Ana içeriğe atla

Ateizm ve Deizm'in Sosyolojisi Üzerine-1-

                     Ateizm ve Deizm: Kavramsal Çerçeve

Ateizm, Tanrı veya tanrıların varlığını reddeden bir inanç sistemidir. Ateistler, evrenin ve yaşamın varlığını açıklamak için doğaüstü güçlere veya varlıklara ihtiyaç duymazlar. Ateizm, genellikle rasyonel düşünce, bilimsel kanıtlar ve mantık temeline dayanır.

Deizm ise evrenin bir yaratıcısı olduğuna inanmakla birlikte, bu yaratıcının evrenle sürekli bir etkileşimde bulunmadığını savunur. Deistler, evrenin yaratılışını Tanrı'ya atfederler, ancak bu Tanrı'nın evrenin işleyişine müdahale etmediğine inanırlar. Deizm, 17. ve 18. yüzyıllarda Aydınlanma düşüncesi ile birlikte yaygınlaşmıştır.

Din Sosyolojisi ve İnanç Sistemleri

Din sosyolojisi, dinin toplumsal yapı içindeki rolünü, işlevlerini ve bireyler üzerindeki etkilerini inceleyen bir alandır. Ateizm ve deizm, geleneksel dini inanç sistemlerine alternatif oluşturmaları nedeniyle din sosyolojisinin önemli konularından biridir. Din sosyolojisi, dini inançların toplumsal yapıları nasıl şekillendirdiğini, toplumsal normlar ve değerler üzerindeki etkilerini ve bireylerin dini kimliklerini nasıl oluşturduklarını anlamaya çalışır.

Bu çalışma, ateizm ve deizmin sosyolojik açıdan incelenmesini amaçlamaktadır. Özellikle Peter L. Berger, Phil Zuckerman, Steve Bruce ve R. Laurence Moore'un eserlerinden yola çıkarak, dinin toplumsal işlevlerini, ateizm ve deizmin modern toplumdaki yerini ve Türkiye'deki ateizm ve deizmin sosyolojik durumunu ele alacağız.

Peter L. Berger ve Dinin Toplumsal İşlevleri

Peter L. Berger'in "The Sacred Canopy: Elements of a Sociological Theory of Religion" adlı eseri, din sosyolojisinin temel taşlarından biri olarak kabul edilir. Berger, dinin toplumsal düzeni sağlamada ve bireylerin anlam arayışına yanıt vermede kritik bir rol oynadığını savunur. Ona göre din, toplumsal bir gerçeklik olarak, bireylerin yaşamlarına bir anlam ve istikrar kazandırır.

Dinin Toplumsal İşlevleri

Berger'e göre din, üç ana toplumsal işleve sahiptir: dünyayı anlamlandırmak, toplumsal düzeni sağlamak ve bireylerin kişisel ihtiyaçlarını karşılamak. Din, toplumsal normları ve değerleri pekiştirir, bireylerin yaşamlarına bir anlam ve istikrar kazandırır. Bu işlevleri sayesinde din, bireylerin varoluşsal sorularına yanıt vererek hayatlarına derinlik ve anlam katar.

Berger'in sekülerleşme teorisi, modernleşme süreçleriyle birlikte dini kurumların ve inançların toplumsal etkisinin azalmasını inceler. Modernite ile birlikte bireyler, dini inançlardan uzaklaşarak daha rasyonel ve bilimsel düşünce sistemlerine yönelirler. Bu süreç, dinin toplumsal işlevlerinin zayıflamasına ve seküler değerlerin ön plana çıkmasına yol açar.

Berger'in teorilerine göre, modernite ile birlikte sekülerleşme kaçınılmaz bir süreçtir. Toplumlar modernleştikçe, bireyler dinin sunduğu geleneksel anlam ve değerlerden uzaklaşarak daha rasyonel ve bilimsel düşünce sistemlerine yönelirler. Bu süreçte ateizm ve deizm gibi inanç sistemleri daha fazla ön plana çıkar. Modernite, bireylerin dini kimliklerini ve inançlarını yeniden gözden geçirmelerine neden olur, bu da sekülerleşmenin ve ateizmin yaygınlaşmasına zemin hazırlar.

Phil Zuckerman ve Ateizmin Gelişimi

Phil Zuckerman'ın "Atheism and Secularity" adlı eserine dayanarak ateizmin tarihsel gelişimini, günümüzdeki yaygınlaşmasını, ateistlerin demografik özelliklerini ve toplumsal yaşamda oynadıkları rolleri, sekülerleşmenin toplumsal etkilerini ve dini etkiyi azaltma rolünü, ayrıca ateizm ve sekülerleşmenin birbirleriyle olan ilişkisini detaylı bir şekilde ele alalım.

Ateizmin Kökenleri ve Yaygınlaşması

Ateizmin kökenleri antik çağlara kadar uzanır. Antik Yunan filozofları, doğa olaylarını tanrılarla değil, rasyonel ve doğal nedenlerle açıklamaya çalışmışlardır. Örneğin, Demokritos ve Epiküros gibi filozoflar, doğa olaylarının ilahi nedenlere dayandırılmadan anlaşılabileceğini savunmuşlardır. Ancak, ateizm modern anlamda, özellikle 18. ve 19. yüzyıllarda Aydınlanma dönemiyle birlikte ortaya çıkmıştır. Aydınlanma dönemi, aklın ve bilimin yükselişiyle karakterize edilir ve dini otoritelerin sorgulanmasını beraberinde getirmiştir. Bu dönemde, düşünürler dini dogmaları eleştirmeye ve seküler düşünceyi teşvik etmeye başlamışlardır.

Günümüzde ateizm, özellikle Batı toplumlarında daha yaygın ve kabul gören bir inanç sistemi haline gelmiştir. Phil Zuckerman, "Atheism and Secularity" kitabında ateizmin yaygınlaşmasının birkaç temel nedenini ele alıyor:

Eğitim Seviyesinin Artması

Zuckerman, eğitim seviyesinin artmasının ateizmin yaygınlaşmasında önemli bir rol oynadığını vurguluyor. Eğitim, bireylerin eleştirel düşünme becerilerini geliştirmesine ve bilimsel bilgiye erişim sağlamasına yardımcı olur. Bu da dini inançların sorgulanmasına ve alternatif açıklamaların aranmasına yol açar. Eğitimli bireyler, dini dogmaları sorgulamaktan çekinmezler ve kendi düşünce ve inançlarını geliştirmek için daha özgür hissederler.

Bilim ve Teknoloji

Bilimsel ilerlemeler, doğa olaylarının dini açıklamalara gerek kalmadan anlaşılmasını sağlar. Zuckerman, evrim teorisi ve Big Bang teorisi gibi bilimsel keşiflerin, evrenin ve yaşamın kökenine dair dini açıklamaların geçersizliğini ortaya koyduğunu iddia ediyor. Bilimsel kanıtlar, dini dogmaları sorgulamayı teşvik ederek, ateizmin yaygınlaşmasına katkıda bulunuyor.

Bireysel Özgürlükler

Modern toplumlarda ifade özgürlüğü ve bireysel haklar, insanların dini inançlardan bağımsız düşünceler geliştirmelerine olanak tanır. Zuckerman, bu özgürlük ortamının ateizmin daha rahat ifade edilmesini ve kabul görmesini sağladığını vurguluyor. İnsanlar, kendi inançlarını özgürce ifade edebildikleri ve farklı görüşlere saygı gösterildiği bir ortamda, ateizmi daha rahat benimseyebilirler.

Ateistlerin Demografik Özellikleri

Zuckerman’ın araştırmaları, ateistlerin demografik özelliklerini ve toplumsal yaşamda oynadıkları rolleri anlamada önemli veriler sunar.

Eğitim ve Gelir Seviyesi

Ateistlerin genellikle daha yüksek eğitim seviyesine ve gelir düzeyine sahip oldukları görülmektedir. Eğitim, bireylerin eleştirel düşünme ve bilimsel yöntemi benimsemelerine katkıda bulunur.

Yaş ve Cinsiyet

Gençler arasında ateizmin daha yaygın olduğu, ayrıca erkeklerin kadınlara kıyasla ateizme daha yatkın olduğu gözlemlenmiştir. Genç nesiller, geleneksel dini inançlardan daha bağımsız düşünme eğilimindedir.

Kültürel ve Coğrafi Çeşitlilik

Ateizm, özellikle Kuzey Avrupa ülkeleri gibi sekülerleşme sürecinin ileri olduğu bölgelerde daha yaygındır. Bu bölgelerde, dinin toplumsal etkisi daha azdır ve seküler değerler ön plandadır.

Ateistler, bilimsel araştırmalar ve akademik alanlarda önemli roller oynar. Bilimsel yöntemleri ve rasyonel düşünceyi benimserler ve genellikle sosyal adalet, insan hakları ve eşitlik gibi konularda aktif olarak yer alırlar. Dini dogmaların ötesinde, evrensel insan hakları ilkelerine dayanırlar.

Seküler politikaları destekleyen ve dini etkilerin politika üzerindeki etkisini azaltmayı amaçlayan hareketlerde aktif rol oynarlar. Laik devlet yapısının korunması ve dini etkilerin kamu politikalarından uzak tutulması için çaba gösterirler.

Sekülerleşme, dini kurumların toplumsal ve politik hayattaki etkisini azaltır. Bu süreç, bireylerin daha bağımsız düşünmelerine ve hareket etmelerine olanak tanır. Zuckerman, özellikle Kuzey Avrupa ülkelerinde dini kurumların etkisinin azaldığını ve bunun toplumsal refah üzerindeki olumlu etkilerini vurgular. Bu ülkelerde insanlar, dini dogmalar yerine bilimsel ve rasyonel düşünceye daha fazla önem verir. Bu da, bireylerin kendi yaşamlarını şekillendirirken daha özgür ve bağımsız kararlar almalarını sağlar.

Zuckerman’a göre sekülerleşme, ahlaki ve etik değerlerin dini dogmalar yerine evrensel insan hakları ve adalet gibi seküler prensiplere dayanmasını teşvik eder. Zuckerman'a göre seküler toplumlar dini toplumlara göre daha yüksek düzeyde ahlaki ve etik davranış sergilediğini gösteren araştırmalar söz konusudur. Örneğin, Danimarka ve İsveç gibi ülkelerde, düşük suç oranları, yüksek sosyal güvenlik ve genel mutluluk seviyeleri dikkat çeker. Bu toplumlar, ahlaki değerlerini evrensel insan hakları, adalet ve eşitlik gibi seküler temellere dayandırmaktadır.

Zuckerman, ayrıca sekülerleşmenin bireysel mutluluk üzerindeki etkilerini de vurgular. Seküler toplumlarda insanlar, dini dogmaların getirdiği suçluluk duygusu ve korkulardan arınmış bir şekilde daha mutlu ve tatmin edici bir yaşam sürdürebilirler.

Steve Bruce, "Atheism in the Modern World"

Steve Bruce, "Atheism in the Modern World" adlı eserinde, modern dünyada ateizmin yaygınlaşmasını ve toplumsal etkilerini derinlemesine inceliyor. Bruce, modernitenin ateizmin yükselişinde önemli bir rol oynadığını savunuyor ve bu yükselişin toplumsal yapı üzerindeki etkilerini analiz ediyor.

Bruce, modernitenin getirdiği değişimlerin ateizmin yaygınlaşmasına nasıl katkıda bulunduğunu şu şekilde açıklıyor:

Bilimsel İlerlemeler

Modern bilim, doğa olaylarına rasyonel ve ampirik açıklamalar sunarak, dini açıklamaların geçerliliğini sorguluyor. Darwin'in evrim teorisi gibi bilimsel keşifler, dini yaratılış mitlerine meydan okuyarak ateizmin yaygınlaşmasına önemli bir etki ediyor.

Sekülerleşme

Modern toplumlar, dini kurumların gücünün azaldığı ve seküler değerlerin ön plana çıktığı bir yapıya doğru evriliyor. Eğitim, sağlık, hukuk ve siyaset gibi alanlarda dini etki azalırken, seküler değerler daha fazla önem kazanıyor.

Bireysellik

Modernite, bireysel özgürlük ve bağımsız düşünceyi teşvik ediyor. İnsanlar, kendi inançlarını özgürce sorgulamak ve dini dogmalardan bağımsız düşünceler geliştirmek için daha fazla özgürlüğe sahip oluyorlar.

Toplumsal Değişimler

Sanayileşme, kentleşme ve göç gibi toplumsal değişimler, geleneksel toplumsal yapıları zayıflatarak, dini inançların zayıflamasına ve ateizmin yaygınlaşmasına katkıda bulunuyor.

Ateizmin Toplumsal Etkileri

Bruce, ateizmin toplumsal yapı üzerindeki etkilerini şu şekilde analiz ediyor:

  • Ateizm, dini kurumların gücünü ve etkisini azaltarak, toplumda seküler değerlerin daha fazla yer edinmesini sağlıyor.
  • Ateizm, geleneksel ahlaki değerlerin sorgulanmasına ve yeni ahlaki çerçevelerin geliştirilmesine yol açıyor.
  • Ateizm, eğitim ve bilim alanlarında ilerlemeyi teşvik ederek, rasyonel düşünce ve eleştirel analiz becerilerinin gelişmesine katkıda bulunuyor.
  • Ateizm, geleneksel dini toplulukların zayıflamasına ve bireylerin toplumsal bağlarının zayıflamasına yol açabilir.

Bruce, ateizmin yaygınlaşmasıyla birlikte, dini inançların toplumsal değerler üzerindeki etkisinin azaldığını savunuyor. Geleneksel olarak, dini kurumlar, ahlaki değerlerin belirlenmesinde ve toplumsal davranışların düzenlenmesinde önemli bir rol oynuyordu. Ancak, ateizmin yaygınlaşmasıyla birlikte, dini kurumların bu rolü azalıyor ve insanlar, dini dogmalardan bağımsız olarak kendi ahlaki değerlerini belirleme konusunda daha özgür hale geliyorlar.

Bruce, ateizmin, dini inançlara dayalı olmayan yeni ahlaki çerçevelerin ortaya çıkmasına yol açtığını vurguluyor. Ateistler, ahlaki değerleri, dini dogmalardan ziyade, insan aklı, empati ve akılcılık gibi prensiplere dayandırıyorlar. Bu yeni ahlaki çerçeveler, bireysel özgürlük, eşitlik, adalet ve şefkat gibi değerleri ön plana çıkarıyor.

Bruce, ateizmin toplumsal değerler üzerindeki etkilerini gösteren bazı örnekler veriyor:

  • Evlilik ve Aile: Ateizmin yaygınlaşmasıyla birlikte, evlilik ve aile kavramları yeniden tanımlanıyor. Geleneksel dini değerlere dayalı evlilik anlayışının yerini, eşitlik ve bireysel özgürlük temeline dayalı yeni evlilik modelleri alıyor.
  • Cinsellik ve Üreme: Ateizm, cinsellik ve üreme hakkındaki geleneksel dini görüşleri sorguluyor ve kadınların bedenleri üzerindeki haklarını savunuyor.
  • Hayvan Hakları: Ateizm, hayvanların haklarını savunarak, insan merkezli bir dünya görüşüne meydan okuyor.

Sonuç olarak, Steve Bruce, "Atheism in the Modern World" adlı eserinde, ateizmin toplumsal değerler üzerindeki etkilerini, dini inançların etkisinin azalması ve yeni ahlaki çerçevelerin ortaya çıkması bağlamında ele alıyor. Ateizmin, toplumsal değerlerin yeniden tanımlanmasına ve insan aklı, empati ve akılcılık gibi prensiplere dayalı yeni bir ahlaki anlayışın gelişmesine katkıda bulunduğunu savunuyor.

Ateizmin yaygınlaşmasıyla birlikte, dini kurumların rolünün azalması, toplumsal yaşamın birçok alanında önemli sonuçlar doğurabilir. Bu sonuçlar hem olumlu hem de olumsuz yönleri içerebilir:

Olumlu Sonuçlar:

  • Toplumsal Bağlantıların Çeşitlenmesi: Dini kurumların etkisinin azalması, insanların farklı toplumsal gruplara ve örgütlere katılmalarını sağlayarak, toplumsal bağlantıların çeşitlenmesine yol açabilir. Bu, daha geniş bir perspektif ve farklı görüşlere açıklık sağlayabilir.
  • Seküler Değerlerin Öne Çıkması: Dini kurumların etkisinin azalması, seküler değerlerin daha fazla önem kazanmasına ve toplumsal yaşamın daha fazla rasyonel ve bilimsel prensiplere göre şekillenmesine yol açabilir. Bu, eğitim, sağlık, hukuk ve siyaset gibi alanlarda daha adil ve eşitlikçi bir toplum yaratılmasına katkıda bulunabilir.
  • Bireysel Özgürlüklerin Artması: Dini kurumların etkisinin azalması, insanların kendi inançlarını ve yaşam tarzlarını özgürce seçmelerine olanak tanıyabilir. Bu, bireysel özgürlüklerin artmasına ve farklı yaşam biçimlerine daha fazla tolerans gösterilmesine yol açabilir.
  • Toplumsal Çatışmaların Azalması: Dini inançlar arasındaki çatışmaların azalması, toplumda daha fazla barış ve uyum sağlanmasına katkıda bulunabilir.

Olumsuz Sonuçlar:

  • Toplumsal Bağlantıların Zayıflaması: Dini kurumlar, toplumsal yaşamda önemli bir bağlayıcı rol oynarlar. Dini kurumların etkisinin azalması, toplumsal bağlantıların zayıflamasına ve insanların yalnızlaşmasına yol açabilir.
  • Ahlaki Değerlerin Belirsizliği: Dini kurumlar, toplumsal değerlerin belirlenmesinde önemli bir rol oynarlar. Dini kurumların etkisinin azalması, ahlaki değerlerin belirsizleşmesine ve bireylerin kendi ahlaki değerlerini belirleme konusunda zorluk çekmelerine yol açabilir.
  • Toplumsal Dayanışmanın Azalması: Dini kurumlar, toplumsal dayanışmayı ve yardımlaşmayı teşvik ederler. Dini kurumların etkisinin azalması, toplumsal dayanışmanın azalmasına ve insanların ihtiyaç sahiplerine yardım etme konusunda daha az istekli olmalarına yol açabilir.
  • Sosyal Hizmetlerin Azalması: Dini kurumlar, sosyal hizmetler sunarak toplumsal refaha katkıda bulunurlar. Dini kurumların etkisinin azalması, sosyal hizmetlerin azalmasına ve ihtiyaç sahiplerinin daha az desteklenmesine yol açabilir.

Ateizmin yaygınlaşmasıyla birlikte, dini kurumların rolünün azalması, toplumsal yaşamda hem olumlu hem de olumsuz sonuçlar doğurabilir. Bu sonuçlar, toplumun yapısına, değerlerine ve bireysel özgürlüklere etki edebilir. Toplumun bu değişimlere nasıl uyum sağlayacağı ve bu değişimlerin olumlu sonuçlarını nasıl maksimize edeceği önemli bir tartışma konusudur.

R. Laurence Moore, "Touchdown Jesus: The Mixing of Sacred and Secular in American History"

R. Laurence Moore'un "Touchdown Jesus: The Mixing of Sacred and Secular in American History" adlı eseri, deizmin Amerikan tarihindeki gelişimini ve toplumsal etkilerini inceleyen önemli bir çalışma. Moore, deizm ve sekülarizmin Amerikan toplumunda nasıl iç içe geçtiğini ve farklı kesimlerde nasıl kabul gördüğünü göstererek, bu iki kavramın Amerikan kültürünün şekillenmesindeki rolünü vurguluyor.

Moore, Amerikan Devrimi'nin deizm ve sekülarizmin Amerikan toplumunda yayılmasında önemli bir rol oynadığını savunuyor. Devrimci düşünürler, doğal haklar ve bireysel özgürlük gibi deist fikirleri benimseyerek, dinin devletten ayrılmasını savunmuşlardır.

Deizm, Amerikan siyasi düşüncesinde önemli bir etkiye sahip olmuştur. Amerikan Anayasası'nda din ve devlet ayrımı ilkesinin yer alması, deist düşüncenin siyasi alandaki etkisini göstermektedir.

Deist düşünce, Amerikan eğitim sisteminde ve kültüründe de etkisini göstermiştir. Özellikle 18. ve 19. yüzyıllarda, deist fikirler okullarda ve üniversitelerde yaygın olarak öğretilmiştir.

Deizm ve sekülarizmin yayılması, Amerikan toplumunda önemli toplumsal değişimlere yol açmıştır. Geleneksel dini değerlerin sorgulanması, bireysel özgürlüğün ön plana çıkması ve seküler bir yaşam tarzının benimsenmesi, deizm ve sekülarizmin toplumsal etkilerinden bazılarıdır.

Moore, deizmin başlangıçta Amerikan toplumunun elit kesiminde daha yaygın olduğunu belirtiyor. Özellikle aydınlar, siyasetçiler ve eğitimciler arasında deist düşünce yaygın olarak kabul görmüştür. Deizm, zamanla orta sınıfa da yayılmıştır. Özellikle 19. yüzyılda, deist fikirler orta sınıfın değerlerine ve yaşam tarzına uyum sağlamıştır. Moore, deizmin bazı dini gruplar tarafından da benimsendiğini gösteriyor. Özellikle bazı Protestan mezhepleri, deist fikirleri kendi inanç sistemlerine entegre etmişlerdir. Deizm ve sekülarizmin Amerikan kültüründe önemli etkileri olmuştur. Sanat, edebiyat ve müzik gibi alanlarda deist düşüncenin izleri görülmektedir.

Deizm ve sekülarizm, Amerikan kültüründe bireysellik, özgürlük, rasyonellik ve eleştirel düşünce gibi değerlerin ön plana çıkmasında önemli bir rol oynamıştır.


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

ANTONY FLEW'İN YANILMIŞIM TANRI VARMIŞ KİTABININ ÖZETİ-1-

                Flew, bu kitabında çocukluğundan itibaren inanç  bakımından yaşadığı tecrübelere yer vererek kısaca ateizmden teizme geçişini anlatıyor. İçinde doğduğu ailenin  Hıristiyanlığa bağlı olduğunu,  babasının vaizlik yaptığını, ayin ve toplantılara katıldıklarını bununla birlikte kendisinin dini bir feyz ve zevke almadığını ifade ediyor. Kitapta ilk önce ateizmi savunan kendi yazdığı eserlere ve onların  temel görüşleriyle bunlara verilen cevaplara  yer veriyor. Yazar, kısaca okumaları ve çalışmalarının kendisini bilimsel olarak benimsediği (öne sürülen iddianın götürdüğü yere gitmek) ilkeyle tutarlı bir biçimde yaşadığı değişimi samimiyetle anlatıyor. Kitap ayrıca ateizm konusundaki temel yaklaşımlara ana hatları ile yer veriyor. Çocukluk ve gençlik yıllarındaki Hıristiyan temelli inançlardan ateizme evirilişinin ilk adımını kötülük probleminin oluşturduğunu söylüyor. O zamanlar ailes...

Şerif Mardin’in ‘Din ve İdeoloji’ Eseri Üzerine

     Din ve İdeoloji kitabı, çapı küçük fakat içerik olarak oldukça geniş ve derin olduğu rahatlıkla söylenebilir. Efradını cami ağyarını mani bir ifade ile alanında tam bir başvuru kaynağıdır.      Yazar, ilk önce ideoloji kavramını  iki ayrı kategoride ele alıyor: Sert ideoloji ve yumuşak ideoloji. “Sert” ideolojiyle, sistematik bir şekilde işlenmiş, temel teorik eserlere dayanan, seçkinlerin kültürüyle sınırlandırılmış, muhtevası kuvvetli bir yapı kastedilirken,  “yumuşak” ideoloji ile de, kitlelerin, çok daha şekilsiz inanç ve bilişsel (cognitive) sistemleri ifade ediliyor. Yazar, ideolojiyi ise kitle toplumunun belirmesiyle beraber önem kazanan inançlar ve idare edilen”lerin arasında yaygın, yönlü, fakat sınırlı, belirsiz fikir kümeleri olarak tanımlıyor. İdeolojiler, siyasi fikir tarihi açısından  uzun zaman, insanların aklını çelen kuraldışı etkenler olarak tanımlanmıştır. [1] Yazar, bilimsellik niteliğinin üç ana...

MEHMET EVKURAN’IN SÜNNİ PARADİGMAYI ANLAMAK ADLI ESERİNDEN

     (Mehmet Evkuran,Sünni Paradigmayı Anlamak, Ankara Okulu Yayınları,2015,3.Baskı) Evkuran, Sünni paradigmayı anlamak adlı çalışmasında Ehli sünnetin siyaset düşüncesinin yapısı ve sorunlarını konu edinmektedir. Bu yazıda daha çok kitaptan alıntılara yer verilecektir. Eser, son yüz elli iki yüz yıl içinde geri kalışımız bağlamında yapılan tartışmaların merkezinde yer alan Sünni düşünceyi konu edinmektedir. Daha önceki yapılan çalışmalarda geleneksel din anlayışı, geleneksel dini düşünce şeklinde eleştirilerin hedefinde olduysa da bu çalışmada zihniyet ve dünya görüşü oluşturucu yanıyla Sünni gelenek, Türkiye’de bir bütün olarak ilk defa derli toplu, eleştirel olarak bir çalışmaya konu edilmiştir. Yazara göre kendini bir hakikat ve dinin en doğru yorumu olarak temellendiren Ehl-i Sünnet söylemi, varlığını tehdit ettiğini düşündüğü yaklaşımlara karşı koyduğu gibi, onu bilimsel/ideolojik bir okumanın nesnesi/konusu yapan yaklaşımlara karşı da kendini savunmaktadır...