Ana içeriğe atla

Dinin Modern Toplumlardaki Değişen Rolü ve Yeniden Şekillenme Süreci

 Dinin Modern Toplumlardaki Değişen Rolü ve Yeniden Şekillenme Süreci

Modernleşme ve sekülerleşme, dinin toplumsal yaşamdaki rolünü derinden etkileyen iki önemli süreçtir. Klasik sosyologlar, modernleşmeyle birlikte dinin etkisinin azalacağını ve toplumsal yaşamın sekülerleşeceğini öngörmüşlerdir. Ancak, günümüz dünyasında dinin karmaşık bir dönüşüm geçirdiği ve yeni formlara büründüğü gözlemlenmektedir.


Sekülerleşme Teorisi ve Eleştirisi:


Sekülerleşme teorisi, modernleşmeyle birlikte dinin toplumsal öneminin azalacağını ve kamusal alandan çekileceğini savunur. Max Weber, rasyonelleşme sürecinin dini inançları zayıflatacağını; Émile Durkheim, toplumsal dayanışmanın dini bağlardan seküler bağlara kayacağını; Karl Marx ise dinin toplumsal değişimi engelleyen bir ideoloji olduğunu öne sürmüştür.


Ancak, sekülerleşme teorisine yönelik eleştiriler de mevcuttur. Peter Berger, "desekülerleşme" kavramını ortaya atarak, dinin küresel ölçekte yeniden canlandığını ve sekülerleşmenin tek yönlü bir süreç olmadığını savunmuştur. Özellikle gelişmekte olan ülkelerde dini inançların ve pratiklerin güçlü bir şekilde varlığını sürdürdüğü görülmektedir.


Dinin Dönüşümü:


Modern toplumlarda din, geleneksel formlarının ötesinde çeşitli şekillerde varlığını sürdürmektedir:


Bireyselleşme: Dinin kurumsal bağlardan koparak kişiselleştiği ve bireylerin kendi manevi yollarını çizdiği bir eğilim gözlemlenmektedir. Thomas Luckmann'ın "görünmeyen din" kavramı, modern insanın dini inançlarını ve pratiklerini kendi öznel deneyimlerine göre şekillendirdiğini ifade eder.

Yeni Dini Hareketler: Scientology, Mormonizm, Yehova Şahitleri gibi yeni dini hareketler, geleneksel dinlere alternatif arayışların bir sonucu olarak ortaya çıkmıştır. Bu hareketler genellikle karizmatik liderlere, yeni vahiylere ve özgün inanç sistemlerine sahiptir.

Dini Çoğulculuk: Göç, küreselleşme ve iletişim teknolojileri, farklı dini geleneklerin bir arada yaşamasını ve etkileşimini artırmıştır. Bu durum, dini çoğulculuğun ve hoşgörünün önemini ortaya koymaktadır.

Avrupa'da geleneksel Hristiyanlık zayıflarken, bireysel maneviyat, yeni dini hareketler ve göçmenlerin getirdiği dinler (İslam, Budizm) çeşitliliği artırmaktadır. Amerika'da Protestanlık hala baskın din olmasına rağmen, dini inançsızlık oranı artmakta ve dini çeşitlilik göze çarpmaktadır.Türkiye'de laiklik ilkesi benimsenmiş olmasına rağmen, İslam'ın toplumsal yaşamdaki etkisi önemli bir tartışma konusudur.

Din, modern toplumlarda statik bir olgu değil, sürekli dönüşüm geçiren dinamik bir süreçtir. Sekülerleşme teorisinin öngördüğü gibi din ortadan kalkmamış, aksine yeni formlara ve ifade biçimlerine bürünmüştür. Dinin modern toplumlardaki rolünü anlamak için, geleneksel yaklaşımların ötesine geçen, disiplinler arası ve bütüncül bir perspektif gerekmektedir.

Hubert Knoblauch (Hg.), Die Refiguration der Religion. Perspektiven der Religionssoziologie und Religionswissenschaft. Weinheim und Basel: Beltz Juventa

Bu yazı Hubert Knoblauch'un editörlüğünü yaptığı "Die Refiguration der Religion. Perspektiven der Religionssoziologie und Religionswissenschaft" (Dinin Yeniden Şekillenmesi: Din Sosyolojisi ve Din Bilimi Perspektifleri) kitabındaki makaleler merkeze alınarak hazırlanmıştır.

Kaynaklar:


Berger, P. L. (1967). The Sacred Canopy: Elements of a Sociological Theory of Religion. New York: Doubleday.

Davie, G. (1994). Religion in Britain since 1945: Believing without Belonging. Oxford: Blackwell.

Luckmann, T. (1967). The Invisible Religion: The Problem of Religion in Modern Society. New York: Macmillan.

Wilson, B. (1966). Religion in Secular Society: A Sociological Comment. London: Watts.

Casanova, J. (1994). Public Religions in the Modern World. Chicago: University of Chicago Press.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

ANTONY FLEW'İN YANILMIŞIM TANRI VARMIŞ KİTABININ ÖZETİ-1-

                Flew, bu kitabında çocukluğundan itibaren inanç  bakımından yaşadığı tecrübelere yer vererek kısaca ateizmden teizme geçişini anlatıyor. İçinde doğduğu ailenin  Hıristiyanlığa bağlı olduğunu,  babasının vaizlik yaptığını, ayin ve toplantılara katıldıklarını bununla birlikte kendisinin dini bir feyz ve zevke almadığını ifade ediyor. Kitapta ilk önce ateizmi savunan kendi yazdığı eserlere ve onların  temel görüşleriyle bunlara verilen cevaplara  yer veriyor. Yazar, kısaca okumaları ve çalışmalarının kendisini bilimsel olarak benimsediği (öne sürülen iddianın götürdüğü yere gitmek) ilkeyle tutarlı bir biçimde yaşadığı değişimi samimiyetle anlatıyor. Kitap ayrıca ateizm konusundaki temel yaklaşımlara ana hatları ile yer veriyor. Çocukluk ve gençlik yıllarındaki Hıristiyan temelli inançlardan ateizme evirilişinin ilk adımını kötülük probleminin oluşturduğunu söylüyor. O zamanlar ailes...

Şerif Mardin’in ‘Din ve İdeoloji’ Eseri Üzerine

     Din ve İdeoloji kitabı, çapı küçük fakat içerik olarak oldukça geniş ve derin olduğu rahatlıkla söylenebilir. Efradını cami ağyarını mani bir ifade ile alanında tam bir başvuru kaynağıdır.      Yazar, ilk önce ideoloji kavramını  iki ayrı kategoride ele alıyor: Sert ideoloji ve yumuşak ideoloji. “Sert” ideolojiyle, sistematik bir şekilde işlenmiş, temel teorik eserlere dayanan, seçkinlerin kültürüyle sınırlandırılmış, muhtevası kuvvetli bir yapı kastedilirken,  “yumuşak” ideoloji ile de, kitlelerin, çok daha şekilsiz inanç ve bilişsel (cognitive) sistemleri ifade ediliyor. Yazar, ideolojiyi ise kitle toplumunun belirmesiyle beraber önem kazanan inançlar ve idare edilen”lerin arasında yaygın, yönlü, fakat sınırlı, belirsiz fikir kümeleri olarak tanımlıyor. İdeolojiler, siyasi fikir tarihi açısından  uzun zaman, insanların aklını çelen kuraldışı etkenler olarak tanımlanmıştır. [1] Yazar, bilimsellik niteliğinin üç ana...

MEHMET EVKURAN’IN SÜNNİ PARADİGMAYI ANLAMAK ADLI ESERİNDEN

     (Mehmet Evkuran,Sünni Paradigmayı Anlamak, Ankara Okulu Yayınları,2015,3.Baskı) Evkuran, Sünni paradigmayı anlamak adlı çalışmasında Ehli sünnetin siyaset düşüncesinin yapısı ve sorunlarını konu edinmektedir. Bu yazıda daha çok kitaptan alıntılara yer verilecektir. Eser, son yüz elli iki yüz yıl içinde geri kalışımız bağlamında yapılan tartışmaların merkezinde yer alan Sünni düşünceyi konu edinmektedir. Daha önceki yapılan çalışmalarda geleneksel din anlayışı, geleneksel dini düşünce şeklinde eleştirilerin hedefinde olduysa da bu çalışmada zihniyet ve dünya görüşü oluşturucu yanıyla Sünni gelenek, Türkiye’de bir bütün olarak ilk defa derli toplu, eleştirel olarak bir çalışmaya konu edilmiştir. Yazara göre kendini bir hakikat ve dinin en doğru yorumu olarak temellendiren Ehl-i Sünnet söylemi, varlığını tehdit ettiğini düşündüğü yaklaşımlara karşı koyduğu gibi, onu bilimsel/ideolojik bir okumanın nesnesi/konusu yapan yaklaşımlara karşı da kendini savunmaktadır...