Günümüzde, dinin bireylerin ve toplumların yaşamındaki rolü üzerine yapılan tartışmalar giderek çeşitleniyor ve derinleşiyor. Dinin azalan etkisi, sekülerleşme teorileri ve inançsızlığın farklı biçimleri sıklıkla gündeme geliyor. Ancak, bu tartışmaların merkezinde çoğu zaman aktif bir inançsızlık veya dine karşıtlık yer alırken, giderek yaygınlaşan ve önemli bir olgu olan dini ilgisizlik kavramı yeterince incelenmiyor olabilir.
Dini İlgisizliğin Tanımı: Bir "Tabula Rasa" Durumu mu?
Dini ilgisizlik, en temelinde, dine karşı tam bir kayıtsızlık olarak tanımlanabilir. Bu durumu, din eleştirisiyle tanınan İngiliz sosyolog Steve Bruce, sekülerleşme tezinin mutlak son aşaması olarak görüyor ve "tabula rasa" yani boş bir levha metaforuyla açıklıyor. Bruce'a göre, bu noktada artık bilinçli bir din düşmanlığı bile söz konusu değildir; çünkü din düşmanı olmak için bile dine yeterince ilgi duymak gerekir. Dini ilgisizlik ise, yaygın bir kayıtsızlık halidir. Bruce'un bu tanımı, dini ilgisizliğin, dine karşı aktif bir tutum sergilemekten ziyade, onun varlığını veya yokluğunu umursamama, onunla ilgili herhangi bir düşünce veya duyguya sahip olmama durumu olduğunu açıkça ortaya koyuyor. Hatta Bruce, dinle hiç uğraşmak zorunda kalmayan bu kesime karşı neredeyse bir kıskançlık hissettiğini ifade ediyor.
Dini ilgisizliğe dini çevrelerden bakıldığında ise bazen daha olumlu bir değerlendirme yapılabiliyor. Zira "kayıtsız" olmak, en azından "karşı" olmaktan iyidir. Bazı inananlar, bu ilgisizlik durumunda dini bir uyanışın potansiyelini görüyor ve bu grubu "potansiyel olarak açık", "inanca hazır bekleyenler" olarak algılıyor. Özellikle dini açıdan tamamen "bakir" yetişen ve kiliseyle ne olumlu ne de olumsuz bir deneyimi olmayan bir neslin yetişmesi durumunda, yeni fırsatlar doğabileceği düşünülüyor. Doğru dini teklifler sunulduğunda, bu kayıtsızların inançlı hale gelebileceği umuluyor. Bu bakış açısı, dini ilgisizliği "henüz keşfedilmemiş bir kitle" olarak ele alıyor ve onları kendi dini alana çekme potansiyeli taşıdığını varsayıyor.
Ancak, dini ilgisizliğe yönelik üçüncü bir yaklaşım da bulunmaktadır ki bu noktada hem dindarlar hem de ateistler şaşırtıcı bir şekilde ortak bir noktada buluşuyorlar. İlgisizlik alanı sadece dinle sınırlı tutulmayıp, etik ve yaşam tarzı gibi diğer alanlara da genişletildiğinde, kültürel bir karamsarlıkla insanlığın günümüzde genel olarak kayıtsızlaştığı yönünde bir varsayım ortaya atılıyor. Özellikle 1980'lerde, "indifferentizm" (ilgisizlikçilik) olarak adlandırılan bir tutum, "sıkılmış, düşünmeyen, 'bilinçsiz' [...] nihilizm" olarak sert bir şekilde eleştiriliyordu. Benzer eleştiriler, hayatın anlamı ve değeri üzerine düşünmeye büyük önem veren ateist hümanistlerin temsilcilerinden de geliyordu. Johannes Quack'ın dikkat çekici gözlemine göre, Papa Benedict ve Giordano Bruno Vakfı bile toplumsal ilgisizlik korkusu konusunda oldukça hemfikirdi. Bu durum, ilgisizliğin dini sınırları aştığında, farklı ideolojilerin tekrar bir araya gelebileceğini gösteriyor.
Vatikan'ın bir belgesi de dini ilgisizliğe farklı bir boyut kazandırıyor. Bu belgeye göre, dördüncü bir grup daha bulunmaktadır: Tanrı sorusuna ne "evet" ne de "hayır" cevabı veren, hatta bu soruya katılmayı anlayamayan veya istemeyen dini ilgisizler. Bu grup, din, spiritüellik veya felsefe gibi konularda soru sorulduğunda, "Bu benim odak noktam değil, dolayısıyla spiritüel olduğumu sanmıyorum" gibi cevaplar verebilmektedir. Bu durum, dini ilgisizliğin sadece umursamazlık değil, aynı zamanda dini kavramlara ve tartışmalara yabancılık da içerebileceğini gösteriyor.
Din sosyolojisinde ise, bu grup için başlangıçta değerden bağımsız bir terim olan "dini ilgisizlik" kavramı yerleşmiştir. Alman Evanjelik Kilise Sosyolojisi ise bu kişileri "mezhepsizler" olarak adlandırmaktadır. Bazı durumlarda ise, Hristiyanlık sonrası bir fenomeni temsil ettikleri için "yeni paganlar" olarak da anılabiliyorlar. Ancak bu son iki terim de sorunludur; "mezhepsizler" terimi kilise merkezli bir bakış açısını yansıtırken, "yeni paganlar" terimi ise modern paganizm gibi farklı dini akımlarla karıştırılma potansiyeli taşımaktadır.
Özetle, dini ilgisizlik, dine karşı aktif bir düşmanlıktan ziyade, onunla hiçbir ilgisi olmayan, varlığını veya yokluğunu umursamayan, dini kavramlara ve tartışmalara yabancılaşmış bir durumu ifade etmektedir. Bu durum, hem sekülerleşme sürecinin bir sonucu olarak görülebilirken, hem de dini ve seküler çevreler tarafından farklı şekillerde yorumlanabilmektedir.
Dini İlgisizliğin Nedenleri: Sekülerleşme, Sosyal Değişim ve Bireyselleşme
Dini ilgisizliğin yaygınlaşmasının birden fazla nedeni bulunmaktadır. Bu nedenlerin başında sekülerleşme süreci gelmektedir. Sekülerleşme, dinin toplumsal ve bireysel hayattaki etkisinin azalması anlamına gelir. Modernleşme, bilimsel gelişmeler, artan refah düzeyi ve sosyal farklılaşma gibi faktörler, sekülerleşme sürecini hızlandıran önemli etkenler arasında sayılabilir. Sekülerleşmeyle birlikte, dinin otoritesi ve toplumsal normları belirleme gücü azalmakta, bireyler dini inanç ve pratiklere karşı daha mesafeli bir tutum sergileyebilmektedirler.
Özellikle Doğu Almanya örneği, dini ilgisizliğin kökenlerini anlamak açısından önemlidir. 1946'da nüfusun sadece küçük bir kısmı kendini mezhepsiz olarak tanımlarken, sadece iki nesil sonra, 1989'da bu oran üçte ikiyi aşmıştır. Bu radikal değişim, sadece politik ve sosyal sistemin çöküşüyle değil, aynı zamanda uzun yıllar boyunca süren dini uzaklaşma ve yabancılaşma ile de ilişkilidir. Marksist-Leninist ideolojinin çöküşünün ardından beklenen "anlam boşluğu" büyük ölçüde gerçekleşmemiş, Doğu Alman toplumu şaşırtıcı derecede istikrarlı ve krize dayanıklı bir şekilde dini ilgisizliğini sürdürmüştür. Bu durumun bir nedeni de, Doğu Almanya'da doğum, evlilik ve ölüm gibi önemli yaşam olaylarının seküler ritüellerle kutlanma kültürünün yaygınlaşması ve bu ritüellerin dini alternatiflere ihtiyaç bırakmamasıdır. Ayrıca, hastalık ve ölüm gibi "sınır durumları" bile dini bir dönüşe pek yol açmamaktadır.
Modern toplumların bir diğer önemli özelliği olan bireyselleşme, dini ilgisizliğin artmasında önemli bir rol oynamaktadır. Bireyselleşmeyle birlikte, dini kurumların ve geleneksel otoritenin bağlayıcılığı azalmakta, bireyler kendi inanç ve değer sistemlerini oluşturmakta daha özgür hale gelmektedirler. Bu durum, geleneksel dini kimliklerin zayıflamasına ve dini pratiklere katılımın azalmasına yol açabilmektedir. Bireyler, kendi anlam arayışlarında dini kurumlara bağımlı olmak yerine, farklı spiritüel veya seküler kaynaklara yönelebilmektedirler.
Ayrıca, dini sosyalleşmenin azalması ve kuşaklar arası dini aktarımın zayıflaması da dini ilgisizliğin önemli nedenleri arasındadır. Özellikle Batı Almanya'da, dini olarak yetiştirildiğini düşünenlerin oranı genç nesiller arasında giderek azalmaktadır. Bu durum, gençlerin dini inanç ve pratiklerle daha az temas kurmasına ve dolayısıyla dini ilgisizliğin yaygınlaşmasına katkıda bulunmaktadır. Doğu Almanya'da ise genç Protestanlar arasında dini sosyalleşme oranı daha istikrarlı görünse de, bu oran Batı'daki yaşlı nesillere göre hala düşüktür.
Modern toplumdaki çeşitli seçeneklerin ve anlam arayışlarının artması, dini ilgisizliğin bir başka nedeni olarak görülebilir. Bireyler, sadece dini değil, aynı zamanda quasi-dini, spiritüel veya "dünyevi" inanç biçimleri arasında da seçim yapma imkanına sahiptirler. Futbol fanatizmi veya hedonistik kendini gerçekleştirme gibi seküler ilgi alanları bile bazıları tarafından modern din biçimleri olarak algılanabilmektedir. Bu durum, dini kurumların ve geleneksel inanç sistemlerinin rekabet gücünü azaltmakta ve dini ilgisizliğin yaygınlaşmasına zemin hazırlamaktadır.
Dini İlgisizliğin Ateizm ve Deizm ile Farkları: Yok Saymak mı, Reddetmek mi?
Dini ilgisizlik, ateizm ve deizm gibi diğer inançsızlık biçimlerinden temelinde farklılaşmaktadır. Ateizm, Tanrı'nın veya tanrıların varlığını reddeder. Bu, aktif bir inançsızlık pozisyonudur ve genellikle dini argümanlara karşı eleştirel bir duruş sergilemeyi içerir. Steve Bruce'un da belirttiği gibi, din düşmanı olmak bile dine bir ilgi duymayı gerektirirken, ateizm de en azından dinin varlığını ve iddialarını ciddiye almayı gerektirir.
Deizm ise, Tanrı'nın evreni yarattığına inanmakla birlikte, daha sonra evrene müdahale etmediğini veya dini kurumlar ve kutsal kitaplar aracılığıyla insanlarla iletişim kurmadığını savunan bir görüştür. Deistler genellikle doğal yasaları ve aklı dini bilginin temel kaynağı olarak görürler. Deizm, Tanrı'nın varlığını kabul etmekle birlikte, geleneksel dinlerin birçok dogmasını ve pratiğini reddeder.
Dini ilgisizlik ise, ne ateizmdeki gibi aktif bir reddediş ne de deizmdeki gibi belirli bir inanç veya felsefi pozisyon benimseme durumudur. Dini ilgisizlikte, dinin varlığı veya yokluğu birey için önemli bir mesele değildir. İlgisizler, Tanrı'nın varlığı veya yokluğu gibi metafiziksel sorularla ilgilenmezler, dini tartışmalara katılmazlar ve dini kurumlarla herhangi bir bağ kurma ihtiyacı hissetmezler. Onlar için din, hayatlarının merkezinde yer almayan, hatta çoğu zaman farkında bile olmadıkları bir olgudur. Doğu Almanya örneğinde görüldüğü gibi, dini ilgisizlik, inancın reddedilmesinden ziyade, inancın tamamen bir rol oynamaması, gündeme bile gelmemesi durumudur.
Dolayısıyla, ateizm dine karşı aktif bir muhalefeti, deizm dinin belirli yönlerine yönelik eleştirel bir mesafeyi ifade ederken, dini ilgisizlik dine karşı tam bir kayıtsızlığı ve umursamazlığı temsil etmektedir. Bruce'un dini ilgisizliği sekülerleşmenin en uç noktası olarak görmesi de bu nedenledir; çünkü bu durumda artık dinle ilgili herhangi bir mücadele veya tartışma söz konusu değildir, din sadece görmezden gelinmektedir.
Gelecek Öngörüleri: Dini İlgisizlik Artmaya Devam mı Edecek?
Mevcut veriler ve eğilimler, dini ilgisizliğin gelecekte de önemli bir toplumsal olgu olmaya devam edeceğini ve hatta yaygınlaşabileceğini göstermektedir. Özellikle genç nesiller arasındaki dini bağlılığın azalması ve dini sosyalleşmenin zayıflaması, bu eğilimin devam edeceğine işaret etmektedir. Beşinci EKD Kilise Üyeliği Araştırması'nın sonuçları, kilise üyeliğindeki düşüşün sadece demografik değişimlerden değil, aynı zamanda insanların kiliseye sırt çevirmesinden veya hiç yönelmemesinden kaynaklandığını ortaya koymaktadır. Azalan kilise bağlılığı ise, kiliseye ve Hristiyan inancına, hatta genel olarak dine karşı artan bir ilgisizliğe doğru bir gidişatı işaret etmektedir.
Doğu Almanya'da dini ilgisizliğin zaten norm haline gelmiş olması, bu durumun Batı toplumları için de bir öngörü olabileceğini düşündürmektedir. Seküler kutlama kültürünün yerleşmesi ve dini alternatiflere olan ihtiyacın azalması, dini kurumların toplumsal hayattaki rolünü daha da zayıflatabilir.
Ancak, dini ilgisizliğin geleceğiyle ilgili bazı belirsizlikler ve farklı yorumlar da bulunmaktadır. Bazı dini çevreler, dini ilgisizliği potansiyel bir fırsat olarak görmekte ve bu kayıtsız kitlenin doğru yaklaşımlarla yeniden inanca kazanılabileceğini ummaktadır. Öte yandan, dini ilgisizliğin, aktif bir karşıtlıktan daha zorlu bir meydan okuma olduğu da belirtilmektedir. İlgisizlerin dini konulara karşı öfke veya reddediş göstermemeleri, misyonerlik çabalarının önünde bir engel teşkil etmeyebilir; ancak bu durumun yeni üyeliklere dönüşmesi de pek olası görünmemektedir, zira mezhepsizlik giderek normallaşmaktadır.
Mevcut eğilimler dini ilgisizliğin artmaya devam edeceğini göstermekle birlikte, bu durumun dini kurumlar ve inanç sistemleri üzerindeki etkileri ve gelecekteki toplumsal dinamikler üzerindeki rolü hala belirsizliğini korumaktadır. Dini ilgisizliğin nedenlerini, farklı inançsızlık biçimleriyle arasındaki farkları anlamak ve geleceğe dair öngörülerde bulunmak, din sosyolojisi ve ilgili disiplinler için önemli bir araştırma alanı olmaya devam edecektir. Bu blog yazımızda sunduğumuz kaynak temelli analiz, bu önemli konuya dair bir başlangıç noktası oluşturmayı amaçlamaktadır.
Türkiye’de Müslümanlar Arasında Dine İlgisizlik
Son yıllarda Türkiye’de özellikle genç kuşaklar arasında dine karşı ilginin azalması, sosyolojik ve teolojik çevrelerde giderek daha fazla dikkat çeken bir konu haline gelmiştir. Bu durum, klasik sekülerleşme kalıplarının ötesine geçerek, daha çok dini ilgisizlik biçiminde kendini göstermektedir. Artık yalnızca dinden kopuş ya da ateist/deist inançlara yöneliş değil, dinî meseleleri tamamen gündem dışı bırakma, dinî tartışmalara ilgisiz kalma gibi davranışlar yaygınlaşmaktadır.
Türkiye’de dine ilgisizliğin yükselişinde birden fazla faktör rol oynamaktadır. Bunların başında, dini kurumlara olan güven kaybı, dinî söylemlerin siyasallaşması ve dini temsil iddiasındaki figürlerin yaşam tarzı ile söylemleri arasındaki çelişkiler gelmektedir. Bu çelişkiler, özellikle genç kuşaklarda "din buysa ben yokum" türü bir tepkiyle karşılık bulmakta, bireyleri aktif eleştiriden çok pasif kayıtsızlığa yönlendirmektedir.
KONDA’nın 2018 ve 2022 yıllarına ait toplumsal değerler araştırmaları, gençler arasında kendini "dindar" ya da "inançlı" olarak tanımlayanların oranında düşüş olduğunu, buna karşılık "inançsız değilim ama ilgilenmiyorum" diyenlerin oranında ciddi bir artış yaşandığını ortaya koymaktadır. Bu veriler, Türkiye’de dinî ilgisizliğin sessizce yayıldığını ve yeni nesil arasında daha görünür hale geldiğini göstermektedir.
Dini ilgisizlik, Türkiye’de özellikle üniversite öğrencileri, kentli gençler ve orta sınıf bireyler arasında yaygındır. Bu gruplar, dinin toplumsal hayattaki rolüne dair daha eleştirel bakışlar geliştirmekte ve dini meseleleri kimliklerinin merkezi bir parçası olarak görmemektedir. Bireyselleşmenin etkisiyle, kişiler kendi ahlaki ve varoluşsal sistemlerini kurma eğilimindedir. Bu da onları, geleneksel dini yapılardan bağımsız bir ruhsal ve düşünsel evrene taşımaktadır.
Bir diğer önemli boyut da dijitalleşme ve sosyal medyanın etkisidir. Gençler artık dini bilgiyi camide ya da aile ortamında değil, YouTube, TikTok, Reddit ve Instagram gibi dijital platformlarda karşılaştıkları içeriklerle tanımaktadır. Ancak bu içeriklerin çoğu zaman popülist, yüzeysel veya ideolojik biçimlerde sunulması, dinle ilk teması negatif kılabilmekte ve bireyleri pasif bir geri çekilişe yöneltebilmektedir. Bu noktada “dijital dindarlık” kadar “dijital ilgisizlik” de yeni bir araştırma alanı olarak öne çıkmaktadır.
Almanya ve Kuzey Avrupa ülkelerinde olduğu gibi, Türkiye’de de dine ilgisizlik artık inançsızlıkla değil, başka şeylere öncelik verme durumu ile açıklanmaktadır. Gençler için kariyer, kişisel gelişim, duygusal tatmin, toplumsal adalet gibi konular daha merkezi hale gelirken, din bu gündemin dışında kalmaktadır. Bu durum, Steve Bruce’un "artık dinin yokluğunun bile hissedilmediği" tespitini Türkiye bağlamında da geçerli kılmaktadır.
Ancak, Türkiye’ye özgü bazı dinamikler bu ilgisizliği tamamen kalıcı kılmayabilir. Toplumda dinî duyguların hala yüksek olduğu, geleneksel yapıların ve törenlerin sürdüğü bir bağlamda, ilgisizlik her zaman sabit bir tutum olmaktan ziyade geçici bir mesafe olabilir. Nitekim bazı araştırmalarda, kriz anlarında (deprem, pandemi, savaş vb.) bireylerin tekrar dini referanslara yönelme eğiliminde oldukları gözlemlenmiştir.
Sonuç olarak, Türkiye’de dini ilgisizlik, ne tam bir inançsızlık ne de açık bir reddiye şeklindedir. Daha çok sessiz bir uzaklaşma, gündem dışı bırakma, ilgisizleşme şeklinde gelişmektedir. Bu olgu, klasik sekülerleşme teorilerinin ötesinde, dijital çağın bireyci ve seçeneklerle dolu dünyasında dine yeni bir mesafelenme biçimi olarak değerlendirilebilir. Bu nedenle, dini ilgisizlik artık yalnızca Batı toplumlarına özgü bir sekülerleşme belirtisi değil; Müslüman toplumların dönüşümünde de dikkate alınması gereken temel bir gerçekliktir.
SONUÇ
Dini ilgisizlik, yüzeyde sessiz ve tepkisiz bir tutum gibi görünse de, derinlemesine bakıldığında hem bireysel hem de toplumsal dönüşümlerin yansıması olarak karşımıza çıkar. İnançsızlıktan farklı olarak, bu olguda ne bir ret ne de bir isyan vardır. Tam aksine, dinin gündem dışı kalması söz konusudur. Modern birey, artık dinle hesaplaşma ihtiyacı duymadan yaşamını sürdürebilmekte, anlam arayışını farklı mecralara yöneltebilmektedir.
Bu durumun ortaya çıkmasında sekülerleşme, bireyselleşme, dijitalleşme ve geleneksel dini yapıların değişen toplumsal meşruiyeti gibi çok katmanlı nedenler etkilidir. Artık din, bireyin yaşamında yönlendirici bir güç olmaktan ziyade, zaman zaman danışılan veya tamamen göz ardı edilen bir unsur haline gelmiştir. Bu bağlamda dini ilgisizlik, sadece dini kaybediş değil; aynı zamanda yeni anlam haritalarının kurulma sürecidir.
Özellikle Türkiye örneği, bu dönüşümün yalnızca Batı’ya özgü olmadığını, İslam toplumlarının da kendi dinamikleri içinde benzer kırılma noktaları yaşadığını göstermektedir. Genç kuşakların dine karşı geliştirdiği mesafe, çoğu zaman bir reddediş değil; dini temsil biçimlerine ve kurumlara yönelik bir güven krizidir. Bu kriz, çoğu zaman alternatif bir inanç sistemine yönelmeden, bir “ilgisizlik hali” olarak şekillenmektedir.
Bununla birlikte, dini ilgisizliği geçici bir dalga mı, yoksa kalıcı bir paradigma değişimi mi olarak değerlendireceğimiz sorusu hâlâ açıkta durmaktadır. Çünkü bu kayıtsızlık, kimi zaman krize giren bir ruhun yeniden maneviyata yönelmesiyle sonuçlanabilmekte; kimi zamansa daha kalıcı bir kültürel kopuşun parçası olabilmektedir.
Sonuç olarak, dini ilgisizlik sadece dinin değil, modern insanın değişen anlam dünyasının da bir göstergesidir. Ne bir dogmanın ne de bir karşı çıkışın içinde konumlanan bu tavır, sosyolojik olarak yeni bir "ara bölge" yaratmaktadır. Bu bölge, din sosyolojisinin gelecekte daha derinlemesine incelemesi gereken bir alan olarak dikkat çekmektedir. Dinin varlığı ya da yokluğu kadar, “yokmuş gibi yaşanması” da artık araştırılması gereken yeni bir gerçekliktir.
KAYNAKÇA
Baier, Tilman. "Von doppelter Neugier geleitet. Die Nordkirchen-Arbeitsstelle 'Kirche im Dialog' zieht nach fünf Jahren Bilanz." Mecklenburgische und Pommersche Kirchenzeitung, 37/2016.
Berger, Peter L. "An die Stelle von Gewißheiten sind Meinungen getreten. Der Taumel der Befreiung und das wachsende Unbehagen darüber." Frankfurter Allgemeine Zeitung, 7 Mayıs 1998, Nr. 105.
Bruce, Steve. God is Dead: Secularization in the West. Malden, MA: Blackwell Publishing, 2008.
Deutscher Bundestag (Hg.). Materialien der Enquete-Kommission „Aufarbeitung von Geschichte und Folgen der SED-Diktatur in Deutschland“ (12. Wahlperiode). Frankfurt/M., 1995.
Durmuş, Zülfikar. "Gençlerde Dindarlık ve Dindışılaşma Eğilimleri." Hitit Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 2017.
Evangelische Kirche in Deutschland. Engagement und Indifferenz: Kirchenmitgliedschaft als soziale Praxis. V. EKD-Erhebung über Kirchenmitgliedschaft. Hannover, 2014.
Evangelische Kirche in Deutschland. Zahlen und Fakten zum kirchlichen Leben 2016. Erişim: https://www.ekd.de/ekd_de/ds_doc/zahlen_und_fakten_2016.pdf
Forschungsgruppe Weltanschauungen in Deutschland. Erişim: http://fowid.de
Halík, Tomáš. Geduld mit Gott. Die Geschichte von Zachäus heute. Freiburg i. Br.: Herder, 2011.
Joas, Hans. Die Macht des Heiligen: Eine Alternative zur Geschichte von der Entzauberung. Berlin: Suhrkamp Verlag, 2017.
Klima, J. "Urukagina, der große Reformer in der mesopotamischen Frühgeschichte." Das Altertum, 3 (1957): 67–78.
KONDA Araştırma ve Danışmanlık. Toplumsal Değerler Araştırmaları Raporları. 2018, 2022.
Köse, Ali. "Sekülerleşme ve Dinsizlik Üzerine Sosyolojik Bir Değerlendirme." İstanbul Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 2006.
Lee, Lois. Recognizing the Non-Religious: Reimagining the Secular. Oxford University Press, 2015.
Pollack, Detlef. Säkularisierung – ein moderner Mythos? Tübingen: Mohr Siebeck, 2003.
Pollack, Detlef & Rosta, Gergely. Religion in der Moderne: Ein internationaler Vergleich. Frankfurt: Campus Verlag, 2017.
Schlette, Heinz Robert. "Vom religiösen Indifferentismus zum Agnostizismus." Concilium, 19/5 (1983): 370–377.
Taşpınar, İsmail. "Modernleşme ve Dindışılaşma Süreci: Türkiye Örneği." Diyanet İlmi Dergi, 2015.
Tiefensee, Eberhard. "Die Gottesfrage in einem religiös indifferenten Umfeld." İçinde: Die Rezeption des Zweiten Vatikanischen Konzils, ed. K. Glombik, B. Kranemann, s. 157–170. Opole: Colloquia Theologica 14, 2011.
Woodhead, Linda. "The Rise of 'No Religion' in Britain: The Emergence of a New Cultural Majority." Journal of the British Academy, 2016.
Zuckerman, Phil. Society Without God: What the Least Religious Nations Can Tell Us About Contentment. New York: NYU Press, 2008.
Yorumlar
Yorum Gönder