Bir kurban bayramı ertesi olsa gerek, Nasrettin, bir deve kellesi ele geçirip annesinin iplerini ona sarmış. Tabiî yumak hem büyük, hem de ağır olmuş. Pazara vardığında ber-mutat aynı madrabaz müşteriler, etrafını çevirmişler. Ancak ne var ki yumak pek öyle ucuza kapatılacak gibi değil. Evirip çevirdikten sonra fiyatını sormuşlar. Nasrettin, o güne dek kendi hakkından ne kadar çaldılarsa hepsini toplayıp uygun fiyatı söylemiş. O sırada içlerinden biri güya fiyatı kırmak için alaylı alaylı söylenmiş:
— Nasrettin! Yumak oldukça büyük, pek de ağır. İçinde taş olmasın?!..
Soruyu, — Yok devenin başı, diye cevaplar Nasrettin, alaylı alaylı! Pazarlık biter ve Nasrettin parasını alıp güle oynaya evin yolunu tutar. Ertesi gün yumağın içinden gerçekten deve başı çıktığını gören uyanıklar (!) Nasrettin'i tutup doğru, kadının huzuruna götürürler. Kadı sorar:
— Yumağın hileli imiş. Niye hileli mal sattın? Nasrettin itiraz eder:
— Zinhar kadı efendi! Bunlar bana sordular "İçinde taş mı var?" diye. Ben de "Yok devenin başı!" dedim. Buna rağmen, onlar yine de satın aldılar. Bunda benim ne kabahatim ve hilem olabilir? O gün, küçük Nasrettin mahkemeyi; Türk dili de bu deyimi kazanmış.
İSKENDER PALA'NIN 'İKİ DİRHEM BİR ÇEKİRDEK' İSİMLİ KİTABINDAN..
Yorumlar
Yorum Gönder