Ana içeriğe atla

Thomas Bauer'in "Müphemlik Kültürü ve İslam - Farklı Bir İslam Tarihi Okuması" Kitabının Özeti

 Bu blog yazısında, Thomas Bauer'in "Müphemlik Kültürü ve İslam - Farklı Bir İslam Tarihi Okuması" adlı kitabının özetini sunmaya çalışacağım. Kitap, İslam tarihinin ve kültürünün, Batı medeniyetinin aksine, müphemliği kabul eden ve çeşitliliği teşvik eden bir anlayışa sahip olduğunu savunuyor. Kitabın ana teması, İslam'ın 19. yüzyıla kadar "müphemlik kültürü" olarak tanımladığı bir kültürü temsil ettiği, ancak sonrasında Batı'nın etkisiyle "kesinlik kültürü"ne dönüştüğüdür. Bu değişim, İslam'ın zenginliğini, esnekliğini ve toleransını kaybetmesine yol açmıştır.
Kitap, müphemlik kültürünün özelliklerini ve örneklerini dört bölümde ele alıyor. Birinci bölümde, müphemlik kültürünün dil ve edebiyat alanında nasıl tezahür ettiğini gösteriyor. İslam edebiyatında, şiirlerin çok anlamlı olması, farklı yorumlara açık olması ve belirsiz kalmayı tercih etmesi yaygındır. Ayrıca, dilin kuralları ve grameri de kesin olmaktan çok esnek ve değişkendir. Bu durum, dilin zenginliğini ve yaratıcılığını artırır.
İkinci bölümde, müphemlik kültürünün din ve felsefe alanında nasıl işlediğini anlatıyor. İslam dininde, pek çok konuda farklı görüşlerin varlığına izin verilir ve bunlar arasında bir uzlaşma aranmaz. Ayrıca, akıl ve vahiy arasında bir çatışma olmadığı kabul edilir ve her ikisi de önemli kaynaklardır. İslam felsefesinde de, mantık ve metafizik arasında bir denge kurulur ve farklı okulların ortaya çıkmasına imkan tanınır.
Üçüncü bölümde, müphemlik kültürünün sanat ve estetik alanında nasıl yansıtıldığını inceliyor. İslam sanatında, geometrik desenler, kaligrafi ve minyatür gibi unsurlar kullanılır. Bu unsurların hepsi, soyutluk, simetri ve ritim gibi özellikler taşır. Bu özellikler, sanatın hem göze hem de zihne hitap etmesini sağlar. Ayrıca, sanatın amacı sadece güzellik değil, aynı zamanda maneviyat da içerir.
Dördüncü bölümde ise, müphemlik kültürünün toplum ve siyaset alanında nasıl işlev gördüğünü açıklıyor. İslam toplumunda, farklı etnik, dini ve kültürel grupların bir arada yaşamasına izin verilir ve bunlar arasında bir diyalog kurulur. Ayrıca, siyasi otorite de mutlak değil, paylaşımlıdır. Bu durum, toplumun hem çoğulcu hem de demokratik olmasını sağlar.
Kitabın son bölümünde, yazar, müphemlik kültürünün nasıl ortaya çıktığını, nasıl geliştiğini ve nasıl gerilediğini anlatıyor. Müphemlik kültürü, yazarın tanımına göre, çok anlamlılığı, belirsizliği ve çeşitliliği kabul eden ve değer veren bir kültürdür. Yazar, müphemlik kültürünün İslam'ın ilk dönemlerinden itibaren var olduğunu ve İslam medeniyetinin zenginliğinin ve yaratıcılığının bir kaynağı olduğunu savunuyor.
Yazar, müphemlik kültürünün ortaya çıkışını, İslam'ın doğuşuyla ilişkilendiriyor. Yazar, Kur'an'ın çok anlamlı bir metin olduğunu ve farklı yorumlara açık olduğunu belirtiyor. Yazar, Kur'an'ın indirildiği dönemde Arap toplumunun da çok anlamlılığı ve belirsizliği sevdiğini ve şiir gibi sanat formlarında kullandığını söylüyor. Yazar, bu nedenle, Kur'an'ın ve Arap toplumunun müphemlik kültürünün temelini oluşturduğunu iddia ediyor. 
Bauer, müphemliği, "birden çok anlama gelebilecek olan" olarak tanımlamaktadır. Ona göre, müphemlik, dış dünyanın karmaşıklığını ve belirsizliğini yansıtan bir kavramdır. Klasik mantığın "bir şey ya doğrudur ya yanlıştır" şeklindeki yaklaşımının aksine, müphemlik, farklı bakış açılarının ve yorumların mümkün olduğu bir durumu ifade etmektedir.
Bauer, İslam geleneğinde müphemliğin bir değer olarak kabul edildiğini gösteren çeşitli örnekler sunmaktadır. Örneğin, Kur'an'ın birçok ayeti, farklı şekillerde yorumlanabilecek şekilde açık bırakılmıştır. Bu durum, Kur'an'ın farklı bakış açılarına açık olduğunu ve insanların kendi anlayışlarına göre yorumlayabileceklerini göstermektedir.
Kitaba göre, müphemlik kültürünün özellikleri şunlardır:
Müphemlik kültürü, kesinlikçiliğe ve kayıtsızlığa karşı bir alternatiftir. Kesinlikçilik anlamı sabitleyip daraltırken, kayıtsızlık anlamsızlığa meyleder. Müphemlik kültürü ise anlam arayışının önünü açar2
Yazar, müphemlik kültürünün gelişimini, İslam'ın yayılmasıyla açıklıyor. Yazar, İslam'ın farklı coğrafyalara ve kültürlere ulaştığında, yerel geleneklerle etkileşime girdiğini ve çeşitlilik yarattığını anlatıyor. Yazar, bu çeşitliliğin İslam dünyasında farklı mezheplerin, fırkaların, okulların, akımların ve tarikatların ortaya çıkmasına yol açtığını söylüyor. Yazar, bu farklılıkların birbirleriyle rekabet etmek yerine bir arada yaşadığını ve birbirlerine saygı duyduğunu vurguluyor. Yazar, bu durumun müphemlik kültürünün gelişmesine katkıda bulunduğunu ileri sürüyor.
Yazar, müphemlik kültürünün gerilemesini ise modernleşme süreciyle bağdaştırıyor. Yazar, modernleşmenin Avrupa'dan ithal edilen bir proje olduğunu ve Avrupa'nın kendi tarihindeki tek anlamlılık ve kesinlik arayışının bir sonucu olduğunu savunuyor. Yazar, modernleşmenin İslam dünyasına geldiğinde, çok anlamlılığı, belirsizliği ve çeşitliliği reddettiğini ve tek doğruyu dayattığını iddia ediyor. Yazar, bu dayatmanın İslam dünyasında farklı görüşleri bastırdığını ve tek tipçiliği yaygınlaştırdığını söylüyor. Yazar, bu durumun müphemlik kültürünü zayıflattığını, yok ettiğini öne sürüyor ve müphemlik kültürünün yeniden canlandırılması gerektiğini savunuyor. 
Kitabın ana fikri şöyle ifade edilebilir:
  • Kitap, geleneksel İslam’ın Kur’an ve hadislerin çoklu yorumlanabilirliğini kabul eden ve farklı görüşlere hoşgörü gösteren bir müphemlik kültürüne sahip olduğunu savunuyor.
  • Kitap, Batılı modernliğin kesinlik takıntısının, müphemlik kültürünü tahrip ettiğini ve İslam’ı katılaştırdığını iddia ediyor.
  • Kitap, ister Selefi olsun, ister fundamentalist ister reformist, İslamcılık ile Batılı modernizmin İslam anlayışlarının benzeştiğini öne sürüyor.
  • Kitap, dinî literatürün yanı sıra edebî metinlerden de yararlanarak, zengin bir malzemeyle ve ilgi çekici bir üslupla, farklı bir İslam tarihi okuması sunuyor.


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

ANTONY FLEW'İN YANILMIŞIM TANRI VARMIŞ KİTABININ ÖZETİ-1-

                Flew, bu kitabında çocukluğundan itibaren inanç  bakımından yaşadığı tecrübelere yer vererek kısaca ateizmden teizme geçişini anlatıyor. İçinde doğduğu ailenin  Hıristiyanlığa bağlı olduğunu,  babasının vaizlik yaptığını, ayin ve toplantılara katıldıklarını bununla birlikte kendisinin dini bir feyz ve zevke almadığını ifade ediyor. Kitapta ilk önce ateizmi savunan kendi yazdığı eserlere ve onların  temel görüşleriyle bunlara verilen cevaplara  yer veriyor. Yazar, kısaca okumaları ve çalışmalarının kendisini bilimsel olarak benimsediği (öne sürülen iddianın götürdüğü yere gitmek) ilkeyle tutarlı bir biçimde yaşadığı değişimi samimiyetle anlatıyor. Kitap ayrıca ateizm konusundaki temel yaklaşımlara ana hatları ile yer veriyor. Çocukluk ve gençlik yıllarındaki Hıristiyan temelli inançlardan ateizme evirilişinin ilk adımını kötülük probleminin oluşturduğunu söylüyor. O zamanlar ailes...

Şerif Mardin’in ‘Din ve İdeoloji’ Eseri Üzerine

     Din ve İdeoloji kitabı, çapı küçük fakat içerik olarak oldukça geniş ve derin olduğu rahatlıkla söylenebilir. Efradını cami ağyarını mani bir ifade ile alanında tam bir başvuru kaynağıdır.      Yazar, ilk önce ideoloji kavramını  iki ayrı kategoride ele alıyor: Sert ideoloji ve yumuşak ideoloji. “Sert” ideolojiyle, sistematik bir şekilde işlenmiş, temel teorik eserlere dayanan, seçkinlerin kültürüyle sınırlandırılmış, muhtevası kuvvetli bir yapı kastedilirken,  “yumuşak” ideoloji ile de, kitlelerin, çok daha şekilsiz inanç ve bilişsel (cognitive) sistemleri ifade ediliyor. Yazar, ideolojiyi ise kitle toplumunun belirmesiyle beraber önem kazanan inançlar ve idare edilen”lerin arasında yaygın, yönlü, fakat sınırlı, belirsiz fikir kümeleri olarak tanımlıyor. İdeolojiler, siyasi fikir tarihi açısından  uzun zaman, insanların aklını çelen kuraldışı etkenler olarak tanımlanmıştır. [1] Yazar, bilimsellik niteliğinin üç ana...

MEHMET EVKURAN’IN SÜNNİ PARADİGMAYI ANLAMAK ADLI ESERİNDEN

     (Mehmet Evkuran,Sünni Paradigmayı Anlamak, Ankara Okulu Yayınları,2015,3.Baskı) Evkuran, Sünni paradigmayı anlamak adlı çalışmasında Ehli sünnetin siyaset düşüncesinin yapısı ve sorunlarını konu edinmektedir. Bu yazıda daha çok kitaptan alıntılara yer verilecektir. Eser, son yüz elli iki yüz yıl içinde geri kalışımız bağlamında yapılan tartışmaların merkezinde yer alan Sünni düşünceyi konu edinmektedir. Daha önceki yapılan çalışmalarda geleneksel din anlayışı, geleneksel dini düşünce şeklinde eleştirilerin hedefinde olduysa da bu çalışmada zihniyet ve dünya görüşü oluşturucu yanıyla Sünni gelenek, Türkiye’de bir bütün olarak ilk defa derli toplu, eleştirel olarak bir çalışmaya konu edilmiştir. Yazara göre kendini bir hakikat ve dinin en doğru yorumu olarak temellendiren Ehl-i Sünnet söylemi, varlığını tehdit ettiğini düşündüğü yaklaşımlara karşı koyduğu gibi, onu bilimsel/ideolojik bir okumanın nesnesi/konusu yapan yaklaşımlara karşı da kendini savunmaktadır...