardan da devletin oluşumuyla süreç tamamlanmıştır.
Aile ve köy gibi topluluklar nasıl doğal yapılarsa şehir devletleri de doğal
bir topluluk biçimidir. Bu topluluk diğerlerinin yani öncekilerin amacıdır. Ona
göre herhangi bir şeyin kemale erme sürecinin sonunda ulaştığı biçim o şeyin
doğası olarak ifade edilir. Buna göre insan, ev, aile her şey kendi doğasına
(devlete) ulaşmayı amaçlar. Ayrıca amaç en iyi olandır; kendi kendine yeterli
olma durumu ise yetkinliktir. Onun siyaset felsefesinin merkezinde bu yüzden
birey değil devlet ve siyasal yaşam vardır. Devletin dışına çıkıldığında
bireysel hayat doğadışıdır. Bir vatandaşın kendi doğasını geliştirmesinin mutlu
yaşama ulaşmasının biricik yolu siyasal yaşam içinde gerçekleşir. Aristo tam da
bu noktada insanın siyasal hayvan olduğunu, doğası icabı siyasallaşma eğilimi
taşıdığını ve onu hayvandan ayırt edilmesinin alameti farikasının burada yattığını
belirtir. (Aristo,1975:7-9; Aliağaoğulları,2015:140)
Aristo’ya göre devlet doğal bir topluluk olup bireyden önce gelir. Birey
nasıl bir parçası kendinden ayrıldığı zaman bütünüyle kendine yeterli olmazsa o
da aynen diğer parçaları gibi bütünle aynı ilişki içindedir. Tüm insanlar
arasında onları bu ortaklığa sürükleyen doğal bir eğilim söz konusudur. (Aristo,1975:10)
Devlet mükemmel bir yaşam için oluşturulmuş, kendi kendine yeten ve amacı
mutluluk olan bir yapıdır. Vatandaşların aynı bölgede oturması, evlenme
özgürlüğüne sahip olmaları, suçu önlemek ve ticareti düzenlemek için yasalar
koymaları devletin temel görevlerindendir. Fakat bunlar devletin birliğini oluşturmazlar.
Buna göre devlet erdemli eylemleri gerçekleştirmek için inşa edilen bir kurum
ise iktidarın iyilere verilmesi gerekir.(Ross,2011:393)
Aristoteles’in vatandaş kavramı günümüzdeki
kullanımdan farklıdır, çünkü onun tasavvur ettiği temsili değil doğrudan
yönetimdir. Ona göre vatandaş sadece yöneticileri seçme konusunda değil, sırası
geldiğinde hem yürütmenin üyesi olmasında hem de devleti idare edilmesini sağlayacak
yasaların yapılmasında söz sahibidir. Bu çerçevede devlet hayatın sürmesini
sağlayan ihtiyaçların karşılanması için kendi kendine yeten vatandaşlar
topluluğu olarak tanımlanabilir.(Ross,2011:384-385) Bununla birlikte o
zanaatçılar sınıfına vatandaşlık hakkı vermez. Bunun nedeni ilk olarak bu
sınıfın boş zamanının olmaması ikincisi ise kol gücüyle çalışmanın ruhu
alçaltmasıdır. Hâlbuki hocası Eflatun bu sınıfı vatandaşlar arasında sayar.
Eflatun zanaatçılar sınıfının yalnız devlete itaat eden bir durumda olmaları açısından
düşünürken Aristoteles ise onların daha yüksek bir fonksiyon için uygun olmadıklarını
öne sürer.(Ross,2011:86)
Aristoteles’e göre insanlar arasında doğal ve
niteliksel bir eşitsizlik vardır. Böyle
olunca ona göre doğuştan kölelik normal bir durumdur. Aristo, Eflatun’un
çocuklar, kadınlar ve mülkiyet konusunda vatandaşların müşterek olmaları
fikrini eleştirir. Ona göre bu durumun ikna edici bir temellendirilmesi
yapılamaz ve ideal devlet açısından da pratize edilmesi imkânsızdır. İnsanlar
sahip oldukları şeyler konusunda daha hassastır. Kamu mülkünde herkesin müşterekliği
fikrinden dolayı insanların onu savsaklamasına neden olur. Ortaklık düşüncesi
uygulandığı takdirde bundan hedeflenen toplumsal bütünleşme tam anlamıyla
gerçekleşmez. Bu şekilde homojen bir görüntüsü oluşturan insanlardan bir toplum
bir devlet inşa etmek imkânsızdır. Temelde toplum ve devlet için mensupları
arasında nitelikse farklılıkların bulunması gereklidir. Bu durum toplum ve
devletin farklı ihtiyaçlarını karşılamak için gereklidir. Bu nedenle devlet en
iyi şekilde inşa edilecekse onda mülkiyet hakkı yasal güvence altına
alınmalıdır. Mülkiyet bir noktaya kadar ortak kullanılsa da burada genel
prensip özel mülkiyettir. Özel mülkiyetin ortadan kaldırılması hem toplumsal
refahın azaltılmasına hem de bireylerde bulunması gereken bir kısım erdemlerin
körleşmesine yol açar. Devlet fertlerin harcamalarını ve cinsel yaşamlarını denetlemeye
tabi tutarsa bu konularda erdemli olma durumu negatif bir yöne evrilecektir. (http://www.nesettoku.com/?p=338)
Devletin kurumlarında farklı rol ve işlevleri
yerine getiren bütün vatandaşların erdemleri de farklıdır. Bununla birlikte
hepsinin ortak hedefleri devletin güvenliğidir.(Ross,2011:385)
Ross’a göre Aristoteles’in birey ve özel mülkiyetle
ilişkili olarak toplum ve devleti
merkeze alma bağlamındaki düşünceleri farklı değerlendirilebilir. Şöyle ki eğer
toplumculuk sanayinin devlet tarafından daha üzeri seviyede düzenlemesi ise bu noktada
onun toplumcu olduğu söylenebilir. Yok eğer toplumculuk özel sektörün
çalışmasını kısıtlama, insanlar arasındaki doğal yetenek ve çalışma farklılıklarını
yok etmeyi amaçlayan bir mülkiyet ortaklığı anlamındaysa o bu durumda toplumcu
değil bireycidir. Bununla birlikte ona göre insanlar ihtiyaçlarının üzerinde
servet biriktirilmesine karşıdır. Onun tasavvur ettiği devletin vatandaşları
kendilerini bütünüyle bir işe vermemeleri ve yapmış oldukları kamu hizmetlerinden
çıkar sağlamamaları gerekir.(Ross,2011:380-381)
Aristoteles’e göre doğru anayasal yönetimleri Krallık, Aristokrasi
ve Politeia olarak bunların sapma biçimlerini ise tiranlık, oligarşi ve demokrasi
olarak açıklar. Krallık bir toplumun kral ailesini devletin önderleri diye
doğal olarak kabul etmesiyle gerçekleşir. Aristokrasi bir halkın siyasal
görevler için gerekli kabiliyet ve erdemlere sahip olarak önder kişilerce
yönetilmesine denir. Politeia (siyasal veya anayasal yönetim) ise toplumun
savaş yeteneği olan ve maddi bir zenginliği bulunanlara liyakat ilkesi
çerçevesi içerisinde devlet görevlerini veren bir yasaya göre sırayla devleti
yönetebilmesi ve yönetilebilmesine denir.
Krallık, krallık yapanın büyük üstünlüğü sayesinde var olmaktadır. Bu
yüzden bundaki sapma tiranlık olarak ifade edilip sıralamada en kötü olan ve
siyasal yönetimden en uzak seviyede olandır. Kötülük sıralamasında
aristokrasinin sapma biçimi olan oligarşi vardır. Demokrasi sapmaların en az
karşı çıkılması gerekenidir.(Politika,1975:105-111)Bu bağlamda Aristoteles’e
göre ideal olan yönetim biçimlerinin en iyi modellerinin erdemliler yönetimi
olan krallık ya da aristokrasi olabileceğini; bunula birlikte uygulanabilir
olma açısından politeia(anayasal yönetim)nın daha iyi olduğunu vurgular.
Anayasal demokrasi toplumdaki farklı kesimleri(zenginleri, fakirler ve orta
sınıfı) birlikte dikkate alabilecek orta yoldur. Aristoteles’e göre bütün
toplumları oluşturan üç sınıf bulunmaktadır:Zenginler, yoksullar ve orta sınıf.
Toplumda büyük çapta suç işleyenler zengin sınıfından suç niteliği daha düşük
olanların yoksullardan çıkar. Ölçülü olanlar ise genelde orta sınıftan çıkar.
Uçlar tehlikeli olup ortada bulunmak daha iyidir. Anayasal yönetim mümkün
olduğunca eşit insanlardan oluşmayı amaçlar. Bu niteliğe haiz olanlar ise
yalnız orta sınıfta bulunur. Bu nedenle en iyi siyasal yönetim orta sınıfın en
geniş olduğu toplumlarda daha gerçekleştirilebilir bir durumdur. (http://www.nesettoku.com/?p=338)
Aristoteles’e göre yönetim biçimi ne olursa olsun devletin toplumla
ilgili meselelerin uzmanlarla veya toplumun tamamıyla tartışılarak kararlaştırılması,
kamusal görev ve yetkilerin düzenlenmesi ve hukuki problemlerin çözümlenmesini
içeren fonksiyonları icra etmek zorundadır. http://www.nesettoku.com/?p=338
Aristoteles’in ilgilendiği konulardan biri de siyasal yönetimlerin değişmesiyle
sonuçlanan devrimlerdir. Devrimler anayasal değişimi içeren bir tarzda
gerçekleştiği gibi devrimcilerin
anayasaya dokunmayıp sadece iktidarı ele geçirmeleri şeklinde de gerçekleşebilir. Ona göre devrimlerin temel nedeni insanların
adalet hakkındaki objektif olmayan tek yanlı görüşlerdir.
Örneğin
Demokratlar insanların özgürlük bakımından eşit oldukları gibi her şeyde eşit
olmaları gerektiğini düşünürler. Oligarşi yanlıları ise insanların zenginlik
açısından eşit olmadıkları gibi her açıdan eşit olmamaları gerektiğini
savunurlar.Devrimcileri harekete geçiren motivasyon ise onların kazanç ve onur
elde etme talepleri, başkalarının kazançlarının artmasına duydukları öfke, bazı
insanların haksız bir şekilde yükselmeleri, devletin oransız büyümesi, kamu
görevlerine ehil olmayanların atanmasındaki ihmalkarlık vb. sayılabilir.
Bunlardan bağımsız olarak siyasal yönetimlerle ilgili olarak baskı, rekabet vb.
olgularda devrimlerin nenlerinden sayılmaktadır. Aristo’ya göre devrimleri
önlemek için yapılması gereken en önemli şey yasaya itaat duygusunun korunması,
değişimin ilk işaretlerinin dikkatle takip edilmesi, halkı aldatmaya yönelik
hilelere başvurulmaması gerekir. Diğer yandan hiçbir birey yada sınıfın
gereğinden fazla güçlenmesine müsaade edilememeli, iktidar orta sınıfa
verilmeli, yöneticilerin yaptıkları işlerden hiçbir şekilde para kazanmalarına
fırsat verilmemelidir Aristo dağıtıcı adalet ilkesi çerçevesinde anayasal
yönetimin istikrarı için gelir dağılımının dağıtımına özen gösterilmesi
gerektiğini bildirir. Aşırı yoksullaşmaya engel olunmalı, devlet ve kamu gelirlerinden
muhtaçlara geçimlerine imkân verecek şeklide pay aktarılmalıdır. Ancak bu
şekilde sistemin dejenerasyonu önlenebilir. Bundan başka hem
devrimin önlenmesi hem de devlet için önemli bir istikrar unsuru eğitim ve öğretimdir.
Varlığını devam ettirmek isteyen devletin birinci görevi eğitim-öğretimi tanzim
etmektir. Ve eğitim ve öğretim özel bir iş değil kamusal bir iştir ve devlet
eliyle yürütülmesi gerekir. Bireylerin sisteme faydalı olacak şekilde
yetiştirilmeleri gerekir aksi takdirde eğitim olmazsa bireyler dejenere olup bu
toplumun bozulmasına yol açar. İdeal devlette bireyin eğitiminin iyi bir
devletin şekillendirilmesinde çok etkili olduğu görülmektedir. Devletin düzeni
ve istikrarının en önemli güvencesi yüksek ahlaki özelliklerle donanmış
yurttaşlardır. Devlet iyi bir hayat için gerekli olduğu gibi vatandaşlarda iyi
bir devlet için gereklidir. En yüksek görevler için üç şey zorunlu
olmalıdır: Anayasaya sadakat, yönetme yeteneği ve dürüstlük.(Ross,2011:405-408)http://www.nesettoku.com/?p=338;Aliağaoğulları,2015:152)
Aristoteles’in siyaset
felsefesinde insanlar için devletin gerekliliği, belli oranda özel mülkiyete imkân
tanınması, kadın ve çocukların ortak olduğu düşüncesini kabul etmemesi, faiz ve
zinayı kabul etmemesi, orta yolu benimsemesi, devrime karşı tedrici değişimi
savunması vb. fikirlerinin yanında insanlar arasındaki doğal eşitsizlik düşüncesi,
köleliği normal kabul etmesi, tüm üretici sınıfları vatandaş statüsünde
görmemesi, başta eğitim olmak üzere çoğu alanda devletin egemen olması vb.
eleştiriye açık düşünceleri söz konususdur. (http://www.nesettoku.com/?p=338)
Aristoteles,(2014) Nikamakhos’a Etik, (Çev:Furkan Akderin) Say
Yay.
Aristoteles, (1975), Politika, (çev: Mete Tunçay), Remzi Kitabevi
Ross, David (2011) Aristoteles, Kabalcı Yay. (çev:Ahmet Arslan)
Toku, Neşet, Aristoteles’in
Siyaset Felsefesi, http://www.nesettoku.com/?p=338
Yorumlar
Yorum Gönder