Ana içeriğe atla

ALGORİTMALARIN SOSYOLOJİK BOYUTLARI ÜZERİNE-2-

 


KÜLTÜREL AÇIDAN ALGORİTMALAR

Dominique Cardon'un "Culture numérique" (2019) eseri, algoritmik sistemlerin kültürel boyutuna odaklanır. Cardon'a göre, algoritmalar sadece matematiksel formüller değil, aynı zamanda kültürel kodların ve değerlerin taşıyıcılarıdır. Bu sistemler, belirli dünya görüşlerini ve yaşam tarzlarını normalleştirme ve yaygınlaştırma potansiyeline sahiptir. Örneğin, YouTube'un öneri algoritması, izleyicileri belirli içerik türlerine yönlendirirken aslında spesifik kültürel tercihleri ve dünya görüşlerini de teşvik eder. Popüler içerik üreticilerinin videolarını daha fazla öne çıkararak, belirli anlatı biçimlerini, estetik değerleri ve iletişim tarzlarını normalleştirir. Bu süreç, küresel ölçekte bir kültürel standardizasyona katkıda bulunur ve yerel kültürel ifade biçimlerini marjinalleştirme riski taşır.


Cardon'un analizi, algoritmaların kültürel hegemonyanın yeni bir formu olarak nasıl işlev gördüğünü ortaya koyar. Spotify gibi müzik platformlarının öneri algoritmaları, kullanıcıların müzik zevklerini şekillendirirken aynı zamanda küresel müzik endüstrisinin ekonomik ve kültürel dinamiklerini de yansıtır. Bu algoritmalar, ana akım popüler müziği öne çıkarma eğilimindedir ve bu süreçte alternatif müzik türlerini ve yerel müzik geleneklerini ikincil plana itebilir. Benzer şekilde, Netflix'in içerik öneri sistemi, belirli anlatı yapılarını ve tematik tercihleri normalleştirerek, küresel bir "izleme kültürü" oluşturur. Bu durum, yerel sinema endüstrilerini ve alternatif anlatı biçimlerini Hollywood tarzı prodüksiyonlara uyum sağlamaya zorlayabilir.


Algoritmaların kültürel etkisi, sosyal medya platformlarında özellikle belirgindir. Instagram ve TikTok gibi platformların algoritmaları, belirli estetik değerleri ve kendini ifade biçimlerini ödüllendirir. Örneğin, Instagram'ın görsel algoritması, belirli fotoğraf stillerini, renk paletlerini ve kompozisyon tekniklerini öne çıkarır. Bu durum, global bir "Instagram estetiği"nin ortaya çıkmasına ve yerel görsel kültürlerin homojenleşmesine yol açabilir. TikTok'un trend algoritması ise belirli dans hareketlerini, mizah kodlarını ve anlatı kalıplarını viral hale getirerek, küresel bir gençlik kültürünün oluşumuna katkıda bulunur. Bu süreçte, yerel gençlik kültürleri ve geleneksel ifade biçimleri dönüşüme uğrar veya marjinalleşir.


Algoritmik sistemlerin kültürel etkisi, gündelik yaşam pratiklerinin dönüşümünde de görülür. Yemek sipariş uygulamalarının algoritmaları, kullanıcıların yeme-içme alışkanlıklarını şekillendirirken belirli mutfak kültürlerini öne çıkarır. Fast-food zincirleri ve standardize edilmiş yemek kategorileri, algoritmaların tasarımı gereği daha görünür hale gelir ve bu durum yerel mutfak geleneklerinin zayıflamasına katkıda bulunabilir. Benzer şekilde, çevrimiçi alışveriş platformlarının öneri algoritmaları, belirli tüketim kalıplarını ve moda trendlerini normalleştirir. Bu algoritmalar, fast fashion markalarını ve küresel tüketim trendlerini öne çıkararak, yerel giyim kültürlerini ve geleneksel zanaat pratiklerini marjinalleştirebilir.


Bu kültürel hegemonyanın bir diğer boyutu da dil ve iletişim pratiklerinde görülür. Google'ın çeviri algoritması ve otomatik tamamlama özellikleri, belirli dilsel ifade biçimlerini standardize eder. İngilizce'nin dijital dünyada baskın dil olması, algoritmaların bu dile özgü dilbilimsel yapıları ve kültürel referansları diğer dillere taşımasına yol açar. Sosyal medya platformlarının metin analizi algoritmaları, belirli iletişim tarzlarını ve söylem kalıplarını ödüllendirirken, yerel dilsel ifade biçimlerini ve kültürel farklılıkları göz ardı edebilir. Bu süreç, küresel bir dijital iletişim kültürünün oluşmasına katkıda bulunurken, dilsel ve kültürel çeşitliliği tehdit edebilir.


ALGORITMALARIN POLITIK EKONOMISI


Tarleton Gillespie'nin "The Relevance of Algorithms" (2018) çalışması, algoritmaların politik ekonomisine dikkat çeker. Gillespie'ye göre, algoritmik sistemler, belirli ekonomik çıkarların ve güç ilişkilerinin ürünüdür. Bu sistemlerin tasarımı ve uygulanması, genellikle büyük teknoloji şirketlerinin ve kurumsal aktörlerin çıkarlarını yansıtır. Örneğin, Facebook'un haber akışı algoritması, kullanıcıların platform üzerinde daha fazla zaman geçirmesini sağlayacak şekilde tasarlanır. Bu tasarım, reklamverenlerin çıkarlarına hizmet ederken, kullanıcıların bilgi edinme ve sosyal etkileşim pratiklerini şirketin ticari hedefleri doğrultusunda şekillendirir. Platform, tartışmalı veya duygusal tepki uyandıran içerikleri öne çıkararak etkileşimi artırır ve bu sayede reklam gelirlerini maksimize eder.


Algoritmaların ekonomi politiği, veri toplama ve kullanım pratiklerinde de kendini gösterir. Büyük teknoloji şirketleri, kullanıcı verilerini toplamak ve işlemek için karmaşık algoritmik sistemler kullanır. Bu veriler, hedefli reklamcılık için kullanılırken, aynı zamanda kullanıcı davranışlarını tahmin etmek ve yönlendirmek için de kullanılır. Amazon'un alışveriş önerileri algoritması, kullanıcıların geçmiş alışveriş verilerini analiz ederek kişiselleştirilmiş öneriler sunar. Bu öneriler, kullanıcıların tüketim alışkanlıklarını şekillendirirken, aynı zamanda belirli ürünlerin ve markaların görünürlüğünü artırır. Büyük e-ticaret platformları, kendi markalarına ait ürünleri algoritmalarda öne çıkararak pazar hakimiyetlerini güçlendirir.


Gillespie'nin analizi, algoritmaların iş gücü piyasası üzerindeki etkilerine de ışık tutar. Gig ["Gig", İngilizce'de geçici iş veya kısa süreli proje anlamına gelir. Gig ekonomisi, dijital platformlar üzerinden geçici, kısa süreli ve esnek işlerin alınıp satıldığı yeni ekonomik modeli tanımlar] ekonomisi platformlarının (Uber, Deliveroo gibi) kullandığı algoritmalar, çalışanların performansını izler, değerlendirir ve ücretlendirme sistemlerini yönetir. Bu algoritmalar, şirketlerin işgücü maliyetlerini minimize etmek ve verimliliği maksimize etmek için tasarlanmıştır. Örneğin, Uber'in dinamik fiyatlandırma algoritması, sürücüleri yüksek talep olan bölgelere yönlendirirken, aynı zamanda çalışma saatlerini ve rotaları optimize eder. Bu sistem, sürücüleri sürekli çalışmaya teşvik ederken, iş güvencesi ve sosyal haklar gibi geleneksel çalışan haklarını göz ardı eder. Platform ekonomisinin bu algoritmik yönetim modeli, yeni bir dijital prekarya sınıfının oluşumuna katkıda bulunur.


Algoritmaların politik ekonomisi, medya ve içerik endüstrisinde de önemli rol oynar. YouTube ve Netflix gibi platformların içerik öneri algoritmaları, izlenme sürelerini ve reklam gelirlerini maksimize etmek üzere tasarlanmıştır. Bu algoritmalar, viral içerikleri ve popüler formatları öne çıkararak, içerik üreticilerini belirli tür içerikler üretmeye yönlendirir. YouTube'un demonetizasyon algoritması, hangi içeriklerin reklam gelirine uygun olduğunu belirlerken, aslında platform üzerindeki içerik üretimini şirketin ticari çıkarları doğrultusunda düzenler. Bu durum, bağımsız içerik üreticilerinin yaratıcı özgürlüğünü kısıtlarken, ana akım medya kuruluşlarının ve büyük üretim şirketlerinin hakimiyetini güçlendirir.


Politik ekonomik perspektif, algoritmaların gözetim kapitalizmi içindeki rolünü de vurgular. Büyük teknoloji şirketleri, kullanıcı verilerini toplamak ve analiz etmek için gelişmiş algoritmik sistemler kullanır. Bu veriler, sadece reklamcılık için değil, aynı zamanda kullanıcı davranışlarını tahmin etmek ve yönlendirmek için de kullanılır. Google'ın arama algoritması, kullanıcıların arama geçmişini ve davranışlarını analiz ederek kişiselleştirilmiş sonuçlar sunar. Bu kişiselleştirme, kullanıcıların bilgiye erişimini şirketin ticari çıkarları doğrultusunda şekillendirir. Benzer şekilde, sosyal medya platformlarının hedefleme algoritmaları, kullanıcıların kişisel verilerini kullanarak reklamverenlere detaylı hedefleme imkanları sunar. Bu gözetim ekonomisi, kullanıcıların mahremiyetini ve veri güvenliğini ikincil plana iterken, büyük teknoloji şirketlerinin pazar gücünü ve kontrolünü artırır.


ALGORİTMALAR VE GÜÇ İLİŞKİLERİ


David Beer'in "The Social Power of Algorithms" (2021) çalışması, algoritmik sistemlerin toplumsal güç ilişkilerini nasıl şekillendirdiğini derinlemesine analiz eder. Beer'e göre, algoritmalar artık sadece teknik araçlar değil, toplumsal kontrolün ve yönetişimin temel mekanizmalarından biri haline gelmiştir. Kredi skorlama sistemleri örneğin, bireylerin finansal davranışlarını sürekli olarak izler ve değerlendirir. Bu algoritmik değerlendirme sistemleri, kişilerin kredi alma, ev kiralama, hatta iş bulma olanaklarını doğrudan etkiler. Böylece algoritmalar, toplumsal fırsatlara erişimi düzenleyen bir "kapı bekçisi" rolü üstlenir. Bu sistemler, var olan sosyoekonomik eşitsizlikleri pekiştirirken, dezavantajlı grupların durumunu daha da kötüleştirebilir.


Algoritmik gözetim ve denetim pratikleri, özellikle kentsel mekânda yeni kontrol biçimleri yaratır. Akıllı şehir uygulamaları, CCTV kameraları ve yüz tanıma sistemleri, kamusal alanı sürekli gözetim altında tutar. Bu sistemler, "normal" ve "anormal" davranış kalıplarını tanımlayarak, belirli davranış biçimlerini normalleştirir ve diğerlerini marjinalleştirir. Örneğin, alışveriş merkezlerindeki algoritma destekli güvenlik sistemleri, "şüpheli" olarak tanımladıkları bireyleri tespit eder ve takip eder. Bu pratikler, ırksal profilleme ve ayrımcılık riskini artırırken, toplumsal kontrol mekanizmalarını daha da güçlendirir. Aynı zamanda, bu gözetim sistemleri, bireylerin davranışlarını öz-denetim yoluyla düzenlemelerine yol açar.


Beer'in analizi, algoritmaların iş yaşamındaki denetim pratiklerini de mercek altına alır. Modern işyerlerinde kullanılan performans takip algoritmaları, çalışanların her hareketini izler ve değerlendirir. Amazon depolarında kullanılan algoritmalarda olduğu gibi, bu sistemler çalışanların verimliliğini sürekli ölçer, molalarını düzenler ve iş akışını kontrol eder. Bu algoritmik denetim, geleneksel yönetici-çalışan ilişkisini dönüştürürken, çalışanlar üzerinde yeni bir baskı ve stres kaynağı oluşturur. Performans metriklerini karşılayamayan çalışanlar, sistem tarafından otomatik olarak cezalandırılabilir veya işten çıkarılabilir. Bu durum, iş yerinde insan faktörünü ve çalışan haklarını ikincil plana iter.


Algoritmik sistemlerin bir diğer önemli etkisi, eğitim alanında görülür. Öğrenci başarısını ölçen ve tahmin eden algoritmalar, eğitim kurumlarında giderek daha fazla kullanılmaktadır. Bu sistemler, öğrencilerin akademik performansını değerlendirirken, aynı zamanda gelecekteki başarı potansiyellerini de tahmin etmeye çalışır. Örneğin, üniversite kabul sistemlerinde kullanılan algoritmalar, öğrencilerin geçmiş akademik performansını, sosyoekonomik geçmişini ve diğer faktörleri analiz ederek kabul kararları verir. Bu pratik, var olan eğitim eşitsizliklerini pekiştirme riski taşır ve sosyal hareketliliği sınırlayabilir.


Sosyal medya platformlarındaki algoritmik sistemler, toplumsal kontrolün bir başka boyutunu oluşturur. Bu platformların içerik moderasyon algoritmaları, hangi içeriğin görünür olacağını, hangi seslerin duyulacağını belirler. Facebook ve Twitter gibi platformların algoritmaları, "uygunsuz" veya "zararlı" içeriği tespit ederken, aslında toplumsal normları ve kabul edilebilir davranış kalıplarını da tanımlar. Bu sistemler, ifade özgürlüğünü kısıtlama potansiyeli taşırken, aynı zamanda belirli politik görüşlerin ve sosyal hareketlerin görünürlüğünü de etkileyebilir. Özellikle kriz dönemlerinde, bu algoritmik kontrol mekanizmaları, toplumsal tartışmaları ve politik mobilizasyonu şekillendiren güçlü araçlar haline gelir.


Algoritmik sistemlerin sağlık alanındaki uygulamaları da yeni bir biyo-politik kontrol biçimi yaratır. Sağlık takip uygulamaları ve giyilebilir teknolojiler, bireylerin sağlık verilerini sürekli olarak toplar ve analiz eder. Bu veriler, sağlık sigortası şirketleri ve işverenler tarafından risk değerlendirmesi için kullanılabilir. COVID-19 pandemisi sırasında görüldüğü gibi, bu sistemler aynı zamanda toplum sağlığı yönetiminin ve nüfus kontrolünün araçları haline gelebilir. Temas takip uygulamaları ve aşı pasaportu sistemleri, bireylerin hareketlerini ve sosyal etkileşimlerini düzenleyen yeni kontrol mekanizmaları oluşturur. Bu durum, sağlık verilerinin mahremiyeti ve bireysel özgürlükler konusunda önemli etik sorular ortaya çıkarır.


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

ANTONY FLEW'İN YANILMIŞIM TANRI VARMIŞ KİTABININ ÖZETİ-1-

                Flew, bu kitabında çocukluğundan itibaren inanç  bakımından yaşadığı tecrübelere yer vererek kısaca ateizmden teizme geçişini anlatıyor. İçinde doğduğu ailenin  Hıristiyanlığa bağlı olduğunu,  babasının vaizlik yaptığını, ayin ve toplantılara katıldıklarını bununla birlikte kendisinin dini bir feyz ve zevke almadığını ifade ediyor. Kitapta ilk önce ateizmi savunan kendi yazdığı eserlere ve onların  temel görüşleriyle bunlara verilen cevaplara  yer veriyor. Yazar, kısaca okumaları ve çalışmalarının kendisini bilimsel olarak benimsediği (öne sürülen iddianın götürdüğü yere gitmek) ilkeyle tutarlı bir biçimde yaşadığı değişimi samimiyetle anlatıyor. Kitap ayrıca ateizm konusundaki temel yaklaşımlara ana hatları ile yer veriyor. Çocukluk ve gençlik yıllarındaki Hıristiyan temelli inançlardan ateizme evirilişinin ilk adımını kötülük probleminin oluşturduğunu söylüyor. O zamanlar ailes...

Şerif Mardin’in ‘Din ve İdeoloji’ Eseri Üzerine

     Din ve İdeoloji kitabı, çapı küçük fakat içerik olarak oldukça geniş ve derin olduğu rahatlıkla söylenebilir. Efradını cami ağyarını mani bir ifade ile alanında tam bir başvuru kaynağıdır.      Yazar, ilk önce ideoloji kavramını  iki ayrı kategoride ele alıyor: Sert ideoloji ve yumuşak ideoloji. “Sert” ideolojiyle, sistematik bir şekilde işlenmiş, temel teorik eserlere dayanan, seçkinlerin kültürüyle sınırlandırılmış, muhtevası kuvvetli bir yapı kastedilirken,  “yumuşak” ideoloji ile de, kitlelerin, çok daha şekilsiz inanç ve bilişsel (cognitive) sistemleri ifade ediliyor. Yazar, ideolojiyi ise kitle toplumunun belirmesiyle beraber önem kazanan inançlar ve idare edilen”lerin arasında yaygın, yönlü, fakat sınırlı, belirsiz fikir kümeleri olarak tanımlıyor. İdeolojiler, siyasi fikir tarihi açısından  uzun zaman, insanların aklını çelen kuraldışı etkenler olarak tanımlanmıştır. [1] Yazar, bilimsellik niteliğinin üç ana...

MEHMET EVKURAN’IN SÜNNİ PARADİGMAYI ANLAMAK ADLI ESERİNDEN

     (Mehmet Evkuran,Sünni Paradigmayı Anlamak, Ankara Okulu Yayınları,2015,3.Baskı) Evkuran, Sünni paradigmayı anlamak adlı çalışmasında Ehli sünnetin siyaset düşüncesinin yapısı ve sorunlarını konu edinmektedir. Bu yazıda daha çok kitaptan alıntılara yer verilecektir. Eser, son yüz elli iki yüz yıl içinde geri kalışımız bağlamında yapılan tartışmaların merkezinde yer alan Sünni düşünceyi konu edinmektedir. Daha önceki yapılan çalışmalarda geleneksel din anlayışı, geleneksel dini düşünce şeklinde eleştirilerin hedefinde olduysa da bu çalışmada zihniyet ve dünya görüşü oluşturucu yanıyla Sünni gelenek, Türkiye’de bir bütün olarak ilk defa derli toplu, eleştirel olarak bir çalışmaya konu edilmiştir. Yazara göre kendini bir hakikat ve dinin en doğru yorumu olarak temellendiren Ehl-i Sünnet söylemi, varlığını tehdit ettiğini düşündüğü yaklaşımlara karşı koyduğu gibi, onu bilimsel/ideolojik bir okumanın nesnesi/konusu yapan yaklaşımlara karşı da kendini savunmaktadır...