Ana içeriğe atla

Aşkın Sosyolojisi: İbn Hazm'ın Tavku'l-Hamâme Eseri Bağlamında Bir İnceleme

 





Aşk, insanlık tarihi boyunca hem bireysel hem de toplumsal düzeyde derin etkiler yaratan evrensel bir olgudur. Sosyolojik perspektiften bakıldığında, aşk sadece iki birey arasındaki duygusal bir bağ değil, aynı zamanda toplumsal normlar, değerler ve kurumlarla karmaşık bir etkileşim içinde olan sosyal bir fenomendir. Bu makalede, 11. yüzyıl Endülüs alimi İbn Hazm'ın "Tavku'l-Hamâme" (Güvercin Gerdanlığı) adlı eseri bağlamında aşkın sosyolojisi incelenecektir. İbn Hazm'ın gözlemleri ve analizleri, modern sosyolojik teorilerle karşılaştırılarak, aşkın sosyal boyutlarına ışık tutulacaktır.


Aşkın sosyolojisi üzerine yapılan çalışmalar, özellikle 20. yüzyılın ikinci yarısından itibaren belirgin bir artış göstermiştir. Bu dönemde, aşkın sadece bireysel bir duygu değil, aynı zamanda toplumsal yapılar ve süreçlerle karmaşık bir etkileşim içinde olan sosyal bir fenomen olduğu fikri ön plana çıkmıştır. Bu paradigma değişimi, aşkı sosyolojik bir inceleme konusu haline getirmiş ve bu alanda çığır açan çalışmaların ortaya çıkmasına zemin hazırlamıştır.


Niklas Luhmann'ın 1982 tarihli "Liebe als Passion" (Tutku Olarak Aşk) adlı eseri, aşkı bir iletişim kodu olarak ele alması bakımından önemlidir. Luhmann, aşkın tarihsel süreç içinde nasıl evrildiğini ve modern toplumda nasıl işlev gördüğünü sistematik bir şekilde incelemiştir. Ona göre aşk, bireylerin kendilerini ifade etmelerine ve başkalarıyla ilişki kurmalarına olanak sağlayan karmaşık bir toplumsal koddur. Luhmann'ın bu yaklaşımı, aşkı bireysel psikolojiden ziyade toplumsal sistemler bağlamında anlama çabasını temsil eder.


Anthony Giddens'ın 1992 yılında yayımlanan "The Transformation of Intimacy" (Mahremiyetin Dönüşümü) adlı eseri, modernleşme sürecinde aşk ve cinsellik kavramlarının geçirdiği dönüşümü ele alır. Giddens, "saf ilişki" (pure relationship) ve "birleşik aşk" (confluent love) gibi kavramları ortaya atarak, modern toplumlarda aşk ilişkilerinin giderek daha eşitlikçi, karşılıklı tatmine dayalı ve geleneksel bağlardan kopuk hale geldiğini öne sürer. Bu analiz, aşkın toplumsal değişimlerle nasıl etkileşim içinde olduğunu göstermesi açısından önemlidir.


Eva Illouz'un 2012 tarihli "Why Love Hurts" (Aşk Neden Acıtır) adlı eseri ise, modern toplumlarda aşkın neden giderek daha problemli ve acı verici bir deneyim haline geldiğini sorgular. Illouz, kapitalizm, tüketim kültürü ve bireyselleşme gibi faktörlerin aşk deneyimini nasıl şekillendirdiğini inceler. Ona göre, modern aşk anlayışı bireylere özgürlük vaat ederken, aynı zamanda onları yeni tür belirsizlikler ve hayal kırıklıklarıyla karşı karşıya bırakmaktadır. Bu çalışma, aşkın güncel toplumsal koşullarla nasıl etkileşime girdiğini göstermesi bakımından önemlidir.


Bu teorik zemin üzerinde, İbn Hazm'ın yaklaşık bin yıl önce kaleme aldığı "Tavku'l-Hamâme" (Güvercin Gerdanlığı) adlı eseri, aşkın sosyal boyutlarının tarihsel sürekliliğini ve evrenselliğini göstermesi açısından büyük önem taşımaktadır. İbn Hazm'ın 11. yüzyıl Endülüs toplumunda yaptığı gözlemler ve analizler, aşkın her dönemde toplumsal yapılarla, normlarla ve kurumlarla karmaşık bir etkileşim içinde olduğunu ortaya koymaktadır. Örneğin, İbn Hazm'ın sosyal sınıflar arasındaki aşk ilişkilerine, dini ve kültürel farklılıkların aşk üzerindeki etkilerine, toplumsal cinsiyet normlarının aşk deneyimini nasıl şekillendirdiğine dair gözlemleri, modern sosyolojik teorilerin ele aldığı temaların tarihsel kökenlerini göstermektedir.



Sosyal Sınıflar ve Aşk


Tavku'l-Hamâme, İbn Hazm'ın kendi gözlemlerine, deneyimlerine ve kültürel birikimine dayanmaktadır. Eserde aşkın ruhsal ve duygusal yönlerinin yanı sıra, sosyal bağlamda nasıl yaşandığı ve algılandığı üzerine de önemli tespitler bulunmaktadır. Hazm, Tavku'l-Hamâme'de sosyal sınıflar arasındaki aşk ilişkilerini detaylı bir şekilde ele alır. Endülüs'ün çok katmanlı toplum yapısı içinde, farklı sınıflardan insanların birbirine aşık olması sık rastlanan ancak genellikle sorunlu bir durumdu. İbn Hazm, bir soylu ile alt sınıftan birinin aşkını anlatırken, bu ilişkinin karşılaştığı toplumsal engelleri ve çiftlerin yaşadığı zorlukları canlı bir şekilde betimler. Bu gözlemler, modern sosyolojinin sınıf ve tabakalaşma teorileriyle paralellik göstermektedir.


Pierre Bourdieu'nün "Distinction" (Ayrım, 1984) adlı eserinde geliştirdiği habitus kavramı, bireylerin sınıfsal konumlarına göre şekillenen tercihlerini ve davranışlarını açıklar. Bu bağlamda, İbn Hazm'ın gözlemlediği sınıflar arası aşk ilişkilerindeki gerilimler, farklı habitusların çatışması olarak yorumlanabilir. Örneğin, İbn Hazm bir hikayesinde, soylu bir genç kadının kendisinden daha alt sınıftan bir erkeğe aşık olmasını anlatır. Kadının ailesi ve çevresi bu ilişkiyi onaylamaz ve çift büyük zorluklarla karşılaşır. Bu durum, Bourdieu'nün teorisindeki sınıfsal habitusların aşk ilişkileri üzerindeki etkisini göstermektedir.


Ayrıca, Eva Illouz'un "Consuming the Romantic Utopia" (Romantik Ütopyayı Tüketmek, 1997) adlı eserinde tartıştığı gibi, aşk ve romantizm anlayışı sınıfsal farklılıklardan etkilenmektedir. İbn Hazm'ın gözlemleri, bu durumun tarihsel kökenlerine ışık tutmaktadır. Örneğin, soylu sınıfın aşk anlayışı ile alt sınıfların aşk pratikleri arasındaki farklılıkları betimleyerek, aşkın sınıfsal boyutunu ortaya koymaktadır.


Dini ve Kültürel Farklılıklar Bağlamında Aşk


Endülüs'ün çok dinli ve çok kültürlü yapısı, İbn Hazm'ın eserinde farklı inanç ve kültürlerden insanlar arasındaki aşk ilişkilerinin incelenmesine olanak sağlamıştır. Müslümanlar, Hristiyanlar ve Yahudiler arasındaki aşk hikayelerini anlatan İbn Hazm, bu ilişkilerin yarattığı toplumsal gerilimleri ve bireylerin yaşadığı iç çatışmaları detaylı bir şekilde ele alır.


Bu gözlemler, günümüz sosyolojisinde "sınır aşan aşk" (boundary-crossing love) olarak adlandırılan olguyu anımsatmaktadır. Ulrich Beck ve Elisabeth Beck-Gernsheim'ın "Distant Love" (Uzak Aşk, 2014) adlı eserlerinde tartıştıkları gibi, farklı kültürler ve inançlar arasındaki aşk ilişkileri, küreselleşen dünyada giderek daha yaygın hale gelmektedir. İbn Hazm'ın gözlemleri, bu olgunun tarihsel kökenlerini göstermesi açısından önemlidir.


Örneğin, İbn Hazm bir Müslüman erkek ile bir Hristiyan kadın arasındaki aşkı anlatırken, çiftin karşılaştığı toplumsal baskıları ve ailelerinin tepkilerini detaylı bir şekilde betimler. Bu anlatı, dini ve kültürel farklılıkların aşk üzerindeki etkisini gösterirken, aynı zamanda aşkın bu farklılıkları aşma potansiyelini de vurgular. Bu durum, modern sosyolojide tartışılan "aşkın dönüştürücü gücü" kavramıyla paralellik göstermektedir.


Toplumsal Cinsiyet ve Aşk


İbn Hazm'ın eserinde, dönemin toplumsal cinsiyet normları ve bu normların aşk ilişkileri üzerindeki etkisi önemli bir yer tutar. Kadınların sosyal kısıtlamaları, erkeklerin beklentileri ve toplumun her iki cinsiyete yüklediği roller, aşk ilişkilerinin şekillenmesinde belirleyici faktörler olarak karşımıza çıkar.


Bu gözlemler, modern feminist sosyolojinin aşk ve toplumsal cinsiyet ilişkisine dair analizleriyle örtüşmektedir. Örneğin, Simone de Beauvoir'ın "The Second Sex" (İkinci Cins, 1949) adlı eserinde tartıştığı gibi, aşk deneyimi kadınlar ve erkekler için farklı anlamlar taşıyabilir ve farklı sonuçlar doğurabilir. İbn Hazm'ın anlatılarında, kadınların aşk ilişkilerinde karşılaştıkları toplumsal baskılar ve kısıtlamalar, bu durumun tarihsel kökenlerini göstermektedir.


Ayrıca, İbn Hazm'ın eserinde yer alan bazı hikayeler, kadınların aşk ilişkilerindeki aktif rolünü ve inisiyatifini vurgular. Bu durum, dönemin genel toplumsal normlarıyla çelişiyor gibi görünse de, aslında kadınların toplumsal kısıtlamalara rağmen kendi duygusal yaşamları üzerinde kontrol sahibi olma çabalarını yansıtmaktadır. Bu gözlemler, modern sosyolojide tartışılan "kadın failliği" (female agency) kavramıyla ilişkilendirilebilir.


Evlilik Kurumu ve Aşk


İbn Hazm, eserinde evlilik kurumu ile romantik aşk arasındaki ilişkiyi ve gerilimleri de ele alır. Dönemin Endülüs toplumunda, evliliklerin çoğunlukla aileler tarafından düzenlendiği bir gerçektir. Ancak İbn Hazm, romantik aşkın gücünü ve bireylerin kendi eşlerini seçme isteklerini de vurgular.


Bu gözlemler, modern sosyolojide evlilik ve aşk ilişkisi üzerine yapılan çalışmalarla paralellik göstermektedir. Anthony Giddens'ın "The Transformation of Intimacy" (Mahremiyetin Dönüşümü, 1992) adlı eserinde tartıştığı "saf ilişki" (pure relationship) kavramı, modern toplumlarda aşk ve evliliğin giderek daha fazla bireysel tercihlere dayandığını öne sürer. İbn Hazm'ın gözlemleri, bu dönüşümün tarihsel köklerini göstermesi açısından önemlidir.


Öte yandan, İbn Hazm'ın anlatılarında, toplumsal normların ve aile baskısının evlilik kararları üzerindeki etkisi de açıkça görülür. Bu durum, modern sosyolojide tartışılan "kurumsal evlilik" ve "romantik evlilik" arasındaki gerilimi yansıtmaktadır. William J. Goode'un "World Revolution and Family Patterns" (Dünya Devrimi ve Aile Kalıpları, 1963) adlı eserinde tartıştığı gibi, toplumların modernleşme sürecinde aşk temelli evliliklere doğru bir eğilim gösterdiği, ancak geleneksel normların da varlığını sürdürdüğü gözlemlenmektedir.


Sonuç


İbn Hazm'ın Tavku'l-Hamâme adlı eseri, aşkın sosyolojik boyutlarına dair zengin bir kaynak sunmaktadır. Eser, 11. yüzyıl Endülüs toplumunda aşkın nasıl deneyimlendiğini, toplumsal normlarla nasıl etkileşime girdiğini ve bireylerin duygusal yaşamlarını nasıl şekillendirdiğini canlı bir şekilde betimler. Bu gözlemler, modern sosyolojik teorilerle karşılaştırıldığında, aşkın sosyal boyutlarının tarihsel sürekliliğini ve evrenselliğini göstermektedir.


İbn Hazm'ın eseri, aşkın sadece bireysel bir duygu değil, aynı zamanda toplumsal yapılar, normlar ve kurumlarla karmaşık bir etkileşim içinde olan sosyal bir fenomen olduğunu ortaya koymaktadır. Sosyal sınıflar, dini ve kültürel farklılıklar, toplumsal cinsiyet normları ve evlilik kurumu gibi faktörlerin aşk deneyimi üzerindeki etkisi, günümüz sosyolojisinde de önemli araştırma konuları olmaya devam etmektedir.


Sonuç olarak, İbn Hazm'ın bin yıl önce yaptığı gözlemler, aşkın sosyolojik boyutlarının incelenmesinde hala değerli bir kaynak oluşturmaktadır. Bu gözlemler, aşkın tarih boyunca hem bireysel hem de toplumsal düzeyde derin etkiler yaratan evrensel bir olgu olduğunu bir kez daha kanıtlamaktadır. Gelecekteki araştırmalar, İbn Hazm'ın eserindeki gözlemleri modern sosyolojik teorilerle daha derinlemesine ilişkilendirerek, aşkın sosyal boyutlarına dair anlayışımızı daha da zenginleştirebilir.


Kaynakça:


İbn Hazm. (1022). Tavku'l-Hamâme (Güvercin Gerdanlığı).

Luhmann, N. (1982). Liebe als Passion: Zur Codierung von Intimität. Frankfurt am Main: Suhrkamp.

Giddens, A. (1992). The Transformation of Intimacy: Sexuality, Love and Eroticism in Modern Societies. Cambridge: Polity Press.

Illouz, E. (2012). Why Love Hurts: A Sociological Explanation. Cambridge: Polity Press.

Bourdieu, P. (1984). Distinction: A Social Critique of the Judgement of Taste. Cambridge, MA: Harvard University Press.

Illouz, E. (1997). Consuming the Romantic Utopia: Love and the Cultural Contradictions of Capitalism. Berkeley: University of California Press.

Beck, U., & Beck-Gernsheim, E. (2014). Distant Love. Cambridge: Polity Press.

de Beauvoir, S. (1949). The Second Sex. New York: Vintage Books.

Goode, W. J. (1963). World Revolution and Family Patterns. New York: Free Press.

Fromm, E. (1956). The Art of Loving. New York: Harper & Row.

Bauman, Z. (2003). Liquid Love: On the Frailty of Human Bonds. Cambridge: Polity Press.

Swidler, A. (2001). Talk of Love: How Culture Matters. Chicago: University of Chicago Press.

Jankowiak, W. R. (Ed.). (2008). Intimacies: Love and Sex Across Cultures. New York: Columbia University Press.

Lindholm, C. (1998). Love and Structure. Theory, Culture & Society, 15(3-4), 243-263.

Jackson, S. (1993). Even Sociologists Fall in Love: An Exploration in the Sociology of Emotions. Sociology, 27(2), 201-220.


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

ANTONY FLEW'İN YANILMIŞIM TANRI VARMIŞ KİTABININ ÖZETİ-1-

                Flew, bu kitabında çocukluğundan itibaren inanç  bakımından yaşadığı tecrübelere yer vererek kısaca ateizmden teizme geçişini anlatıyor. İçinde doğduğu ailenin  Hıristiyanlığa bağlı olduğunu,  babasının vaizlik yaptığını, ayin ve toplantılara katıldıklarını bununla birlikte kendisinin dini bir feyz ve zevke almadığını ifade ediyor. Kitapta ilk önce ateizmi savunan kendi yazdığı eserlere ve onların  temel görüşleriyle bunlara verilen cevaplara  yer veriyor. Yazar, kısaca okumaları ve çalışmalarının kendisini bilimsel olarak benimsediği (öne sürülen iddianın götürdüğü yere gitmek) ilkeyle tutarlı bir biçimde yaşadığı değişimi samimiyetle anlatıyor. Kitap ayrıca ateizm konusundaki temel yaklaşımlara ana hatları ile yer veriyor. Çocukluk ve gençlik yıllarındaki Hıristiyan temelli inançlardan ateizme evirilişinin ilk adımını kötülük probleminin oluşturduğunu söylüyor. O zamanlar ailes...

Şerif Mardin’in ‘Din ve İdeoloji’ Eseri Üzerine

     Din ve İdeoloji kitabı, çapı küçük fakat içerik olarak oldukça geniş ve derin olduğu rahatlıkla söylenebilir. Efradını cami ağyarını mani bir ifade ile alanında tam bir başvuru kaynağıdır.      Yazar, ilk önce ideoloji kavramını  iki ayrı kategoride ele alıyor: Sert ideoloji ve yumuşak ideoloji. “Sert” ideolojiyle, sistematik bir şekilde işlenmiş, temel teorik eserlere dayanan, seçkinlerin kültürüyle sınırlandırılmış, muhtevası kuvvetli bir yapı kastedilirken,  “yumuşak” ideoloji ile de, kitlelerin, çok daha şekilsiz inanç ve bilişsel (cognitive) sistemleri ifade ediliyor. Yazar, ideolojiyi ise kitle toplumunun belirmesiyle beraber önem kazanan inançlar ve idare edilen”lerin arasında yaygın, yönlü, fakat sınırlı, belirsiz fikir kümeleri olarak tanımlıyor. İdeolojiler, siyasi fikir tarihi açısından  uzun zaman, insanların aklını çelen kuraldışı etkenler olarak tanımlanmıştır. [1] Yazar, bilimsellik niteliğinin üç ana...

MEHMET EVKURAN’IN SÜNNİ PARADİGMAYI ANLAMAK ADLI ESERİNDEN

     (Mehmet Evkuran,Sünni Paradigmayı Anlamak, Ankara Okulu Yayınları,2015,3.Baskı) Evkuran, Sünni paradigmayı anlamak adlı çalışmasında Ehli sünnetin siyaset düşüncesinin yapısı ve sorunlarını konu edinmektedir. Bu yazıda daha çok kitaptan alıntılara yer verilecektir. Eser, son yüz elli iki yüz yıl içinde geri kalışımız bağlamında yapılan tartışmaların merkezinde yer alan Sünni düşünceyi konu edinmektedir. Daha önceki yapılan çalışmalarda geleneksel din anlayışı, geleneksel dini düşünce şeklinde eleştirilerin hedefinde olduysa da bu çalışmada zihniyet ve dünya görüşü oluşturucu yanıyla Sünni gelenek, Türkiye’de bir bütün olarak ilk defa derli toplu, eleştirel olarak bir çalışmaya konu edilmiştir. Yazara göre kendini bir hakikat ve dinin en doğru yorumu olarak temellendiren Ehl-i Sünnet söylemi, varlığını tehdit ettiğini düşündüğü yaklaşımlara karşı koyduğu gibi, onu bilimsel/ideolojik bir okumanın nesnesi/konusu yapan yaklaşımlara karşı da kendini savunmaktadır...