Ana içeriğe atla

SOKRATES’İN (Î.Ö. 449 - 399) SİYASİ GÖRÜŞLERİ-Hayrettin Gül


Herhangi bir eseri olmayan Sokrates’in görüşleri daha çok talebesi Eflatun tarafından kaleme alınmış ve onun eserleri aracılığı ile günümüze ulaşmıştır.Felsefe tarihinde yaşam pratiği ile fikirleri arasında bir uyum olan yani fikirlerini ilk önce kendi yaşamında uygulayan kişiler var olmuştur. Teori ile pratiği yaşamlarıyla buluşturan filozoflardan biri belki de en dramatik olanı Sokrates olmuştur.(Arslan, 2010:83)Sokrates, içinde yaşadığı dönemde öne çıkan sofist felsefi gelenekle ilişki içindeydi ve onu bu geleneğe bağlayan temel bağlantılar mevcuttu. İşte bu bağlantı noktalarından biri felsefi yönelimini nesneye değil özneye yani insana çevirmesidir.Sofist geleneğin de bir özelliği olmak üzere, felsefi ilgisini bilinene, yani nesneye değil; bilene, yani özneye, daha açık bir ifadeyle insana yöneltmiştir. Bu Sokrates'i Sofist düşünsel geleneğe bağlayan ana halkalardan biridir. Sokrates sofistler gibi insan her şeyin ölçüsüdür kabulünden hareket ediyordu. O halde mademki her şeyin ölçüsü insandır o zaman felsefenin insana yönelmesi gerekmekte ve kozmolojiyi ve ontolojiyi terk etmek zorundadır.(Ağaoğulları,2010:80)
Diğer taraftan Sokrates sofistler gibi insan hayatının problemleriyle meşgul oluyordu fakat sofistler bu sorunlara yararcı bir perspektifle yaklaşırken Sokrates ahlaki bir ciddiyetle problemlerin  kökenine inmeyi amaçlıyordu.
Sokrates’in siyaset felsefesi genel olarak demokrasi eleştirileri ve en iyi yönetim biçiminin mahiyetine yönelik düşüncelerinden oluşur. Sokrates belirli bir nüfus ve büyüklük ile özerkliğe sahip olan siyasi bir yönetim tarzı olarak Polisin (Yunan kent-devleti)ahlaki yönünü  öne çıkarır. Polisin varoluş sebebi salt vatandaşların yaşamlarını güven içinde sürdürmelerini sağlamak değil, temel olarak onların mutluluğa ulaşmalarını ve ahlaken iyi bir hayatı elde etmelerini sağlamaktır. Bu noktada devletin vazifesi vatandaşlarını öncelikle manevi açıdan geliştirmek ve onları kendi anlayışı bağlamında erdemli hale getirmektir.(Cevizci, 2017:71-77)
Sokrates Sofistler gibi, insanın amacının  mutluluk olduğunu düşünmektedir. Ancak bu mutluluk tikel ve değişken olmayıp tümel mutluluk olmalıdır. O halde insanın amacı mutluluk olduğuna göre bu mutluluk herhangi bir tikel davranışla elde edilebilecek mutluluk olmayıp insan ilk önce bu amacı kendi benliğinin amacı bilmeli ve onun bilgisine sahip olmalıdır. Sokrates’e göre insanın temel amacı olan mutluluğu sağlayacak toplumsal-siyasal yapının kendisi polistir(kent devleti). Mutluluk insanın ulaşması gereken amaçtır ve bilgi sayesinde elde edilir. Polisin buradaki merkeziliği bu mutluluğun sağlanabilmesi için gerekli çerçeveyi belirlemesinden kaynaklanmaktadır. Yasalar bu çerçeveyi gösteren tümelin iradesidir.İşte polis yasalar yoluyla vatandaşların mutluluğunu sağlamaya çalışır.Gerçek mutluluk ancak polis içinde var olur . bu durum dikkate alındığında vatandaşlara gereken yasalar kendi aleyhlerine de olsa yasaya koşulsuz itaat etmeleridir. Vatandaşlar yasalara uyduğu süreve devlet yani polisi güçlenecek ve uyum ancak bu şekilde gerçekleşecektir. Devlet ise güçlü ve uyumlu olduğu müddetçe mutluluk tezahür eder. Bu yönüyle polis Sokrates için her şeydir. Ona göre değişken ve tikellikler dünyasına ait olan polisin kendisiyle idare edildiği  yönetim biçiminin bir önemi yoktur.Önemli olan polisin kendisidir.Bu açıdan Sokrates polisi  kutsal  ve yeryüzündeki en büyük iyilik olarak görür. Buna göre sürekli korunup üzerine düşülmesi gereken rejim değil polistir. Bu yanıyla polis, Sokrates için her şeydir. Polisin, içinde bulunduğu yönetim biçimi ne olursa olsun, bunun bir önemi yoktur ya da bu yalnızca değişken, geçici tikellikler dünyasına aittir. Önemli olan polisin kendisidir; bir tümellik olarak polistir. Bu yanıyla Sokrates polisi kutsal, organik bir varlık, yeryüzündeki en büyük iyilik olarak görür. Bu durumda sürekli olarak korunup kollanması, gözetilmesi, ölçü olarak alınması gereken şey, şu ya da bu rejim değil, polis olacaktır. Sokrates yaşamı boyunca Atina rejimlerine karşı eleştirel bir tavır içinde olmuştur.Ama onun  eleştirisinin hedefi polisin kendisi değil, devleti yönetenlere ve nasıl yönetildiğine yönelik olmuştur.Sokrates yasalara karşı son derece itaatkardır çünkü ona göre yasalar adil olmasa bile ona itaat edilmesi gerektiği şeklinde bir görüşe sahiptir.( Ağaoğulları,2010:81-86)
Sokrates’e göre temelde devlet ve devletin yasalarıyla  vatandaşları arasında bir sözleşme olduğunu buna bağlı olarak vatandaşların içinde yaşadığı toplumun kurum ve örgütlerini desteklemesi ve kendi başına hareket etmemesi gerekir. Sokrates’e göre  varoluş nedeni adalet ve iyilik ile bireyin iyiliği ve ahlaki gelişimini tamamlayıp yaşama buna göre atılmasını sağlamak olan devlet ve hukuk kötü olamaz. Burada sorun devletten ve yasalardan kaynaklanmaz aksine devleti yöneten ve hukuku tatbik edenlerdedir. İşte Sokrates’in demokrasi eleştirisinin bu noktada tezahür ettiği söylenebilir. (Cevizci, 2017:71-77)
 Sokrates devletin, yasaların, adaletin, hayatın amacı ve felsefi bilgiden yoksun olanlar tarafından yönetilmesini eleştiriyor ve buna karşı çıkıyordu. Ona göre nasıl ki diğer mesleklerde (kaptanlık, aşçılık, berberlik vb.) yetenek, uzmanlık ve bilgi gerekiyorsa devlet yönetimi de aynı şekilde kendi içinde belirli standartları olan bilgi, yetenek ve uzmanlık gerektiren bir alandı. Nasıl ki bir sorun hangi meslekle ilgiliyse o konuda işin erbabına danışılır devlet yönetimi ve işleri de böyledir uzaman olmayan herkesin bu konuda söz sahibi olması düşünülemezdi. Daha somut bir şekilde açıklanacak olursa ağır bir hasta ameliyata alındığında operasyonu yapacak kişi rastgele seçilmezse devleti yönetecek olanlarda rastgele seçilmemesi gerekir. Sokrates’in sofistlere ayrıldığı temel noktalardan biri burasıdır.Sofistler göre bilgi satılabilir ve öğretilebilirdir. Bu noktada onlar bilginin, erdemin ve siyasal bilginin aristokratların kalıtımsal olarak sahip oldukları düşüncesine karşı çıkacaklar ve aristokratik düşünceye temelden saldırmışlar ve demokratik tavrı benimsemişlerdir.Sokrates ise yukarıda zikredilen  düşünceleriyle yönetim biçimi olarak anayasal monarşi ya da aristokrasiyi öne çıkardığı söylenebilir.(Cevizci, 2017:71-77:Şenel, 2018:142-145)
Hayrettin GÜL
Kaynakça           
Arslan, Ahmet (2010) İlkçağ Felsefe Tarihi, Sofistlerden Platon’a, İstanbul Bilgi Üniversitesi Yay.
Cevizci, Ahmet, (2017) Felsefe Tarihi, Say Yay.
Ed: Mehmet Ali Ağaoğulları, (2010) Batı’da Siyasal Düşünceler, İletişim Yay. 6. Baskı İstanbul
Şenel, Alaaddin (2018) Siyasal Düşünceler Tarihi, Bilim ve Sanat Yay.


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

ANTONY FLEW'İN YANILMIŞIM TANRI VARMIŞ KİTABININ ÖZETİ-1-

                Flew, bu kitabında çocukluğundan itibaren inanç  bakımından yaşadığı tecrübelere yer vererek kısaca ateizmden teizme geçişini anlatıyor. İçinde doğduğu ailenin  Hıristiyanlığa bağlı olduğunu,  babasının vaizlik yaptığını, ayin ve toplantılara katıldıklarını bununla birlikte kendisinin dini bir feyz ve zevke almadığını ifade ediyor. Kitapta ilk önce ateizmi savunan kendi yazdığı eserlere ve onların  temel görüşleriyle bunlara verilen cevaplara  yer veriyor. Yazar, kısaca okumaları ve çalışmalarının kendisini bilimsel olarak benimsediği (öne sürülen iddianın götürdüğü yere gitmek) ilkeyle tutarlı bir biçimde yaşadığı değişimi samimiyetle anlatıyor. Kitap ayrıca ateizm konusundaki temel yaklaşımlara ana hatları ile yer veriyor. Çocukluk ve gençlik yıllarındaki Hıristiyan temelli inançlardan ateizme evirilişinin ilk adımını kötülük probleminin oluşturduğunu söylüyor. O zamanlar ailes...

Şerif Mardin’in ‘Din ve İdeoloji’ Eseri Üzerine

     Din ve İdeoloji kitabı, çapı küçük fakat içerik olarak oldukça geniş ve derin olduğu rahatlıkla söylenebilir. Efradını cami ağyarını mani bir ifade ile alanında tam bir başvuru kaynağıdır.      Yazar, ilk önce ideoloji kavramını  iki ayrı kategoride ele alıyor: Sert ideoloji ve yumuşak ideoloji. “Sert” ideolojiyle, sistematik bir şekilde işlenmiş, temel teorik eserlere dayanan, seçkinlerin kültürüyle sınırlandırılmış, muhtevası kuvvetli bir yapı kastedilirken,  “yumuşak” ideoloji ile de, kitlelerin, çok daha şekilsiz inanç ve bilişsel (cognitive) sistemleri ifade ediliyor. Yazar, ideolojiyi ise kitle toplumunun belirmesiyle beraber önem kazanan inançlar ve idare edilen”lerin arasında yaygın, yönlü, fakat sınırlı, belirsiz fikir kümeleri olarak tanımlıyor. İdeolojiler, siyasi fikir tarihi açısından  uzun zaman, insanların aklını çelen kuraldışı etkenler olarak tanımlanmıştır. [1] Yazar, bilimsellik niteliğinin üç ana...

MEHMET EVKURAN’IN SÜNNİ PARADİGMAYI ANLAMAK ADLI ESERİNDEN

     (Mehmet Evkuran,Sünni Paradigmayı Anlamak, Ankara Okulu Yayınları,2015,3.Baskı) Evkuran, Sünni paradigmayı anlamak adlı çalışmasında Ehli sünnetin siyaset düşüncesinin yapısı ve sorunlarını konu edinmektedir. Bu yazıda daha çok kitaptan alıntılara yer verilecektir. Eser, son yüz elli iki yüz yıl içinde geri kalışımız bağlamında yapılan tartışmaların merkezinde yer alan Sünni düşünceyi konu edinmektedir. Daha önceki yapılan çalışmalarda geleneksel din anlayışı, geleneksel dini düşünce şeklinde eleştirilerin hedefinde olduysa da bu çalışmada zihniyet ve dünya görüşü oluşturucu yanıyla Sünni gelenek, Türkiye’de bir bütün olarak ilk defa derli toplu, eleştirel olarak bir çalışmaya konu edilmiştir. Yazara göre kendini bir hakikat ve dinin en doğru yorumu olarak temellendiren Ehl-i Sünnet söylemi, varlığını tehdit ettiğini düşündüğü yaklaşımlara karşı koyduğu gibi, onu bilimsel/ideolojik bir okumanın nesnesi/konusu yapan yaklaşımlara karşı da kendini savunmaktadır...