Ana içeriğe atla

Eflatun’un Siyasi Görüşleri-Hayrettin Gül


Eflatun Sokrates’in talebesi olup hocasının fikirlerini kaleme alıp diyalog biçiminde hazırladığı eserlerle onların günümüze ulaşmasını sağlayan tarihteki en önemli filozoflardan biridir. Burada sadece onun siyaset felsefesiyle ilgili görüşlerini genel hatları ele alacağız.
Sokrates, erdemli insanların yönetmesini, erdemin öğretilebilirliğini savunup buna göre faaliyet göstermişken Eflatun’a göre iyi insan ancak iyi bir siyasal örgütlenme içinde var olur.Yani iyi insan ancak iyi bir toplum içinde mümkün olur. Buna göre yapılması gereken şey iyi bir toplumun inşa edilmesi ve bunun için zorunlu olan iyiliğin bilgisidir.(Alioğulları, 2010:91)
Eflatun, hocası Sokrates'in eşitsizlikçi düşüncelerini detaylandırmış ve geliştirmiştir. Platon sofistlerin temelden karşı çıkarak saldırdığı Aristokratik değerleri Sokrates’in bilgelerin yönetimi düşüncesi bağlamında yeniden yorumlamış  sistemleştirmeyi başarmıştır. Platon’un demokrasiye karşı olumsuz düşüncelerinin oluşmasında yaşadığı bireysel tecrübelerde etkili olmuştur denebilir. Nitekim o demokratik parti içinde siyaset yapmayı düşünürken demokratların Sokrates’i ölümle cezalandırmalarının sonucunda demokrasiden soğumuş ve ona karşı bir düşmanlık beslemeye başlamıştır. (Şenel,2018: 150-175)
Eflâtûn, siyaset felsefesiyle ilgili görüşlerini, Devlet, Devlet Adamı ve Kanunlar adlı eserlerinde ele alır.Eflatun,  Devlet adlı eserinde kentin yani devletin kaynağını şöyle açıklar: İnsanların bir çok ihtiyaçlarının olması bununla birlikte kendi ihtiyaçlarının tamamını ayrı ayrı  kendilerinin sağlayamaması olgusu kenti veya devletin ortaya çıkmasına neden olmuştur. Ona göre İnsanların ihtiyaçlarının fazla oluşu gerçeği ile birbirlerine muhtaç olmaları sebebiyle bir ikamet bölgesinde toplanmaları ve  bir arada yaşamalarına kent veya devlet adı verilir.(Eflatun, 2010:68)Eflatun’a göre toplum doğan bir birlik olduğu gibi devlette aynı şeklindedir. Bütün ihtiyaçlarını ayrı ayrı kendi karşılayamayan insanlar bir arada yaşamak zorundadırlar. Devlet ise insanların bu ihtiyaçlarını karşılama imkanını sunmakta olup devlet insanların gereksinimlerinin doğal sonucunda ortaya çıkmıştır. İnsanların tek başına olamayıp toplum halinde yaşamaları, tek başlarına ihtiyaçlarını temin edememelerinin temelinde insanların farklı yeteneklere sahip olması yatmaktadır.Toplumdan bütün insanlar kendi ilgi ve yeteneklerine göre meslekleri icra ettiklerinde işbölümü ortaya çıkmıştır.Burada da Eflatun’un vurguladığı nokta toplumda farklılık ve eşitsizliklerin insanların doğasında olduğu fikridir.(Alioğulları, 2010:98)
Diğer taraftan Eflatun devleti sağlam bir bedene benzetir.onba göre devlet toplumu oluşturan farklılıklar  ve güç ilişkilerinin üzerinde olduğunu; bir bütün organizma olarak parçalara indirgenemyeceğini öne sürmektedir.Burada önemli olan organizmanın bir merkeze bağlılığıdırç Aynen bedende olduğu gibi nasıl ki beden beyne bağlı olup ve organlar beyne itaatleri çerçevsinde görevlerini ifa edip bir bütün olan bedeni oluşturuyorlarsa devlette bu şekildedir.( Aliağaoğulları,2010:99)
Eflatun bilgiyi pratik ve kuramsal olmak üzere ikiye ayırır. Zanaatkarlık pratik bilgi gerektiren alanları temsil eder. Fikir ve zeka gibi soyut unsurların kullanıldığı alan ise kuramsal bilgidir.Eflatun’a göre kralın bilgisi yumruk ve beden gücünden çok zekasını kullandığı için onun bilgisi kuramsal bilgidir.(Efaltun,2010:6-7) Ona göre insanları yönetme bilimi bilimlerin en zorudur ve elde edilebilen en büyük bilimdir.(Eflatun,2014:38)
Eflatun’a göre ideal devlet zanaatkarlar(üreticiler, koruyucular(askerler) ve filozoflardan meydana gelir. Beyin ve zekadan daha çok beden gücü gerektiren işleri işçiler, zanaatkarlar ve çiftçiler yerine getirmektedir. Askerler sınıfını ise  içinde bilgelik sevgisi, coşkunluk ve kuvvetli olanlar oluşturacaktır. Asker sınıfının sosyal yaşamıyla ilgili bir takım kurallar söz konudur. Kendi asgari ihtiyaçlarının dışında mülkiyetlerinin olmaması , evlenememeleri gibi. Burada Eflatunun amacı devleti koruyacak olmaları nedeniyle asıl işlerini engelleme durumu olan başka meşguliyetlerin ortadan kaldırılması söz konusudur. Yönetici sınıfı ise filozoflar meydana getirir. (Eflatun,2010:66) Devlette yönetenlerin yaşlı, yönetilenlerin genç olması gerekir.Yöneticiler askerlerin en iyileri arasından seçilmelidir.Yöneticiler devlet yönetmede bilgili, yetenekli olmalı ve özellikle devlet idaresinde devletin çıkarlarına öncelik vermelidirler. Eflatun burada yönetici, asker ve zanaatkar sınıflamasının arka planında Tanrı vergisi bir özelliğin olduğunu Tanrının yönetici olmaya en uyun olanların soyuna  en değerliler onlar olduğu için altın; yardımcıların suyuna gümüş; çiftçi ve zanaatkarların suyuna ise demir ve pirinç kattığını belirtmektedir.(Eflatun,2010:131-35)
Ona göre pratikte Yunan şehir devletleri filozoflar tarafından yönetilmemektedir. Fakat onun tasarımını yaptığı devlette filozof kral  yada filozofların yöneteceğini iddia eder. Devleti yönetme ehliyetine sahip filozofun tercih edilmesinin sebebi filozofun diğer insanların sahip olmadığı değişmeyen, özsel şeylerin bilgisine sahip olmalarıdır. Bu bilgiye sahip olan filozof bunlara sahip olmayan kişilerden üstündür. Bu nedenle devleti idare edecek kişi filozof kral olmalıdır.(Eflatun,2010:163-70)
Kurulan devletteki temel değerler ölçülülük, bilgelik cesaret ve adalettir(Eflatun,2010:159)
Bilgelik, yöneticilerin; cesaret koruyucuların; ölçülülük hem koruyucuların hem de yöneticilerin erdemidir. Üreticiler sınıfının kendine özgü bir erdemleri yoktur. Dördüncü erdem ise adalettir ve bu zikredilen bütün sınıfların ortak erdemidir.Adalet diğer erdemlerin üzerinde yer alır ve toplumdaki bütün sınıfların kendi vazifelerini yerine getirip diğerlerinin işine karışmamalıdır. Adaletsizlik ise bir sınıfın kendi işini bırakıp diğerlerinin işlerine karışmalarıdır. Platon’a göre bir devlette en yıkıcı şey bu sınıfların birbirlerinin işlerine karışmaları ve görevlerini değiştirmeleridir. Bu devlete karşı işlenen en büyük suçtur.(Eflatun, 2010:159-61; Şenel,2018:150)
Eflatun devlet kitabında adalet konusuna özel olarak vurgular yapar: Adalet, erdem ve bilgelik; adaletsizlik ise ahlaksızlık ve bilgisizliktir. Gruplaşmalar, geçimsizlikler ve çatışmaların ana nedeni adaletsizliktir. Oysa adalet birlik ve sevgiye vesile olur(Eflatun,2010:46-7) Devletin kuruluşundaki en büyük amaç bir sınıfın mutluluğu değil, bir bütün olarak şehrin mümkün olan en büyük mutluluğudur. Çünkü adalet ancak böyle inşa edilmiş bir devlette ortaya çıkabilir.(Efaltun,2010:140) Yine ona göre devlete en zarar veren şey adaletsizliktir.
Eflatun ideal devlet içinde  kadın ve çocukların ortak olduğunu söylerken  (Eflatun,2010:145); Yasalar adlı eserinde çıkarılması gereken ilk yasanın aileyi merkeze alan herkesin evlenmesiyle ilgili olmasını vurgular. Kadınların erkekler gibi eğitim görüp, asker, memur olacaklarını, erkeklerin yanı sıra savaşa katılacaklarını söyler.(Eflatun,1998:181) Eflatun eğitim konusuna oldukça fazla yer verir.Ona göre doğru eğitim bedeni ve ruhu olabildiğince güçlendirecek nitelikte olmalıdır ve çocukların küçük yaştan itibaren mümkün olduğunca düzenli bir şekilde yetiştirilmesi gerekir.Bütün sınıfların için eğitim zorunlu olup köleler bile bu kuraldan istisna edilemezler. Yönetici sınıf ise yüksek ve sıkı bir eğitimden geçirilmeli, matematik, astronomi, geometri vb. dersleri almalıdırlar.(Eflatun,1998:258-270)
Eflatun yönetim biçimleri üzerinde de fikirler ortaya koyar. Tiranlık, Monarşi, Oligarşi, aristokratlık ve demokrasinin kaynağının insanların hükümdarlara duyduğu sevgisizlik olduğunu; devleti erdem ve bilimle ve halkına karşı eşitlik içinde yönetme konusunda inanmadıklarını ifade ediyor.(Eflatun,2010:47) Eflatun’a göre monarşi, yasalara bağlı tek kişinin yönetimidir ve bu yönetim biçimleri içinde en iyisidir. Bununla birlikte tek kişinin yönetimi yasasız ise tiranlık en kötüsüdür. En iyi ve en kötü yönetim biçimi tek kişinin yönetimiyle gerçekleşiyor. Toplum yararını merkeze alan yasaya bağlı azınlığın yönetimi aristokrasidir ve iyi olma konusunda monarşiden sonra gelir. Azınlığın sınıf çıkarını merkeze alan yönetim şekli ise oligarşidir ve kötülükte ikinci sırada yer alır. Çoğunluğun iktidarı ise demokrasidir ve en az etkili yönetim şeklidir. Demokrasi kendi içinde yasalı ve yasasız olmak üzere ikiye ayrılıyor. Eflatun’a göre yönetim biçimleri en iyiden en kötüye doğru şu şekilde sıralanabilir: 1-Monarşi-2. aristokrasi, 3. yasalı demokrasi, 4. yasasız demokrasi, 5. oligarşi, 6. tiranlık.(Şenel,2018:151)
Eflatun Yasalar kitabında yukarıda zikredilen yönetim biçimlerinin temelde iki ana formu olduğu (Monarşi ve Demokrasıi) bütün diğer biçimlerin bunlardan çıktığını ve bunların çeşitlemelerinden farklı olmadığını öne sürmekte ve burada farklı toplumlardan örneklerle başarılı ve başarısızları açıklamaya koyulmaktadır. Atinalılar ve Perslerin bir monarşiyi diğeri de özgürlüğü öncelediği için başarısız olduklarını, ölçüyü tutturan Isparta ve Giritlilerin başarılı olduklarını belirtiyor. Eflatunun Perslerin başarılı ve başarısız oldukları dönemlerdeki durumlarını şöyle açıklıyor:‘Persler zamanında kölelikle özgürlük arasındaki dengeyi daha çok korudukları zaman, ilkin özgür oldular sonra da başka birçok halkın efendisi. Çünkü yöneticiler yönetilenlere özgürlük tanıdıkları ve eşitlik sağladıkları için, askerler komutanlarını daha çok seviyor, tehlikelerde  kendilerini feda ediyorlardı. Ayrıca onların içinde aklı başında ve öneri getirebilecek biri çıkarsa, kral çekemez biri olmadığından, serbestçe konuşmasına izin vererek ve bir konuda, öneri getirebilenlere değer vererek düşünme olanağını ortakça herkese açık tutuyordu; işte o zamanlar özgürlük, uyum ve görüş alışverişi sayesinde her bakımdan geliştiler………………………….Perslerin durumlarının gitgide bozulduğunu görüyoruz; bunun nedeni de, halkın özgürlüğünü fazlasıyla kı­sıtlayarak ve gereğinden çok baskı uygulayarak devlette uyum ve  birliği yok etmiş olmalarıdır. Bunlar yok olunca, yöneticilerin kararları yönetilenlerle halkın değil, kendi yönetimleri yararına işledi; kendileri için küçücük de olsa bir şey daha ele geçirmeyi istedikçe, kentleri ateşe verip yerle bir ettiler, dost kavimleri ortadan kaldırdılar, düşmanca ve acımasızca nefret edip nefret uyandırdılar. Halkların onlar için savaşa katılması gerektiği zaman, aralarında hiçbir birlik olmadığı için, canla başla tehlikeye  girip savaşacak kişi bulamadılar, ellerinde sayılamayacak kadar insan olduğu halde, hiçbiri savaşta işe yaramıyordu, sanki adama gereksinimleri varmış gibi, parayla adam tutup paralı ve yabancı askerler eliyle kurtulacaklarını düşündüler…………..’(Yasalar,149-150) Eflatun yukarıdaki iki tablonun nedenini başka bir cümlesinde ifade ediyor:Bir devlette yasa güçsüzse ve çiğneniyorsa, bence yıkılış çok yakındır; ama yöneticiler onun kölesi ise, devlet kurtuluş ve tanrıların kentlere verdiği nimetlere kavuşur (Eflatun,1998 :173)
Eflatun yasa koyma şerefini almaya en layık olanın Tanrı olduğunu belirterek Yasalar kitabına giriş yapar. Ona göre doğru va’z edilmiş yasalar uygulayanları mutlu ederler çünkü bütün iyi şeyleri temin ederler.(Eflatun,1998:57) Eflatuna göre yasa koyucu üç şeyi, yani yasalarını yaptığı kentin nasıl özgür, uyumlu ve aklı başında olacağını göz önüne alarak yasa çıkarmalıdır.(Eflatun,1998:155)
Ona göre mükemmel bir yasa koyucu olmak üzere en iyi devletin sırasıyla tiranlıktan, krallıktan, demokrasiden, oligarşiden gelişebileceğini söylüyor. Doğuştan gelen bir yetenekle gerçek bir yasa koyucu olduğu zaman tiranlıkta olduğu gibi bunun gerçekleştiğini söylüyor tiranlıkta olduğu gibi iktidarın sayıca en az ve en güçlü kişinin elinde olduğu yerde, ancak o zaman kolay ve hızlı bir değişim ortaya çıkar.(Eflatun,1998:166)
Eflatun’un siyaset felsefesinde temel olan bizzat devletin kendisi ile  bilgi ve erdem sahibi filozof kral merkezi bir yere sahip olan ideal bir devlet anlayışıdır.Nitekim ona göre en iyi yönetim biçimi başta filozof kralın olduğu  adalet ve mutluluk merkezli koyulan yasaların uygulandığı, toplumdaki bütün sınıf ve meslek erbabının mesleklerini en iyi şekilde yaptıkları ve bu şekilde herkesin mutlu olduğu monarşidir. Ahlaki arka plana göndermede bulunan Bilgelik, Adalet, mutluluk, erdem vb. kavramların merkeziliği söz konusudur.
Hayrettin GÜL
Kaynakça     
Arslan, Ahmet (2010) İlkçağ Felsefe Tarihi, Sofistlerden Platon’a, İstanbul Bilgi Üniversitesi Yay.
Eflatun, Devlet, (çev: Veysel Atayman, Cenk Saraçoğlu)
Eflatun, Devlet Adamı,Say Yay. Furkan Akderin,2014
Eflatun, Yasalar, Kabalcı Yay. 1998(Saffet Babür, Candan Şentuna)
Ed: Mehmet Ali Ağaoğulları, (2010) Batı’da Siyasal Düşünceler, İletişim Yay. 6. Baskı İstanbul
Şenel, Alaaddin (2018) Siyasal Düşünceler Tarihi, Bilim ve Sanat Yay.



Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

ANTONY FLEW'İN YANILMIŞIM TANRI VARMIŞ KİTABININ ÖZETİ-1-

                Flew, bu kitabında çocukluğundan itibaren inanç  bakımından yaşadığı tecrübelere yer vererek kısaca ateizmden teizme geçişini anlatıyor. İçinde doğduğu ailenin  Hıristiyanlığa bağlı olduğunu,  babasının vaizlik yaptığını, ayin ve toplantılara katıldıklarını bununla birlikte kendisinin dini bir feyz ve zevke almadığını ifade ediyor. Kitapta ilk önce ateizmi savunan kendi yazdığı eserlere ve onların  temel görüşleriyle bunlara verilen cevaplara  yer veriyor. Yazar, kısaca okumaları ve çalışmalarının kendisini bilimsel olarak benimsediği (öne sürülen iddianın götürdüğü yere gitmek) ilkeyle tutarlı bir biçimde yaşadığı değişimi samimiyetle anlatıyor. Kitap ayrıca ateizm konusundaki temel yaklaşımlara ana hatları ile yer veriyor. Çocukluk ve gençlik yıllarındaki Hıristiyan temelli inançlardan ateizme evirilişinin ilk adımını kötülük probleminin oluşturduğunu söylüyor. O zamanlar ailes...

Şerif Mardin’in ‘Din ve İdeoloji’ Eseri Üzerine

     Din ve İdeoloji kitabı, çapı küçük fakat içerik olarak oldukça geniş ve derin olduğu rahatlıkla söylenebilir. Efradını cami ağyarını mani bir ifade ile alanında tam bir başvuru kaynağıdır.      Yazar, ilk önce ideoloji kavramını  iki ayrı kategoride ele alıyor: Sert ideoloji ve yumuşak ideoloji. “Sert” ideolojiyle, sistematik bir şekilde işlenmiş, temel teorik eserlere dayanan, seçkinlerin kültürüyle sınırlandırılmış, muhtevası kuvvetli bir yapı kastedilirken,  “yumuşak” ideoloji ile de, kitlelerin, çok daha şekilsiz inanç ve bilişsel (cognitive) sistemleri ifade ediliyor. Yazar, ideolojiyi ise kitle toplumunun belirmesiyle beraber önem kazanan inançlar ve idare edilen”lerin arasında yaygın, yönlü, fakat sınırlı, belirsiz fikir kümeleri olarak tanımlıyor. İdeolojiler, siyasi fikir tarihi açısından  uzun zaman, insanların aklını çelen kuraldışı etkenler olarak tanımlanmıştır. [1] Yazar, bilimsellik niteliğinin üç ana...

MEHMET EVKURAN’IN SÜNNİ PARADİGMAYI ANLAMAK ADLI ESERİNDEN

     (Mehmet Evkuran,Sünni Paradigmayı Anlamak, Ankara Okulu Yayınları,2015,3.Baskı) Evkuran, Sünni paradigmayı anlamak adlı çalışmasında Ehli sünnetin siyaset düşüncesinin yapısı ve sorunlarını konu edinmektedir. Bu yazıda daha çok kitaptan alıntılara yer verilecektir. Eser, son yüz elli iki yüz yıl içinde geri kalışımız bağlamında yapılan tartışmaların merkezinde yer alan Sünni düşünceyi konu edinmektedir. Daha önceki yapılan çalışmalarda geleneksel din anlayışı, geleneksel dini düşünce şeklinde eleştirilerin hedefinde olduysa da bu çalışmada zihniyet ve dünya görüşü oluşturucu yanıyla Sünni gelenek, Türkiye’de bir bütün olarak ilk defa derli toplu, eleştirel olarak bir çalışmaya konu edilmiştir. Yazara göre kendini bir hakikat ve dinin en doğru yorumu olarak temellendiren Ehl-i Sünnet söylemi, varlığını tehdit ettiğini düşündüğü yaklaşımlara karşı koyduğu gibi, onu bilimsel/ideolojik bir okumanın nesnesi/konusu yapan yaklaşımlara karşı da kendini savunmaktadır...