Ana içeriğe atla

FARABİ'NİN SİYASİ GÖRÜŞLERİ-HAYRETTİN GÜL


Farabi (874-950) yaşamında çokça seyahat etmiş, içerisinde Mısır’ında yer aldığı bir çok İslam devletini  ziyaret etmiştir. Siyaset felsefesi ile teorik açıdan sıkı bir şekilde ilgilenmesine ve bu alanda bir çok eser vermesine rağmen siyasetin pratik yönüyle ilgilenmemiş, kendisine yapılan teklifleri geri çevirmiştir. Ona göre siyaset düşünürünün yeri toplumdan uzaklaşma veya inzivaya çekilme değildir, aksine teori ve pratiği birleştirmekteir. Bu görüşüne rağmen iktidara çok yakın olmasına rağmen siyasi ototritenin emri altında çalışmamıştır.Mücahid’e göre Farabi, Plaston’un siyasetin erdemli insanların işi olmadığı şeklindeki gürüşünü kendi yaşamında uygulamıştır.Farabi Yunanca’dan bir çok kitabı özellikle de Eflatun ve Aristo’nun eserlerini çevirmiştir. (Mücahid,1995:68-69)
Farabi Yunan siyaset felsefesi ile İslam düşüncesini uzlaştırmaya çalışan ilk filozoftur. O bu amaçla ortaya koyduğu siyaset felsefesiyle hem İslam düşüncesini hem de kendinden sonra gelen İbn Bacce, İbn Rüşd gibi filozofları derinden etkilemiştir.(Şulul,2009:16)Pek çok alanda iki yüzden fazla eser verdiği anlatılır. Bununla birlikte siyaset felsefesi ile ilgili öne çıkan üç eseri vardır: el Medinetü’l-Fazıla, Tahsilü’s  Seade, Es Siyasetü’l Medeniye
Farabi’nin yaşadığı çağda, siyasi çözülme, fitne ve desiseler yaygındır. Bu yüzden olsa gerek, Farabi, öncüsü Aristoteles gibi siyaset felsefesini, mutluluk üzerine kurmuştur. Bu bakımdan ona mutluluk filozofu dense yeridir. Mutluluğu erdemli insanın ve toplumun gerçekleştirmesi gereken en yüksek erdem olarak görmüştür.( https://bilimvegelecek.com.tr/index.php/2016/01/01/islam-siyaset-felsefesi-ve-siyaset-kuramlari/)
Farabi’ye göre. mutluluğun elde edilmesi için iki şey gerekir: Birincisi mutluluğun nasıl bilinebileceği ve nasıl elde edileceğini gösteren sanat. İkincisi ise bu sanatın uygulanacağı yer. Söz konusu sanat siyasettir, onun tatbik edileceği yer ise erdemli şehirdir. Siyaset erdemli şehirde uygulanan en yüksek sanat ve mutluluğun elde edilme yollarını öğretir. Yalnız bu ilim aracılığıyla iyi-kötü, güzel-çirkin, erdem ve erdemsizlik vb. birbirlerinden ayırt edilebilir. Yine sadece bu ilim aracılığı ile insanlar mutluluk bakımından sınıflandırılabilir. Ayrıca dünyevi ve uhrevi mutlulukla ilgili konuların bilinmesini sağlayan her şey siyaset sayesinde mümkün olur. Bireyi konu edinen ahlakın tersine siyaset toplumu, milleti hatta tüm dünyayı konu edinir. Siyaset felsefesi sadece eylemler, yasalar vb. ile ilgilenmez, aynı zamanda teorik olarak mutluluğun ne olduğuyla ilgilenir. İşte siyasal bilgilere layık olduğu üstünlüğü veren bu özelliği olsa gerektir. Ahlak siyasete yardım eder. Aynen ahlak gibi fıkıh ve kelam  gibi dini ilimlerde siyasi felsefenin yardımcılarıdır.(Aydın,2000:15) Bu bağlamda Farabi siyaset ilmini  ‘yaratılıştaki kabiliyetin her birine sağladığı ölçüde siyasi toplum yoluyla şehirlilerin kendileriyle mutluluğu elde ettikleri nesneleri bilmek’ olarak tanımlamaktadır.(Farabi,1974:21)
Şulul,,Farabi’nin  siyasetle ilgili kaleme aldığı eseri Medinetü’l Fazıla’ya başlarken ilk Neden’in birliğini ve niteliklerini konu edinerek başladığını, bu yüzden onun siyasete dair düşüncelerinin temelde metafiziğe dayandığını gösterdiğini öne sürmektedir.. (Şulul,2009:26)
Farabi toplum ve devletin oluşumunu selefleri Eflatun ve Aristo gibi insanın tek başına ihtiyaçlarını gideremeyeceği ve kendisini gerçekleştiremeyeceği düşüncesinden hareketle açıklar. Farabi’ye göre her insanın yaşamak ve mükemmelliğe ulaşabilmek için bir çok şeye gereksinimi vardır. Fakat bunları tek başına tedarik edemez. Bu yüzden her insan insanlarla bir araya gelmeye muhtaçtır. İnsanın doğal yaratılışında bir sığınak aramak ve aynı türe ait olan kimselerin mahallesinde ikamet etmekte vardır. İnsana bu nedenle siyasal hayvan denilmiştir. Her birey bu gereksinimlerden sadece kendi ilgili olduğu mesleğin işlevini yerine getirir. Başkaları da bu şekilde icra ettikleri mesleklerinin gereğini yerine getirirler böylece her birey doğasındaki mükemmelleşme ihtiyacını ancak farklı insanların yardımlaşma maksadıyla bir araya gelmeleriyle elde edebilir. Çeşitli insanların bir araya gelmeleriyle topluluk oluşur. Bunlar tam ve eksik olmak üzere ikiye ayrılır. Tam olanlar, büyük, orta ve küçük olmak üzere üç kısma ayrılır. Farabi, büyük topluluğu yeryüzündeki bütün insanları içine alan bir tür olarak açıklar. Orta kısmı yeryüzünün farklı milletlerinden teşekkül ettiğini; küçüklerin ise bir milletin topraklarında yer alan şehir halkı olarak ifade edilir. Eksik topluluklar ise köy, mahalle, sokak veya ev halkından oluşur. Mahalle ve köy ikisi de şehre tabidir.(Farabi, 2001,79-80; Farabi,1974:19)
Topluluk olmanın temelinde kişi açısından olgunlaşmak olup bu da mutluluğa ulaşmanın aracıdır. Farabi’nin bu düşüncesi büyük oranda  Aristo’dan gelmektedir. Tek farkla ki Farabi’nin düşüncesinde İslami bir desen taşımakta olup o da hedefin ahiretteki yüce mutluluğu gerçekleştirmek olduğunu vurgulamakta belirginleşir.(Mücahid,1995:70) Farabi beşeri nefse objektif bir şekilde bakmakta olup insanın seçme özgürlüğüne sahip olduğunu ve yaptıklarından sorumlu olduğunu vurgular. Olgunlaşmaya ve mutluluğa ulaşmaya da kötülüğü izlemeye de gücünün olduğunu ifade eder.Farabi’ye göre en iyi ve mükemmellik şehirden daha küçük yerleşim birimlerinde değil, bizzat şehirlerde elde edilir. Şehir sakinleri mutluluğa ulaşmak amacıyla yardımlaşırlarsa işte böyle bir şehir erdemli bir şehirdir.Mutluluğa ulaşamak için kurulan bir topluluk erdemli bir topluluk olur. Bütün şehirleri mutluluğa ulaşmak için birlikte çalışan bir millette erdemli millet olur.(Farabi,2001:80)
Farabi erdemli şehri sağlıklı bir vücuda benzetir. Bütün organlar bu vücudun varlığını devam ettirmek için onu koruma konusunda yardımlaşırlar. Vücudun organları ve onların işlevleri de farklı farklıdır. Organların hepsinin üstünde yönetici konumunda kalp olup buna yakın ve uzaklıklarına göre organlar ve onların işlevleri olup hepsi birbiriyle ilişkilidir. Yani organlar arasında bir hiyerarşi vardır. Farabi şehirdeki yönetici, bütün unsurları ve bireyleri her birinin az veya çok yerine getirmeleri gereken işlevleri olan vücudun organlarına benzetmektedir. Vücutta yönetici konumundaki organ diğer organların en mükemmeli ve kendine ait hususlarda en tamı, diğer organlarla ilişkisi bağlamında en yüksek payeye sahip olduğu gibi şehrin yöneticisi de aynen böyledir. Farabi erdemli şehrin özelliklerinden söz konusu şehrin yöneticisine gelir ve onunla ilgili hususiyetleri açıklar. Ona göre vücudun yöneticisi olan kalp nasıl ilk önce teşekkül edip ondan sonra gelen organların oluşumuna ve kuvvetlenmelerine ve konumlarına göre yer almalarına neden olup bir problem veya sıkıntı anında kalp çözüm için o organla nasıl iletişime geçerse şehrin yöneticisininde ilk önce var olması ve akabinde şehir ve şehrin kısımlarının oluşmasına sebep olup ortaya çıkan problemleri çözebilsin.(Farabi,2001:81-83)
Farabi’ye göre erdemli şehrin yöneticisi herhangi bir adam olamaz. Yöneticilik reisin başkanlığa tabiat ve yaratılışı açısından ikinci olarakta alışkanlık ve bizzat irade gücü ile hazır bulunmasıyla olur. Tabii ve yaratılıştan reislik yeteneği olan kişinin icra edeceği sanat herhangi bir sanat olamaz. Çünkü şehirde yer alan sanatların çoğu yöneticiliğe değil hizmet etmeye yöneliktir. Zaten insanların çoğu hizmet etmek için yaratılmışlardır. Erdemli şehirdeki bütün işlerin amacı yöneticinin  bizzat kendisi olmalıdır, o başka kimselerin emri altına girmeyen bir insan olması lazımdır. Bununla birlikte yönetici hem akıllı hem bilfiil ma’kul hem de muhayyile derecesi  açısından mükemmel olsun. Allah ona akıl aracılığı ile vahiy verir. Bu şekilde Allah’tan taşan vahiy fa’al akla gelir ve fa’al akıldan müstefad akıl vasıtasıyla taşan vahiy münfail akla ve muhayyile kuvvetine gelir. Vahiy bir kimsenin faal aklından münfail aklına taşınca o kimse tam manasıyla filozof olur. Vahiy bir kimsenin faal aklından muhayyile kuvvetine taşınca o kimse peygamber olur. Bu mertebeye ulaşan kişi insanlık mertebelerinin en mükemmeline ve mutluluğun en yüksek derecesine ulaşmış olur, nefsi kemale erip faal akılla birleşmiş olur. Bu şekilde mutluluğa ulaştıran her eyleme vakıf olur. Farabi’ye göre yöneticinin ilk şartı budur.(Farabi,2001:85-87)
Yönetici, faal akılla temas kuran kişi olup onu mutluluğun vazgeçilmez nedeni yapan da bu temastır. O vahye muhatap olan kişidir. Vahiy ise faal akılla insan arasında hiçbir aracı kalmayınca gerçekleşir. Farabi’nin ideal devletindeki bu başkanın şehirdeki işlevi İlk Sebeb’in kainattaki işlevine benzer. Mutluluğun ne olduğunu rasyonel ve sembolik olarak anlatma gücüne sahiptir, çünkü o mutluluk açısından en mükemmel kişidir. Aksi takdirde mutluluğun sebebi olamazdı. Erdemli şehrin halkı ancak erdemli ve mutlu bir yöneticinin idaresi ile erdemli ve mutlu olabilir. Ona göre mükemmel bir yöneticide hem nazari aklı hem de hayal gücü mükemmel olmalıdır. Bu nedenle Farabi felsefenin zirvesinde yöneticiyi, filozofıu ve Peygamberi birleştirir. Felsefe olmazsa başkan mutluluğu kavrayamaz; hayal gücü olmadan da mutluluğun anlaşılması için gerekli olan kanun yapma ve buna bağlı olarakta siyasi bir çerçeve ortaya koyma imkânını bulamaz. Siyaset olmadan da mutluluğun ne olduğu başkalarına öğretilemez. (Aydın,2000:121)
Farabi erdemli şehrin yöneticisinin taşıması gereken özelliklerine geniş bir şekilde yer verir. Vücudunun  tam ve organlarının kıvamında olması, anlayış ve kavrayışının iyi olması, hafızasının kuvvetli, zeki olması, hitabetinin güzel, öğrenme ve öğretmeyi sevmesi, yeme-içme ve cinselliğe düşkün olmaması, doğruluğu ve doğruları sevip yalan ve yalancılardan nefret etmesi, adalet ve adalet ehlini sevip baskı, zulüm ve zalimden nefret etmesi, mizacının mutedil olması, azim ve sebat sahibi olması vb. Farabi bu özelliklerin bir insanda toplanmasının zorluğunun farkındadır. Erdemli şehirde böyle birisi bulunursa ve yöneticilik şartlarının  ilk altısına veya beşine sahip olursa bu kişi reis olur. Böyle bir kişi bulunamazsa o şehre daha önce gelen ilk yönetici ve onun haleflerinin uyguladıkları kurallar muhafaza edilir. Daha sonra gelecek yönetici de Farabi’ye göre hakim, seleflerinin ortaya koydukları kanun ve teamülü iyice öğrenip onlara göre hareket etmesi, seleflerinin hükme bağlamadıkları konularda hüküm verebilmesi, eski dönemlerde olmayan güncel meselelerle meşgul olması, harp ve harp sanatına aşina olması vb. özellikleri taşıması gerekir. Eğer bu şartları kendinde toplayan bir kişi olmayıp iki kişi olursa bunlardan biri hakim, diğeriyle birlikte ikisi de yönetici olurlar.(Farabi,2001:88-90)
Farabi’ye göre, hekimler nasıl bedeni sağlığa kavuşturma becerisine sahipse, siyasal önderin de, ruhları tedavi eden gönül doktoru olma ve siyasal becerileri ile toplumun refahını sağlama, mutluluğu kazanmaları için onlara örnek olma görevi bulunmaktadır. Bu örnek olma durumu, Kuran’da ifadesini bulan, “peygamberde sizin için güzel örnekler vardır” deyişinin bir uzantısıdır. Bu açıdan Farabi’ye göre, siyasal önderin görevi, şehirlerin düzenlenmesi ve yönetilmesiyle sınırlanamaz; onun bunun dışında, halkı iyi işlerde birbirlerine yardım etmeye ve kötülüklerden sakındırmaya yönlendirmek, siyasal becerilerini, halkın kötülüklerden kurtulmaları için önerdiği değerleri ve değerli eylemleri korumak gibi görevleri bulunmaktadır. https://bilimvegelecek.com.tr/index.php/2016/01/01/islam-siyaset-felsefesi-ve-siyaset-kuramlari/#_ftnref11
Farabi toplumu seçkinler ve geniş halk kitleleri olmak üzere ikiye ayırır. Erdemli şehirde Başkandan sonra toplumların nasıl mutlu olacakları konusunda eğitim görmüş aydınlar sınıfı gelir. Onların görevi halkı ikna etmek ve eğitmektir. Onlar bu görevlerini icra ederken başkanın işaret ettiği yolu takip etmelidirler. Birinci başkan yani yönetici bu seçilmiş aydın zümresini eğitirken felsefi metotları kullanır. Onlar ise halka yönelik işlerinde ikna metodunu kullanırlar. Halk kitlesi ise hiçbir düşünceyi eleştiri süzgecinden geçirmeden kabul etmeleri yani taklit etmeleri, ikincisi ise halkın eğitim yönüyle ilgilidir. Onlar doğalarından ve kazandıkları alışkanlıklardan dolayı felsefi bir eğitime tabi tutulamazlar. Onlara uygulanacak en iyi metot iknadır. Erdemli şehirde eğitimin amacı,  bireyin, grupların ya da milletlerin karakter formasyonunun sağlanmasıdır. Bu da talim ve te’dib diye ikiye ayrılır. Talim nazari ve düşünsel erdemlerin, te’dib ise ahlaki erdemlerin ortaya çıkartılmalarını hedefler. Eğitim kötü eylemleri ortadan kaldırılmalıdır, çünkü doğal ve iradeye bağlı kötülükler yok olmadan mutluluk elde edilmez. Şayet eğitim bir kısım insanların ıslahında başarılı olamazsa o zaman bir takım zorlayıcı yöntemlerin denenmesi gerekir. (Aydın,2000:16-18)
Farabi kentin unsurları arasındaki bağlılık, dayanışma ve bütünleşme için iki faktörü açıklar: Birincisi yakınlık ve bağlılığın gerçekleştirilmesine katkıda bulunan sevgi; ikincisi ise devleti koruyan ve bağlılığını gerçekleştiren adalet. Adalet ise iki biçimde kendini gösterir. Birincisi dağıtıcı adalet olarak bütün şehir halkına ait olan ortak iyiliklerin dağıtılmasında kendini gösterir. İkincisi ise dağıtımdan sonra bu iyiliklerin isteyerek veya zorla sahiplerinin elinden çıkmasını önlemekte ortaya çıkan düzeltici ve koruyucu adalettir. Farabi’ye göre adalet mutlak değil kişilerin durum ve şartlarına göre görece eşitliğe dayanır. Burada öncelik devletin çıkarıdır. (Mücahid,1995:103-105
Farabi’ye göre devletin organları arasındaki bağlılık ve bütünleşmenin gerçekleşmesi amacıyla yalnız servetin değil bütün iyiliklerin bireylerin hakedişlerine göre devletin müdahale etmesini savunmuştur. Dağıtımı yapan ise erdemli yöneticidir. Dağıtımın temeli ise bireydeki erdem, fikri ve akılsal üstünlüktür. Farabi’ye göre erdemli şehrin yöneticileri ve icra edilen yasalar erdemli olarak kaldığı sürece erdemli şehrinde erdemli olarak kalacağını ifade eder.(Mücahid,1995:106-108)
Rosenthal’e göre  Farabi’nin erdemli şehri her ne kadar ilk planda sadece Müslümanlardan  ibaretmiş gibi görünse de  Müslümanlarla sınırlı kalmayıp felsefeyle ilgilenen geniş bir çevreyi muhatap aldığını vurgular.(Rosenthal,1996:193)
Farabi ayrıca erdemli şehrin zıddı olan yani erdemli olmayan şehirleri de zikreder ve onlardaki olumsuzlukları tasvir eder. Bunlar bilgisiz kent, bozuk kent, değiştirilmiş kent ve sapkın kenttir. Ayrıca Farabi şehirde asayişi bozan, kendisinin ekili ve dikili bitkilere zarar veren otlara benzettiği, negatif yönleri ağır basan türedilerden söz eder.(Farabi,2001:90-92)
Farabi'nin erdemli devletinin Eflatun'un ütopik devletinin etkilerini taşıdığı aşikardır. Filozofların kral ve kralların filozof olmasını dile getiren Eflatun’dan farklı olarak Farabi. İnsanın dünya ve ahiret mutluluğunu ve toplumun birlik ve düzenini sağlayacak bir nizam vaat eden Kur'an-ı Kerim'in ortaya koyduğu hayat tarzını da dikkate alarak "ilk reis" ve "imam" diye nitelediği ideal devlet başkanının şahsında yani İslam halifelerinde Hz. Peygamber ile filozofun üstün özelliklerini birleştirmek istemiştir.(Kaya,1995:145-162)

HAYRETTİN GÜL
Huriye Tevfik Mücahid, 1995, Farabi’den Abduh’a Siyasi Düşünce, İz Yay.
Farabi, 2001, Medinetü’l-Fazıla, Meb Yay.
Farabi, 1974,Tahsilu’s-Saade, Ankara Üniv. İlahiyat Fak. Yay.
Ervin I. J. Rosenthal, Ortaçağ İslam Siyaset Düşüncesi, İz Yay, (çev: Ali Çaksu)
Mehmet Aydın, 2000, İslam Felsefesi Yazıları, Ufuk Kitapları,
Cevher Şulul, İbn Rüşd’ün Siyaset Felsefesi, İnsan Yay.2009
Mahmut Kaya, Farabi Maddesi, DİA, 1995 CİLT:12 S. 145-162
Hasan Aydın, İslam siyaset felsefesi ve siyaset
kuramları,https://bilimvegelecek.com.tr/index.php/2016/01/01/islam-siyaset-felsefesi-ve-siyaset-kuramlari/


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

ANTONY FLEW'İN YANILMIŞIM TANRI VARMIŞ KİTABININ ÖZETİ-1-

                Flew, bu kitabında çocukluğundan itibaren inanç  bakımından yaşadığı tecrübelere yer vererek kısaca ateizmden teizme geçişini anlatıyor. İçinde doğduğu ailenin  Hıristiyanlığa bağlı olduğunu,  babasının vaizlik yaptığını, ayin ve toplantılara katıldıklarını bununla birlikte kendisinin dini bir feyz ve zevke almadığını ifade ediyor. Kitapta ilk önce ateizmi savunan kendi yazdığı eserlere ve onların  temel görüşleriyle bunlara verilen cevaplara  yer veriyor. Yazar, kısaca okumaları ve çalışmalarının kendisini bilimsel olarak benimsediği (öne sürülen iddianın götürdüğü yere gitmek) ilkeyle tutarlı bir biçimde yaşadığı değişimi samimiyetle anlatıyor. Kitap ayrıca ateizm konusundaki temel yaklaşımlara ana hatları ile yer veriyor. Çocukluk ve gençlik yıllarındaki Hıristiyan temelli inançlardan ateizme evirilişinin ilk adımını kötülük probleminin oluşturduğunu söylüyor. O zamanlar ailes...

Şerif Mardin’in ‘Din ve İdeoloji’ Eseri Üzerine

     Din ve İdeoloji kitabı, çapı küçük fakat içerik olarak oldukça geniş ve derin olduğu rahatlıkla söylenebilir. Efradını cami ağyarını mani bir ifade ile alanında tam bir başvuru kaynağıdır.      Yazar, ilk önce ideoloji kavramını  iki ayrı kategoride ele alıyor: Sert ideoloji ve yumuşak ideoloji. “Sert” ideolojiyle, sistematik bir şekilde işlenmiş, temel teorik eserlere dayanan, seçkinlerin kültürüyle sınırlandırılmış, muhtevası kuvvetli bir yapı kastedilirken,  “yumuşak” ideoloji ile de, kitlelerin, çok daha şekilsiz inanç ve bilişsel (cognitive) sistemleri ifade ediliyor. Yazar, ideolojiyi ise kitle toplumunun belirmesiyle beraber önem kazanan inançlar ve idare edilen”lerin arasında yaygın, yönlü, fakat sınırlı, belirsiz fikir kümeleri olarak tanımlıyor. İdeolojiler, siyasi fikir tarihi açısından  uzun zaman, insanların aklını çelen kuraldışı etkenler olarak tanımlanmıştır. [1] Yazar, bilimsellik niteliğinin üç ana...

MEHMET EVKURAN’IN SÜNNİ PARADİGMAYI ANLAMAK ADLI ESERİNDEN

     (Mehmet Evkuran,Sünni Paradigmayı Anlamak, Ankara Okulu Yayınları,2015,3.Baskı) Evkuran, Sünni paradigmayı anlamak adlı çalışmasında Ehli sünnetin siyaset düşüncesinin yapısı ve sorunlarını konu edinmektedir. Bu yazıda daha çok kitaptan alıntılara yer verilecektir. Eser, son yüz elli iki yüz yıl içinde geri kalışımız bağlamında yapılan tartışmaların merkezinde yer alan Sünni düşünceyi konu edinmektedir. Daha önceki yapılan çalışmalarda geleneksel din anlayışı, geleneksel dini düşünce şeklinde eleştirilerin hedefinde olduysa da bu çalışmada zihniyet ve dünya görüşü oluşturucu yanıyla Sünni gelenek, Türkiye’de bir bütün olarak ilk defa derli toplu, eleştirel olarak bir çalışmaya konu edilmiştir. Yazara göre kendini bir hakikat ve dinin en doğru yorumu olarak temellendiren Ehl-i Sünnet söylemi, varlığını tehdit ettiğini düşündüğü yaklaşımlara karşı koyduğu gibi, onu bilimsel/ideolojik bir okumanın nesnesi/konusu yapan yaklaşımlara karşı da kendini savunmaktadır...