Maverdi(974-1058) siyaset teorisiyle Yunan ve İslam düşüncesini
bağdaştırmaya çalışan Farabi’ye karşıt bir tutum içinde olmuştur. O devirde
İslam dünyasının merkezlerinden olan
olan Bağdat’ta yaşamış, Müslümanların karşı karşıya olduğu bunalım ve sıkıntıları
bizzat tecrübe etmiştir. Bu yüzden olsa gerek o yüz yüze gelinen problemleri
çözebilmek için idealist bir teori değil, gerçeklerden hareket ederek daha çok
pratik bir siyaset teorisi tasarımını amaçlamıştır.(Mucahid,1995:121) Bu
çerçevede o siyaset tasarımını dört halifenin seçilme usullerini referans alan
bir hilafet teorisi ortaya koyarak İslam devletinin yüz yüze geldiği
sıkıntıların üstesinden gelmeyi amaçlamıştır.(Kallek,2003:180-186)
Maverdi, Şafii mezhebine mensup bir fakih olup Abbasi devletinde
önde gelen devlet adamlarından biridir.Ahkam es-Sultaniyye ve
el-Vilayated-Diniyye adlı eserinde fıkıh merkezli bir siyaset teorisi inşa
etmiştir.
Söz konusu teori, aynen Efalatun, Aristo ve Farabi’de yer alan
insanın doğası gereği toplumsal ve siyasal bir varlık olduğu bu noktada
başkalarına muhtaç olduğu gerekçesine dayanır. Yani insan kendi ihtiyaçlarını
tek başına karşılayamaz ve bu ihtiyaçların tedarik edilmesinde diğer insanlara
gereksinim duyar. Bununla birlikte Maverdi, teorisinde bu temel gerekçeye ek olarak
Allah’ın insanları aciz yarattığını, çünkü onların zaaf ve kendisine olan
ihtiyaçlarının farkında olmalarını istediği şeklinde dinsel bir argüman
katmıştır. Ona göre insanın diğer canlılardan daha fazla ilişki kurma ve
yardımlaşmaya gereksinimi vardır. Allah insanı aciz yaratmakla birlikte aynı
zamanda ona dünyada ve ahiretteki mutluluğun anahtarı şeklinde ifade
edilebilcek olan aklı da vermiştir. Bu bahşedilen akıl iyi-kötü ayrımı
yapabilse de kendi kendine dini bir yükümlülük koyamaz. Yükümlülük koyan şeriattır.
Maverdi burada mutluluğu şeriata tabi olmaya bağlamaktadır. Ona göre şeriata
tabi olma konusundaki en temel faktör siyasettir. Bu sebeple imamet toplum ve
toplumun mutluluğu için son derece gerekli bir olgudur. (Aydın;Mücahid) Ona göre imam ‘hilafetü’n-Nübüvve’ misyonunun
sahibidir. Bu misyon özünde dinin muhazafa edilip yayılması ve Müslüman
toplumun idaresini kapsamaktadır. Tanımlamada geçen Hilafet ilk olarak dünyayı, nübüvvet ise dini
temsil yönüne göndermede bulunur. (Kallek,2004:236)
Maverdi,
imametin aklen mi yoksa şeran mı gerekli olduğu şeklindeki soruya şeran gerekli
olduğu cevabını verir, Çünkü akıl
imametin gerekliliğini anlasa da onu dinen bir hükme bağlamaz. Maverdi’nin
siyaset teorisini geliştirdiği dönem onun siyasi düşüncesini daha iyi
kavrayabilmek için mezhebi aidiyet ve farklılıkların ayyuka çıktığı göz önünde
bulundurulmalıdır. İşte Maverdi bu görüşünü imametin akli olduğunu öne süren
Mutezile ve filozoflara karşı tepkisel bir biçimde ortaya koyar. Zaten bu tepkisellik
çoğu ihtilafta kendini gösterir. Maverdi böylece akla dayalı yönetimi ifade
eden akli siyasetle şeriata dayalı dini siyaset arasında bir farklılık ortaya
koyar.Ona göre Akli siyaset toplumu yalnız çatışma ve anarşiye karşı koruyup
içinde sadece dünyevilik barındırır.
Dini siyaset ise karşılıklı dostluk ve güven içerisinde şeriat ve adaletin
uyumlu bir biçimde icrasını yerine getirir. Yani şeriat ortaya koyduğu
kurallarla kendisine tabi olanları bir yönüyle bu dünyada saadete ulaştırır,
diğer yönüyle onları ahirete hazırlar.
Görüldüğü kadarıyla Maverdi siyaset teorisini dini referanslar üzerine bina etmiş, gerekçesini insanların
gereksinimlerine bağlamış, imametin meşruiyetini biata/sözleşmeye bağlamıştır.(
Aydın, https://bilimvegelecek.com.tr/index.php/2016/01/01/islam-siyaset-felsefesi-ve-siyaset-kuramlari/)
Maverdi siyasi olarak devletin dayandığı ilkeleri şu şekilde
açıklar:
1.
Uyulan
din.
2.
Güçlü
otorite
3.
Kapsamlı
adalet
4.
Genel
güven
5.
Sürekli
bolluk
6.
Geniş
emel(yaşama sevinci)
Bu ilkeler var olduğu süre devlette daim olur. Bunlar değişim ve
bozyulma olduğunda bu durum devlete yansır. (Aydın; Mücahid,1995:125)
Maverdi’ye göre devlet başkanı yani imam, kendilerine
Ehlü’l-İhtiyar denilen adaletli, alim ve bilge olan kişilerden oluşan seçim kurulu tarafından seçilir.
Diğer taraftan Maverdi imam seçilecek kişilerin belirli niteliklere
haiz olmasını şart koşmuştur:
Adaletli olma, içtihat yapabilecek seviyede bilgiye sahip olma,
duyu organlarının sağlıklı olması, hareketlerini engelleyen bedensel bir özrün
olmaması, toplumu yönetme ve kamu yararını merkeze alan bir bakış açısı,
cesaret, soy olarak Kureyş’e mensup olmak.Maverdi İslam devletinin çöküş
yaşadığı süreçte halifenin daha fazla
öne çıkan İranlılar ve Türkler
karşısında imamın Kureyş’e mensup olmasını siyaseten şart koşmuştur.(Mücahid,1995:127-9)
Maverdinin teorisinde yöneten ile yönetilen arasındaki ilişki bir
sözleşmeye dayalı olup karşılıklı hak ve görevleri içermektedir. Yönetici olan
taraf dini korumaya ve dünyayı yönetmeye söz verir.Maverdi ümmetin imam
üzerindeki haklarını, dinin temellerini selefin belirlemelerine göre koruma,
bidatları ortadan kaldırma, çekişeme ve çatışma yaşayanlar arasında hükümleri
tatbik etme, mülkiyetin ve kadınların korunması, mahremiyet ile ilgili hakların
korunması, düşmana karşı güvenliğin sağlanması, cihat, ödenmesi gereken hakları
ödemek, işleri dürüst ve güvenilir
kişilere vermek ve denetim olarak sıralar. Maverdiye göre imam bu görevleri
yerine getirmesinin sonucu olarak ümmetin kendisine karşı bir takım
yükümlülüklerden bahseder. Bunlar temelde itaat ve destek olmakla tezahür eder.
Ancak Maverdi’ye göre göre görevler haklardan önce gelir ve meşruluğun temelini
oluşturur. Maverdi İmamın imamlıktan çıktığı durumları adaletin bozulması,
bedensel bir özrün oluşması, şehvete uyma vb. zikreder.
Maverdi halkı mağdur eden ezici bürokrasiye karşı olup
masraflarıyla bir yük oluşturan bürokratik personelin en aza indirilmesini öne
sürer. Bunun nedeni olarak o çokluğun
çekişmeye; çekişmenin de yozlaşma ve kayırmacılığa yol açtığını öne sürer.( (Kallek,2003:180-186)
Maverdi tasarladığı teoriyle ümmetin masalahatını ve birliğini sağlamakla sorumlu imamın otoritesini etnik
menfaatlere kapı aralamasından çekinilen emirlerin üstünde konumlandırmayı
amaçlamaktır. Bununla birlikte o yaşadığı dönemde fiili olarak emirlerin sembolik
olarak ise halifenin yönetimi temsil etmesinden hareket ederek imamın
egemenliğinin tanınması ve şeriatın tatbiki koşuluyla gasp aracılığıyla
emirliği ele geçirme (İmaret’ül-İstila)
durumunu zarureten onaylamıştır. Temelde
bu onay aracılığı ile o yönetimi ele geçirenleri yasal sınırlar içine çekmeye
çaba sarf etmiştir. Bir bölgenin yönetimini zorla ele geçiren kimse bölgenin
yönetimine yetkili kılındığı takdirde otoriteye bağlılık, ümmetin birliği,
atamaların yasallığı ve dini hükümlerin korunması mümkün olmaktadır. Yönetimi
ele geçiren emir gerekli şartlara haizse halifenin yetkilendirmesiyle yürütmeyi
gerçekleştirebilir. (Kallek,2003:180-186)
Maverdi, teorisinde sadece imamı ele almaz
ayrıca görev verilecek vezirler, bölge
ve il valilerinin niteliklerine varıncaya oradan kadılar ile hisbe teşkilatı ve onu yürütecek
muhtesiplere kadar yer verir. Bu noktada ilim, adalet ve liyakat üzerinde
özellikle durur. Maverdi’nin siyaset teorisi kısmen felsefi referanslar taşısa
da özünde dini esaslara dayalı fıkıh merkezli bir tasarımdır denilebilir. (Aydın https://bilimvegelecek.com.tr/index.php/2016/01/01/islam-siyaset-felsefesi-ve-siyaset-kuramlari/)
KAYNAKÇA
Huriye Tevfik Mücahid, 1995, Farabi’den Abduh’a Siyasi Düşünce, İz Yay.
Hasan
Aydın, İslam Siyaset
Felsefesi Ve Siyaset Kuramları,
https://bilimvegelecek.com.tr/index.php/2016/01/01/islam-siyaset-felsefesi-ve-siyaset-kuramlari/
Cengiz Kallek, Maverdi Maddesi, DİA, Cilt:28, 2003, s.180-186; Mâverdî’nin ahlâkî, içtimaî, siyasî ve
iktisadî görüşleri". Divan: Disiplinlerarası Çalışmalar Dergisi (2004):
219-265
Yorumlar
Yorum Gönder