Dijital teknolojilerin ve internetin yaygınlaşmasıyla birlikte, bilgiye erişim ve bilgi paylaşımı tarihte görülmemiş bir hızla artmıştır. Bu gelişme, bir yandan bilginin demokratikleşmesi ve şeffaflığın artması gibi olumlu sonuçlar doğururken, diğer yandan hakikat kavramının sorgulanmasına ve "post-truth" (hakikat sonrası) olarak adlandırılan yeni bir dönemin başlamasına neden olmuştur. Bu bağlamda, sosyal medya platformları, yanlış bilgi ve dezenformasyonun yayılmasında kritik bir rol oynamakta ve toplumun hakikat algısını derinden etkilemektedir.
Sosyal medya ve "post-truth" kavramı
Sosyal medya platformları, kullanıcılarına bilgi paylaşma, iletişim kurma ve kendilerini ifade etme imkanı sunan güçlü araçlar haline gelmiştir. Ancak bu platformlar, aynı zamanda hakikatin doğasını ve algılanışını dönüştüren bir etki yaratmıştır. "Post-truth" kavramı, tam da bu dönüşümü ifade etmek için ortaya çıkmıştır. Oxford Sözlüğü tarafından 2016 yılının kelimesi seçilen "post-truth", nesnel gerçeklerin kamuoyunu şekillendirmede duygusal ve kişisel inançlardan daha az etkili olduğu koşulları tanımlar. Bu kavram, sosyal medya çağında hakikatin göreceli hale geldiğini ve insanların kendi dünya görüşlerini destekleyen bilgileri tercih etme eğiliminde olduğunu vurgular.
Sosyal medya platformlarının algoritmaları, kullanıcıların ilgi alanlarına ve geçmiş etkileşimlerine dayalı olarak içerik önerileri sunar. Bu durum, "yankı odaları" veya "filtre baloncukları" olarak adlandırılan fenomenlerin ortaya çıkmasına neden olur. Kullanıcılar, kendi görüşlerini yansıtan içeriklerle daha fazla karşılaşır ve farklı bakış açılarına maruz kalma olasılıkları azalır. Sonuç olarak, insanlar kendi gerçeklik algılarını pekiştiren bir bilgi ekosistemine hapsolur ve toplumsal kutuplaşma artar.
Örneğin, siyasi görüşleri farklı olan iki kişi, aynı olay hakkında tamamen farklı "gerçekleri" görebilir ve savunabilir. Bu durum, ortak bir hakikat zemininin oluşmasını zorlaştırır ve toplumsal uzlaşmayı tehdit eder. Post-truth çağında, duygusal çekicilik ve kişisel inançlar, nesnel gerçeklerden daha ikna edici hale gelmiştir. Bu eğilim, popülizmin yükselişi ve komplo teorilerinin yaygınlaşması gibi sosyal ve politik sonuçlar doğurmuştur.
Yanlış bilgi ve dezenformasyonun hakikat algısına etkisi
Dijital çağda, yanlış bilgi ve dezenformasyonun yayılma hızı ve kapsamı, doğru bilginin yayılmasını çoğu zaman geride bırakmaktadır. Bu durum, insanların neyin doğru neyin yanlış olduğunu ayırt etmesini giderek zorlaştırmaktadır. Yanlış bilgi, kasıtsız olarak paylaşılan hatalı veya eksik bilgileri ifade ederken, dezenformasyon kasıtlı olarak yayılan yanıltıcı bilgileri tanımlar. Her iki durum da hakikat algısını ciddi şekilde etkilemektedir.
İnternet ve sosyal medya, yanlış bilgi ve dezenformasyonun hızla yayılması için verimli bir zemin oluşturur. Bir kez paylaşılan yanlış bir bilgi, saniyeler içinde binlerce, hatta milyonlarca kişiye ulaşabilir. Bu hızlı yayılma, doğrulama mekanizmalarının devreye girmesini zorlaştırır ve yanlış bilginin düzeltilmesini neredeyse imkansız hale getirir. Ayrıca, insanlar genellikle kendi inançlarını destekleyen bilgileri paylaşma eğilimindedir, bu da yanlış bilgilerin viral hale gelmesine katkıda bulunur.
Dezenformasyon kampanyaları, özellikle siyasi ve toplumsal konularda, hakikat algısını manipüle etmek için kullanılmaktadır. Devletler, siyasi gruplar veya çıkar grupları tarafından organize edilen bu kampanyalar, toplumu yönlendirmek, seçimleri etkilemek veya belirli politikaları desteklemek amacıyla kullanılabilir. Örneğin, 2016 ABD başkanlık seçimleri sırasında, yabancı aktörlerin sosyal medya platformlarını kullanarak dezenformasyon yaydığı ve seçmen davranışlarını etkilemeye çalıştığı iddia edilmiştir.
Yanlış bilgi ve dezenformasyonun yaygınlaşması, insanların güvenilir bilgi kaynaklarına olan güvenini sarsmaktadır. Geleneksel medya kuruluşları ve bilimsel otoriteler gibi eskiden güvenilir kabul edilen kaynaklar, artık şüpheyle karşılanmaktadır. Bu güven kaybı, insanları alternatif bilgi kaynaklarına yöneltmekte ve bu da genellikle daha fazla yanlış bilgiye maruz kalmalarına neden olmaktadır. Sonuç olarak, toplumda ortak bir gerçeklik algısı oluşturmak giderek zorlaşmaktadır.
Hakikat sonrası toplum tartışmaları
Hakikat sonrası toplum kavramı, nesnel gerçeklerin önemini yitirdiği ve duygusal çekiciliğin ön plana çıktığı bir toplumsal durumu tanımlar. Bu kavram, dijital çağın getirdiği bilgi bolluğu ve sosyal medyanın etkisiyle birlikte, hakikatin göreceli hale geldiği ve bireysel yorumların ön plana çıktığı bir dönemi ifade eder. Hakikat sonrası toplumda, insanlar kendi inançlarını ve dünya görüşlerini destekleyen "gerçekleri" seçme eğilimindedir ve bu durum, toplumsal kutuplaşmayı derinleştirmektedir.
Hakikat sonrası toplum tartışmaları, demokrasi ve toplumsal uyum açısından ciddi endişeleri beraberinde getirmektedir. Ortak bir gerçeklik algısının olmadığı bir toplumda, sağlıklı bir demokratik tartışma ortamı oluşturmak zorlaşır. İnsanlar, farklı "gerçeklik versiyonları" arasında bölünür ve bu durum, toplumsal uzlaşmayı ve ortak hareket etme kapasitesini zayıflatır. Örneğin, iklim değişikliği gibi küresel sorunlara karşı ortak bir tutum geliştirmek, farklı gerçeklik algıları nedeniyle zorlaşmaktadır.
Hakikat sonrası toplumun bir diğer önemli etkisi, uzmanlık ve bilimsel otoritenin değersizleşmesidir. İnternet ve sosyal medya, herkesin kendi fikirlerini geniş kitlelere ulaştırabilmesini sağlamıştır. Bu demokratikleşme olumlu görünse de, aynı zamanda uzman olmayan kişilerin görüşlerinin, uzman görüşleriyle eşit değerde algılanmasına yol açmıştır. Bu durum, özellikle sağlık, bilim ve politika gibi alanlarda tehlikeli sonuçlar doğurabilir. Örneğin, aşı karşıtlığının yayılması, bilimsel otoritelerin tavsiyelerine rağmen toplum sağlığını tehdit eden bir fenomen haline gelmiştir.
Post-truth döneminin bilimsel otorite üzerindeki etkileri, gerçekten de çağdaş toplumun karşı karşıya olduğu en karmaşık ve önemli konulardan biridir. Bu fenomen, bilimsel kurumların ve bilim insanlarının toplum içindeki rolünü ve algısını derinden etkilemektedir. Post-truth döneminin bilimsel otorite üzerindeki etkilerini çeşitli açılardan ele alabiliriz.Öncelikle, post-truth döneminde bilimsel otoritenin sorgulanması ve bazen de reddedilmesi söz konusudur. Bu durum, bilimsel bilginin güvenilirliği ve tarafsızlığı konusunda şüphelerin artmasına neden olmaktadır. Örneğin, iklim değişikliği, aşılar veya genetiği değiştirilmiş organizmalar gibi konularda bilimsel konsensüsün varlığına rağmen, bu konularda şüphe ve inkar yaygınlaşabilmektedir. Bu durum, bilimsel otoritenin toplum nezdindeki konumunu zayıflatmakta ve bilim insanlarının çalışmalarının etkisini azaltabilmektedir. Bilimsel otoritenin sorgulanması, bir yandan sağlıklı bir şüpheciliğin ve eleştirel düşüncenin göstergesi olabilirken, diğer yandan bilimsel bilginin toplumsal kararlar ve politikalar üzerindeki etkisini azaltma riski taşımaktadır.
Post-truth döneminin bir diğer önemli etkisi, bilimsel bilginin politikleşmesi ve ideolojik amaçlarla kullanılmasıdır. Bilimsel bulgular, siyasi ve ekonomik çıkarlar doğrultusunda seçici bir şekilde yorumlanabilmekte veya göz ardı edilebilmektedir. Bu durum, bilimin tarafsızlığı ve objektifliği ilkelerini tehdit etmektedir. Bilimsel otoritenin bu şekilde araçsallaştırılması, toplumun bilime olan güvenini sarsabilmekte ve bilim insanlarının çalışmalarının bağımsızlığı konusunda şüphelere yol açabilmektedir. Örneğin, belirli endüstrilerin çıkarlarına hizmet eden bilimsel araştırmaların ön plana çıkarılması, diğer çalışmaların ise göz ardı edilmesi, bilimsel otoritenin tarafsızlığına gölge düşürebilmektedir.
Post-truth döneminin bilimsel otorite üzerindeki bir diğer etkisi, bilimsel iletişimin zorlaşmasıdır. Bilim insanları, karmaşık bilimsel kavramları ve bulguları geniş kitlelere anlatmakta zorlanabilmektedir. Medyanın hızlı tüketim odaklı yapısı ve sosyal medyanın kısa ve çarpıcı mesajlara olan eğilimi, bilimsel bilginin doğru bir şekilde aktarılmasını zorlaştırmaktadır. Bu durum, bilimsel otoritenin sesinin duyulmasını engelleyebilmekte ve yanlış bilgilerin hızla yayılmasına zemin hazırlayabilmektedir. Bilim insanları, bu yeni iletişim ortamında etkili olabilmek için yeni stratejiler geliştirmek zorunda kalmaktadır.
Öte yandan, post-truth dönemi bilimsel otoriteyi yeniden şekillendirme ve güçlendirme fırsatı da sunmaktadır. Bilim camiası, bu dönemin zorluklarına yanıt olarak, bilimsel süreçlerin şeffaflığını artırma, açık erişim uygulamalarını yaygınlaştırma ve toplumla daha etkili iletişim kurma gibi stratejiler geliştirmektedir. Ayrıca, bilim okuryazarlığının artırılması ve eleştirel düşünme becerilerinin geliştirilmesi yönündeki çabalar da bilimsel otoritenin güçlendirilmesine katkıda bulunabilir. Bu çabalar, toplumun bilimsel süreci daha iyi anlamasına ve bilimsel otoriteye olan güvenin yeniden inşa edilmesine yardımcı olabilir.
Post-truth döneminin bilimsel otorite üzerindeki etkileri çok yönlü ve karmaşıktır. Bu dönem, bir yandan bilimsel otoriteyi sorgularken ve zayıflatırken, diğer yandan bilimin kendini yeniden konumlandırması ve toplumla olan ilişkisini güçlendirmesi için fırsatlar sunmaktadır. Bilimsel camianın bu zorluklara nasıl yanıt vereceği ve toplumun bilime olan güvenini nasıl yeniden inşa edeceği, önümüzdeki dönemin en kritik sorularından biri olmaya devam edecektir.
Hakikat sonrası toplumla mücadele etmek için, eleştirel düşünme becerilerinin geliştirilmesi ve dijital okuryazarlığın artırılması büyük önem taşımaktadır. Eğitim sistemleri, öğrencilere bilgiyi sorgulama, kaynakları değerlendirme ve mantıksal çıkarımlar yapma becerilerini kazandırmalıdır. Ayrıca, medya kuruluşları ve sosyal medya platformları, yanlış bilgi ve dezenformasyonla mücadele etmek için daha etkin önlemler almalıdır.
Dijital çağda hakikat kavramı, derin bir dönüşüm geçirmektedir. Sosyal medyanın yaygınlaşması, yanlış bilgi ve dezenformasyonun hızla yayılması ve hakikat sonrası toplum fenomeni, gerçekliğin algılanışını ve toplumsal dinamikleri derinden etkilemektedir. Bu zorluklarla başa çıkmak, hem bireysel düzeyde eleştirel düşünme becerilerinin geliştirilmesini hem de toplumsal düzeyde kurumsal ve teknolojik önlemlerin alınmasını gerektirmektedir.
Bu noktada digital çağda hakikat konusuyla ilişkili iki çalışma üzerinde durmak istiyorum. Danah Boyd'un "It's Complicated: The Social Lives of Networked Teens" adlı kitabı, dijital çağda büyüyen gençlerin sosyal medya kullanımlarını ve bu platformlarda hakikat algılarının nasıl şekillendiğini derinlemesine inceleyen önemli bir çalışmadır. Boyd, yıllar süren etnografik araştırmasında, Amerika Birleşik Devletleri'nin çeşitli bölgelerinden farklı sosyo-ekonomik geçmişlere sahip gençlerle görüşmeler yapmış ve onların çevrimiçi davranışlarını gözlemlemiştir. Bu kapsamlı çalışma, gençlerin dijital dünyada nasıl gezindiklerini, bilgiyi nasıl değerlendirdiklerini ve hakikat iddialarını nasıl doğruladıklarını anlamak için zengin bir veri kaynağı sunmaktadır.
Boyd'un araştırmasının en çarpıcı bulgularından biri, gençlerin sosyal medyayı kullanma biçimlerinin, yetişkinlerin genellikle varsaydığından çok daha karmaşık ve sofistike olduğudur. Gençler, çevrimiçi platformları sadece eğlence veya zaman geçirme aracı olarak görmemekte, aynı zamanda bu platformları bilgi edinme, kendilerini ifade etme ve sosyal ilişkiler kurma aracı olarak da kullanmaktadırlar. Boyd, gençlerin bu platformlarda karşılaştıkları bilgileri değerlendirirken, çoğu zaman yetişkinlerin tahmin ettiğinden daha eleştirel bir yaklaşım sergilediklerini gözlemlemiştir. Örneğin, gençler genellikle bir bilginin kaynağını sorgulama, farklı kaynaklardan doğrulama yapma ve çevrimiçi topluluklarında bu bilgileri tartışma eğilimindedirler. Bu durum, gençlerin dijital ortamlarda hakikat algısının pasif bir şekilde oluşmadığını, aksine aktif bir değerlendirme ve müzakere sürecinin sonucu olduğunu göstermektedir.
Kitapta öne çıkan bir diğer önemli nokta, gençlerin çevrimiçi ve çevrimdışı yaşamları arasındaki sınırların giderek bulanıklaşmasıdır. Boyd, gençlerin sosyal medyayı gerçek dünya ilişkilerini sürdürmek ve geliştirmek için kullandıklarını, bu platformların onlar için "sanal" bir dünyadan ziyade günlük yaşamlarının doğal bir uzantısı haline geldiğini vurgulamaktadır. Bu durum, hakikat algısının oluşumunda da önemli bir rol oynamaktadır. Gençler, çevrimiçi ortamlarda edindikleri bilgileri çevrimdışı deneyimleriyle birleştirerek daha bütüncül bir hakikat anlayışı geliştirmektedirler. Örneğin, bir sosyal medya platformunda gördükleri bir haberi, arkadaşlarıyla yüz yüze konuşarak veya okulda öğretmenleriyle tartışarak doğrulama eğilimindedirler. Bu, hakikat algısının oluşumunda sosyal etkileşimin ve kolektif değerlendirmenin önemini göstermektedir.
Boyd'un çalışmasında dikkat çeken bir diğer bulgu, gençlerin mahremiyet ve gizlilik konusundaki yaklaşımlarıdır. Yaygın kanının aksine, gençler mahremiyet konusunda oldukça bilinçli ve stratejik davranmaktadırlar. Sosyal medyada paylaştıkları bilgileri dikkatle seçmekte ve farklı platformlarda farklı kimlikler oluşturarak kendilerini ifade etmektedirler. Bu durum, hakikat algısının oluşumunda da etkili olmaktadır. Gençler, çevrimiçi ortamlarda karşılaştıkları bilgilerin doğruluğunu değerlendirirken, bu bilgilerin kaynağının güvenilirliğini ve mahremiyetini de göz önünde bulundurmaktadırlar. Örneğin, anonim bir kaynaktan gelen bir bilgiyi, tanıdıkları ve güvendikleri bir kişinin paylaşımından daha az güvenilir bulma eğilimindedirler. Bu, gençlerin dijital ortamlarda hakikat ve güvenilirlik arasında kurdukları ilişkiyi göstermesi açısından önemlidir.
Kitapta ele alınan bir diğer önemli konu, gençlerin dijital okuryazarlık becerileridir. Boyd, gençlerin teknoloji kullanımında genellikle yetenekli olmalarına rağmen, çevrimiçi bilgileri eleştirel bir şekilde değerlendirme konusunda her zaman yeterli donanıma sahip olmadıklarını gözlemlemiştir. Bu durum, özellikle hakikat algısının oluşumunda önemli bir rol oynamaktadır. Gençler, çoğu zaman popüler olan veya çok paylaşılan bilgileri doğru kabul etme eğilimindedirler. Ancak Boyd, bu durumun gençlerin yeteneksizliğinden ziyade, dijital okuryazarlık eğitiminin yetersizliğinden kaynaklandığını vurgulamaktadır. Eğitim sisteminin, gençlere çevrimiçi bilgileri eleştirel bir şekilde değerlendirme becerilerini kazandırma konusunda daha fazla çaba göstermesi gerektiğini savunmaktadır. Bu, hakikatin sosyolojisi bağlamında, eğitim kurumlarının hakikat algısının oluşumundaki rolünü yeniden düşünmemiz gerektiğini göstermektedir.
Danah Boyd'un "It's Complicated: The Social Lives of Networked Teens" adlı eseri, dijital çağda gençlerin hakikat algısının oluşumuna dair derinlemesine bir anlayış sunmaktadır. Kitap, gençlerin sosyal medya kullanımlarının sandığımızdan çok daha karmaşık olduğunu, çevrimiçi ve çevrimdışı yaşamlarının iç içe geçtiğini ve hakikat algılarının bu karmaşık etkileşimler sonucunda şekillendiğini göstermektedir. Boyd'un çalışması, hakikatin sosyolojisi alanına önemli katkılar sunmakta ve dijital platformlarda hakikat algısının nasıl oluştuğuna dair yeni araştırma alanları açmaktadır. Bu eser, dijital yerlilerin hakikat algısını anlamak ve bu algının geleneksel medya tüketicilerinden nasıl farklılaştığını görmek açısından oldukça değerlidir.
Tarleton Gillespie'nin "The Relevance of Algorithms" adlı makalesi, dijital çağda algoritmaların toplumsal yaşamımızdaki artan önemini ve bu algoritmaların hakikat üretimi üzerindeki etkisini derinlemesine inceleyen önemli bir çalışmadır. Gillespie, bu makalesinde algoritmaların sadece teknik araçlar olmadığını, aynı zamanda sosyal ve kültürel süreçleri şekillendiren güçlü aktörler olduğunu savunmaktadır. Yazar, özellikle arama motorları ve sosyal medya platformlarında kullanılan algoritmaların, bilgiyi nasıl filtrelediğini, sıraladığını ve sunduğunu inceleyerek, bu süreçlerin hakikat algımızı nasıl etkilediğini ortaya koymaktadır. Gillespie'nin çalışması, algoritmaların sadece var olan bilgileri organize etmekle kalmayıp, aynı zamanda neyin önemli, ilgili ve doğru olduğuna dair toplumsal algıları da aktif bir şekilde şekillendirdiğini göstermesi açısından hakikat sosyolojisi alanına önemli katkılar sunmaktadır.
Gillespie'nin makalesinde vurguladığı en önemli noktalardan biri, algoritmaların görünmez ve tarafsız araçlar olarak algılanma eğilimidir. Ancak yazar, algoritmaların aslında son derece karmaşık, değer yüklü ve politik süreçlerin ürünü olduğunu öne sürmektedir. Örneğin, bir arama motorunun sonuçları sıralaması veya bir sosyal medya platformunun hangi içerikleri öne çıkaracağına karar vermesi, çeşitli değer yargılarını ve öncelikleri içeren karmaşık bir süreçtir. Bu süreçte, algoritmaları tasarlayan şirketlerin ticari çıkarları, kullanıcı davranışları, toplumsal normlar ve hatta yasal düzenlemeler gibi birçok faktör rol oynamaktadır. Gillespie, bu karmaşık sürecin sonucunda ortaya çıkan algoritmik sıralamaların ve filtrelemelerinin, kullanıcıların bilgiye erişimini ve dolayısıyla hakikat algısını doğrudan etkilediğini vurgulamaktadır. Bu bağlamda, algoritmaların hakikat üretimindeki rolü, sadece bilgiyi filtrelemek değil, aynı zamanda belirli bilgi türlerini öne çıkararak veya geri plana iterek toplumsal gerçekliğin inşasına aktif olarak katılmaktır.
Makalede ele alınan bir diğer önemli konu, algoritmaların "hesap verebilirliği" ve şeffaflığıdır. Gillespie, algoritmaların karmaşık yapısı ve genellikle ticari sır olarak korunması nedeniyle, bu sistemlerin nasıl çalıştığını tam olarak anlamanın zorluğuna dikkat çekmektedir. Bu durum, algoritmaların ürettiği sonuçları sorgulamayı ve eleştirmeyi zorlaştırmaktadır. Örneğin, bir arama motorunun neden belirli sonuçları üst sıralarda gösterdiğini veya bir sosyal medya platformunun neden bazı içerikleri daha fazla öne çıkardığını anlamak çoğu zaman mümkün olmamaktadır. Gillespie, bu durumun demokratik toplumlar için önemli bir sorun teşkil ettiğini, çünkü bilgiye erişimi ve dolayısıyla hakikat algısını şekillendiren bu güçlü araçların hesap verebilirliğinin sınırlı olduğunu vurgulamaktadır. Yazar, algoritmaların daha şeffaf hale getirilmesi ve toplumsal denetime açık olması gerektiğini savunurken, bunun teknik ve ticari zorluklarının da farkındadır. Bu bağlamda, algoritmaların hakikat üretimindeki rolünün daha iyi anlaşılması ve düzenlenmesi için interdisipliner bir yaklaşımın gerekliliğini vurgulamaktadır.
Gillespie'nin makalesinde öne çıkan bir diğer önemli nokta, algoritmaların kullanıcı davranışlarını nasıl şekillendirdiği ve bu süreçte hakikat algısının nasıl etkilendiğidir. Yazar, algoritmaların sadece pasif bir şekilde kullanıcı tercihlerini yansıtmadığını, aynı zamanda bu tercihleri aktif bir şekilde şekillendirdiğini öne sürmektedir. Örneğin, bir sosyal medya platformunun algoritması, kullanıcının daha önce etkileşimde bulunduğu içeriklere benzer içerikler göstererek, kullanıcının belirli bir bilgi ekosistemine hapsolmasına neden olabilmektedir. Bu durum, "filtre balonu" veya "eko odası" olarak adlandırılan fenomenlere yol açmakta ve kullanıcıların çeşitli görüşlere ve bilgilere erişimini sınırlandırabilmektedir. Gillespie, bu durumun hakikat algısı üzerindeki etkisinin oldukça önemli olduğunu vurgulamaktadır. Kullanıcılar, kendi görüşlerini destekleyen bilgilere daha fazla maruz kaldıkça, bu görüşlerin doğruluğuna olan inançları pekişmekte ve alternatif bakış açılarına karşı daha kapalı hale gelebilmektedirler. Bu süreç, toplumsal kutuplaşmayı artırabilmekte ve ortak bir hakikat zemininin oluşmasını zorlaştırabilmektedir.
Tarleton Gillespie'nin "The Relevance of Algorithms" adlı makalesi, algoritmaların hakikat üretimi üzerindeki etkisini kapsamlı bir şekilde ele alan önemli bir çalışmadır. Gillespie, algoritmaların sadece teknik araçlar olmadığını, aynı zamanda toplumsal gerçekliği şekillendiren güçlü aktörler olduğunu göstermektedir. Makalede, algoritmaların bilgiyi filtreleme, sıralama ve sunma biçimlerinin, neyin önemli ve doğru olduğuna dair algıları nasıl etkilediği detaylı bir şekilde incelenmektedir. Gillespie'nin çalışması, dijital çağda hakikat sosyolojisinin karşı karşıya olduğu yeni zorlukları ve fırsatları anlamak açısından son derece değerlidir. Bu makale, algoritmaların hakikat üretimindeki rolünün daha fazla araştırılması ve eleştirel bir şekilde değerlendirilmesi gerektiğini vurgulayarak, bu alanda yeni çalışmalar için önemli bir zemin hazırlamaktadır.
Yorumlar
Yorum Gönder