Sosyolojinin
modern topluma geçiş ve bununla bağlantılı sosyal kırılmaları analiz edebilmek
için sarfedilen gayret ve çabaların
sonucunda ortaya çıktğı bir vakıadır. Modernleşme kavramı bir çok sosyolog
tarafından tanımlanmış ve farklı
biçimlerde değerlendirmeler ortaya çıkmıştır..
Klasik
sosyolojide modernizm şimdiye kadarki insanlık tarihinde ortaya çıkan büyük
toplumsal gelişme evreleri olarak açıklanmaktadır. Modernizm kavramının orta çağdaki
kullanımına bakıldığında ‘Neue’ yeni olan, şimdiye ait olan pozitif; geçmişe
ait olanın ise negatif olarak ifade edildiği görülmektedir. Modernizmin
evreleri üçe ayrılır: Avrupa merkezli, Batı merkezli ve çok merkezli modernleşme.
Modernleşme evre evre yoğunluk ve yaygınlığı artan, büyüyen hızıyla daima artan
nüfus oranıyla birlikte geniş toplum kesimlerini etkisi altına alır. Avrupa
merkezli modernizm ilk evreyi oluşturur. Modernizmin ne zaman başladığı konusu
ihtilaflıdır. Burada iki durum söz konusudur: Birisi modernizm geç 15. yüzyıl
özellikle 16. yüzyılın ilk yıllarında Rönesans, Protestan reformu ile Portekizliler ve İspanyolların keşif yolculukları ile başlar. Diğeri erken
modernizm olarak isimlendirilen üç yüzyıl boyunca adeta politik ve endüstriyel devrimler için temel olarak görülmüştür,.Bu
dönemin sonunda yaklaşık 1900 lü yılllarda Avrupa tüm dünyanın belirleyici gücü
olmuştur. Zirvede İngiltere yer alıyordu. Avrupanın periferisindeki dünyanın
geri kalan kısmı ekonomik, siyasi, askeri ve kültürel olarak
küçülmüştü.Modernizmin ikinci evresi Batı merkezlidir. Bu evrede Avrupa
modernizm üzerindeki tekelini kaybetmiş ve Avrupa’dan Batı’lı modernizm doğmuş
ve bu dönemin belirleyici gücü ABD olmuştur. İkinci dünya savaşından sonra
modernizmin kısa süreli de olsa temsilcisi tamamen ABD olmuştur. Amerika dünya
ekonomisinin merkezini oluşturmuş, firmaları, şirketleri, araştırma kurumları
küresel bir standart ortaya koymuş ve kitle iletişim araçları aracılığı ile
Amerikan özellikle batılı değerleri evrensel, dünya çapında geçerli değer
ilkeleri olarak propaganda yapmaya başlamıştır. Amerika kolonyal egemenlikten
kurtulup yeni kurulan devletlere model olarak kendini taklit etmeyi tavsiye
ediyordu. İşte tam bu sıralarda bilimsel araştırmalar modernleşmeden söz etmeye başlamışlardır. Modernizmin
üçüncü evresini ise çok merkezli modernizm oluşturmaktadır. Bunun zamanı 2000 li
yılların yirmi yıl öncesini ve sonrasını kapsar. Çok merkezli modernizmin
kökenleri büyük imparatorlukların sömürgelerinden çekilmesinin başlangıcına, ta
1870’li yıllara kadar gider. Aynı zamanda bu dönem Japonya’nın modernleşme
yoluna çıktığı yıllara rastlar. Bu süreçle birlikte Modernizmin Batının ayrıcalığı olmadığı, aynı
şekilde diğer ülkelerde modernleşme için atılım yapabilecekleri ve bunu
başarabilecekleri gündeme gelmiştir. Üçüncü evre için dönüm noktası ikinci
dünya savaşından sonra sömürge imparatorluklarının yıkılma dönemine rastlar.(Schmidt,2014:27-74)
Eisenstadt’a
göre Modernizm 17. Yüzyıl ile 19. Yüzyıllar arasında ilk önce Batı Avrupa’da ve
Kuzey Amerika‘da ortaya çıkıp son olarak diğer Avrupa ülkelerine, Güney Amerika
ve Asya’ya yayılan sosyal, ekonomik ve politik alanlardaki değişme ve gelişme
sürecini ifade eder. Ona göre zamanla Modernizmin farklı boyutları özellikle
yapısal, kurumsal ve kültürel boyutları birbirine benzeme eğiliminde olmuştur. Modernizm
kültürü ve onun kurumlar alanındaki sonuçlarıyla spesifik kültürel programı Batı
Avrupa’da ortaya çıktı ve Avrupa’nın diğer kısımlarına Güney ve Kuzey Amerika’ya
ve en geç tüm dünyaya yayıldı. Sürekli değişen kültürel ve tüm kurumsal
modelleriyle modernizm bir taraftan genel homojen bir modernizm ortaya çıkarmadı,
aksine daha fazla olarak modernizmin çeşitliliğini ortaya koydu. modernleşme
teorisinin temelinde bir toplumun modernleşmesi için modernizmin Batıda geliştirilen kültürel programın doğal
olarak modernleşen toplumlar tarafından alınacağı kabulüne eleştirel yaklaşır.
Modernleşme ve modern toplumların birbirine benzerliği üzerine yapılan
çalışmalarda Batıda ortaya çıkan modernizm projesinin hegemonal ve
homojenleştirici eğilimlerinin devam edeceğini bunun tüm dünyaya yayılıp bütün
toplumlara egemen olacağı düşünüldü. Bütün bu yaklaşımlar görece otonom ve
farklılaşmış kurumsal çevreleri meydana getiren gelişmelerin bütün modern
toplumlarda aynı olacağı kabulüne dayanıyordu. Halbuki hemen hemen bütün
toplumlarda farklı kurumsal çevreler(ekonomi, aile, siyaset vb) birbirinden
bağımsız nitelikler göstermektedir. Eisenstadt’a göre 20. Yüzyılın sonunda tüm
dünyaya modernizmin yeni biçimleri ortaya çıktı.Eisenstdat özellikle modenizmin
sürekli değişimi ve çeşitliliğine vurgu yapmaktadır. ( Eisenstadt,2000:1-12).
Marks,
Durkheim, Weber ve Simmel sosyolojik tasarımlarını ortaya çıkan gelişmeler,
yaşanan tecrübeler ve bunlara bağlı krizler üzerine bina etmişlerdir. Onlar modernleşmenin yol
açtığı toplumsal değişim ve dönüşüm süreçleri üzerine yoğunlaşmışlar ve bu
olguları anlama ve açıklamaya çalışmışlardır. (Degele&Dries,2005:11) Sosyolojinin kurucu aktörlerinin toplumsal
değişim ve farklılaşmayı anlama ve kavramsallaştırmaları klasik modernleşme
kuramları olarak adlandırılmaktadır. Modernleşme kuramları olarak bu çalışmada
sosyolojinin kurucu babalarının bu bağlamdaki yaklaşımları merkeze alınacaktır.
Sosyoloji
bilimsel bir disiplin olarak geleneksel, tarımsal,ve hiyerarşik olarak organize
edilmiş düzenlerden modern, bürokratik, endüstriyel, sınıf temeline dayalı,
formel demokratik sistemlere doğru
yaşanan 19. Yüzyıldaki büyük değişim ve dönüşümlere bir cevap olarak ortaya çıkmıştır. Bu noktada
sosyolojinin kurucu babaları yaşanan değişim ve dönüşümü açıklama çabasında
olmuşlardır. Marks, modernleşmeyi işçi
sınıfı ile burjuvazi arasındaki bölünmenin toplumsal yabancılaşma ve üretim
ilişkilerinin zorunlu sonucu olarak
düşünüyor. (Degele&Dries,2005:10)Marx’a göre modernliği kapitalist ekonomi
tanımlıyordu. Marx geçmiş toplumlardan kapitalizme geçişin ilerlemelere neden
olduğunu kabul ederken kendisini büyük ölçüde kapitalist ekonomik sistemin ortaya
çıkardığı problemlerin bir eleştirisiyle (yabancılaşma,sömürü vb.)
sınırlandırdı.(Ritzer&Stephisky,2013:47)
Marks
toplumsal modernleşmeyi farklılaşma ile açıklamaktadır. Farklılaşma Marks’a
göre toplumun iki sınıfa ayrılması anlamına gelmektedir. Üretim araçlarına
sahip olan kimse toplumsal iktidar aracına sahip olandır. Merkezi toplumsal
itiraz bu yüzden sermaye sahipleri ile işçiler arasındaki çatışmada yatar. Marx
üretim ve değişim süreçlerinin ekonomik analizlerini bu çatışma bağlamında inşa
eder. Sınıf çatışması toplumsal modernleşme süreçlerinin önemli itici gücüdür. Bir
taraftan endüstrileşme,kentleşme, üretim artışı söz konusu iken diğer tarafta geniş
ölçüde yoksulluk ve fakirlik söz konusudur. (Degele&Dries,2005:47)
Durkheim basit ve
geleneksel toplumlardan ileri derecede gelişmiş toplumlara evrimsel geçişten
bahseder. Durkheim iki toplum tipolojisinden bahseder: Birincisi mekanik toplum
yapısıdır. Yaşam ve düşünce biçimlerinin
homojenliği nedeniyle geleneksel kolektif bilinç oluşur ve toplumsal dayanışma
bu eşitliğin sonucudur. İkincisi ise organik toplum yapısıdır.Organik toplum işlevsel olarak farklılaşmış bir nitelik
göstermektedir. Organik toplum
farklılığa dayanır. Opera sanatçısı ve şef gibi.Durkheim toplumsal
farklılaşmayı yapısal faktörlerle açıklar. Yapısal faktörler mekanik dayanışmadan
organik dayanışmaya doğru uzanan gelişmenin evrimsel nedenlerdir. Durkheim
toplumsal farklılaşma faktörünü işbölümüyle açıklarken kendi farklılaşma teorisinde mekanik
dayanışmadan organik dayanışmaya geçişi merkeze alır. (Degele&Dries,2005:52)Durkheim’e
göre modernlik organik dayanışma ve
kolektif bilincin zayıflamasıyla tanımlanıyordu.Organik dayanışma beraberinde
daha fazla özgürlük ve üretkenlik getirdiği halde aynı zamanda bir dizi sorun
ortaya çıkardı. Örneğin ortak ahlaki yapının zayıflaması ile birlikte insanlar kendilerini
modern dünyada anlamsız bir şekilde sürüklenmiş bulmaya başladılar. Bir diğer
ifadeyle anominin sıkıntısını çektiklerini gördüler. (Ritzer&Stephisky,2013:548)
Durkheim’de
toplumsal farklılaşmanın soyut mantığı söz konusu iken Weber somut tarihsel
olayların hangi farklılaşma süreçlerinden ileri geldiği ile ilgilenir. Weber de
farklılaşma faktörü rasyonelleşmedir. Weber
modernleşmeyi toplumsal eylem yönelimlerinin artan oranda amaca yönelik
rasyonelleşmesi olarak anlar. Bu nedenle Weber’in kapsamlı bir biçimde farklı
toplumları karşılaştırma yapmasına imkan veren kültürel yol göstericiler ön plana
çıkar. Weber’de rasyonelleşme hem amaca yönelik rasyonel eylem formlarının hem
de batılı tarih sürecinde yasal otorite formlarının yayılma sürecini içine alır
(Degele&Dries,2005:52)
Weber’e
göre modern dünyayı en çok tanımlayan sorun biçimsel rasyonelliğin başka tip rasyonellik
pahasına yayılması ve bunun sonucunda rasyonelliğin demir kafesinin ortaya çıkması
olmuştur. İnsanlar artan bir şekilde bu demir kafes içinde hapsedilmişlerdi ve
sonuçta en insani özelliklerinden bazılarını ifade edemiyorlardı. Kuşkusuz Weber rasyonelleşmenin yayılmasının avantajlarını
(bürokrasinin önceki örgütlenme biçimlerine göre avantajları )kabul etti ama en
çok rasyonelleşmenin ortaya çıkardığı sorunlarla meşgul oldu. (Ritzer&Stephisky,2013:547)
Weber toplumsal modernleşmeyi rasyonelleşme,
bürokratikleşme ile birlikte değerlerin çözülmesi ve dünyanın büyüsünün
bozulması olarak açıklamıştır. (Degele&Dries,2005:10)Weber daha geniş
anlamda rasyonelleşmeyi bürokratikleşme, endüstrileşme, entelektüelleşme,
nesnelleşme, uzmanlaşma, daha çok disipline olma, dünyanın büyüsünün bozulması,
sekülerleşme veya insanlıktan uzaklaşma olarak yorumlar. En genel anlamda Weber
için rasyonelleşme ilk olarak düzen ve sistematikleşme anlamına gelmektedir.( Käsler,2006:199)
Weber’e
göre toplumsal rasyonelleşme sürecinde merkezi rolü büyük dünya dinleri oynamıştır.
Bu durum birincisi dini kurtuluş yolları ve değer inançlarının bireyler
üzerinde güçlü etkinin olması, ikincisi bütün büyük dünya dinlerinin kendi
kurtuluş mesajlarını sürekli sistematik hale getirme eğiliminde olmaları ve
üçüncüsü toplumun bu yolda rasyonelleştirilmesidir. (Käsler,2006:164)
Simmel’in
düşüncesinde modernizmle birey arasında
sosyal, psikolojik, kültürel ve ekonomik olarak kurulmuş olan toplumsal
çevre arasında gerilim ilişkisi söz konusudur. Simmel, Durkheim ve Weber gibi
modern toplumun durumunu doğrusal olarak devam eden bir ilerlemenin ifadesi
olarak yorumlamaz. O kendi zamanını
eleştirel bir tarzda sorgular, bu durumu kriz tezahürlerinin işaretleri ve
patolojik gelişme eğilimleri şeklinde analiz eder. Simmel’e göre modernizm
sürecinde özgürlük kazanımı ve özgürlük kaybı arasındaki çelişki, hesaplanabilir
modernliğin tam özü olarak edilen toplumsal tezahürlerden kaynaklanmaktadır. Simmel,
tezahürlerle modern para ekonomisini, metropol yaşam tarzını, gündelik yaşamın
rasyonelleşmesi, kitlesel tüketimin ortaya çıkışını, ileri düzeyde iş bölümünü
ifade eder. (Käsler,2006:151-152)
Başka
bir açıdan modernleşme toplumun farklı alanlarında karşılıklı etkide bulunan
yapısal değişimler olarak anlaşılır. Siyasi anlamda modernleşme ulus devletlerin oluşumu,
demokratikleşme, refah devleti vb. olguların ortaya çıkması; ekonomik alanda
endüstrileşme, ekonomik büyüme, hizmet sektörünün yaygınlaşması, kitlesel
tüketim vb. tezahürlerin oluşması; sosyal alanda kentleşme, eğitimin gelişmesi,
kitle iletişim ve artan toplumsal hareketlilik; kültürel alanda sekülerleşme,
rasyonelleşme ve evrensellik; kişisel anlamda bireyselleşme ve performans
yönelimi olarak değerlendirilmiştir. Zapf, modernleşmeyi ekonomi, siyaset ve
kültür bağlamında gözlemlenebilir süreçler halinde üç aşamaya ayırıyor:
Birincisi ekonomik gelişme safhasıdır. İlk olarak büyüme endüstrileşme ile
mümkün hale gelmektedir. Refah artışı ve kitlesel tüketim modernleşme
süreçlerinin taşıyıcı ekonomik temelleridir. Kitlesel tüketim aşamasını özel
otomobillerin yayılması simgeler. İkincisi politik gelime aşamasıdır. Siyasi
alanda devletler ve ulusların oluşumu
ulusal kimliklerin, seçim hakkının, parlamenter demokrasinin, sosyal güvelik ve refah devleti vb. unsurların oluşması modernleşmenin temel
unsurlarıdır. Üçüncüsü ise sosyokültürel şartlardır. Siyasi ve ekonomik değişim
süreçleri birey, sosyal yapı ve kültürel değişimlerle yakın ilişkilidir. Çünkü
modernleşmiş bir toplum iyi eğitilmiş, hareketli, esnek ve performans bilincine
sahip bireylere bağlıdır. (Zapf, 1994:18)
Batılı
modernleşme sürecinde yavaş yavaş çok verimli sistem dünyası oluştu. Söz konusu
dünya bilim aracılığı ile açıklanabilir, teknik aracılığı ile
gerçekleştirilebilir, ekonomi ile değerlendirilebilir, iktidar aracılığı ile
kullanılabilir ve hukuk aracılığı ile kontrol edilebilir şekildedir.
Modernleşme süreçlerinde sistem dünyası ve özel dünyada yaşam dünyasının bölünmesi
iki alanda da çelişkili gelişmelere yol açmıştır. Sosyal bilimlerde kutuplaşma
tipolojisine işaret eden göstergeler mevcuttur:
örneğin bu karşılaştırmaya Tönnies’in
Cemaat ve cemiyet karşılaştırması, Weber’in değer yönelimli rasyonelleşme ile
amaca yönelik rasyonelleşme karşılaştırmaları örnek olarak verilebilir. Batı da
Kilise, modernleşme süreçlerinde merkezi kültürel özel konumunu kaybetti.
Kilisenin monarşik ilkelerle şekillenmiş devletle sıkı bağlantısından dolayı
kilisenin demokratikleşmesi kendi yapısını sarsmasına yol açmıştır. Modernleşme
geleneksel olarak bilinen toplum yapılarının gerekli görülen değişimleri
sağlamaları ile ulaşabildikleri sosyal değişimdir. Modernleşmede hız ve üretim süreçlerinin
dramatik yükselişi öne çıkar. Modernleşmenin ayırt edici özellikleri genel
olarak endüstrileşme ve ona bağlı nüfus artışı, temel eğitim, bilimsel teknik araştırmanın
kurumsallaşması gibi olgularla; bunlara eşlik eden kentleşme, kitle iletişim araçları,
politik katılım ve bunların sonucunda batılı kültür alanında demokratik hukuk
devleti, Pazar ekonomisi, refah artışı vb. süreçlere işaret eder. Bu gelişmeler
bilinç değişimleri el ele yürümektedir. Modern Avrupa sadece kapitalizmle değil
aynı zamanda aydınlanma ve inanç savaşları, Fransız ihtilali, milliyetçilik,
birinci ve ikinci dünya savaşları ile şekillenmiştir. Modernleşmede önemli
unsurlar eylem alanlarının artan farklılaşması ve eylem yönelimli rasyonelleşmedir.
Bu bilim ve teknik aracılığı ile rasyonelleştirilebilir yaşam alanlarının
işlevsel fonksiyonu üzerinde gerçekleşti. Bu gelişmelerle birlikte aile ve iş
dünyası birbirinde ayrıldı ve çoğulculuk ortaya çıktı. Sürekli performans ve
rasyonelleşme baskısı aynı zamanda yüksek çatışma potansiyeli ve yüksek
hareketliliğe yol açtı. Ortaya çıkan imkânlardan artan oranda yararlanma yaşam
şartlarının dengelemesini beraberinde getirmedi. Göç hareketleri, meslek
değişimi ve boşanmalar vb. sorunlar ortaya çıktı. Bütün bu olgu ve olayların
açıklanmasında dine başvuru gittikçe azalmıştır. Örneğin borçlunun ödeme
gücündeki yetersizlik veya bir öğrencinin kötü not performansı talihsizlik vb.
unsurlarla değil, yerine getirilmeyen durumsal şartlarla yorumlanmaya
başlanmıştır. (Fürstenberg, 2004:208-215)
Modernleşme
köken itibariyle Avrupa’da ortaya çıkmış olup daha sonra periferideki ülkeleri
de çeperine değişen oranda dahil eden değişim ve dönüşüm süreçlerini ifade
etmektedir. Modernleşme kendini teknolojik ve bilimsel alandan toplumsal,
ekonomik, kültürel, dinsel vb düzlemlerde göstermektedir. Modernleşmenin temel
unsurları arasında rasyonelleşme başta
olmak üzere bilim ve teknolojinin
ilerlemesi, toplumsal değişim ve dönüşüm, refah artışı ve benzerleri
sayılabilir. Fakat modernleşme tüm ülkelerde bağlamında eşzamanlı olarak değil
aynı zaman diliminde farklı boyut ve derecelerde tezahür etmiş ve etmeye devam
etmektedir.
KAYNAKÇA
Schmidt, Volker H. (2014). Globale Moderne. Skizze
eines Konzeptualisierungsversuchs. In: Ulrich Willems/Detlef Pollack/Helene
Basu/Thomas Gutmann/Ulrike Spohn (Eds.), Moderne und Religion (27-74).
Bielefeld: transcript Verlag
Degele,Nina&Dries, Christian, (2005) Modernisierungstheorie
eine Einführung , Paderborn München Fink
Ritzer, George&Stephisky, Jeffrey, 2013 Sosyoloji
Kuramları, Deki Yayınevi (Çev:Himmet Hülür)
Käsler, Dirk, 2006 Klassiker
der Soziologie Bd. 1: Von Auguste Comte bis Alfred Schütz C.H.Beck,
Zapf, Wolfgang, Modernisierung, Wohlfahrtsentwicklung
und Transformation: soziologische Aufsätze 1987 bis 1994
Eisenstadt, S,E,2000 Die Vielfalt Der Moderne,Velbrück
Wiisenschaft
Fürstenberg,
Friedrich, Modernisierung, 208-215, Wörterbuch der
Religionssoziologie,Gütersloher Verlashaus,1994
Yorumlar
Yorum Gönder