Modern İnsanın En Büyük Bilmecesi: Özgürlükten Kaçış
Erich Fromm'un "Özgürlükten Kaçış" eseri, günümüz insanının karşılaştığı derin bir çelişkiyi gözler önüne seriyor: Geleneksel bağlarından kurtularak daha özgür hale gelen insanlık, neden bu özgürlüğün getirdiği yükten kaçma eğiliminde? Fromm, bu soruya modern insanın kişilik yapısını bütüncül bir şekilde ele alarak yanıt arıyor. Toplumsal süreçlerin temelinde birey yer aldığı için, bireyin korkularını, arzularını ve düşüncelerini anlamak, toplumsal dinamikleri kavramak adına büyük önem taşıyor.
Özgürlüğün İki Yüzü: Kurtuluş ve Yalıtılmışlık
Fromm'a göre özgürlük, modern insan için iki anlam taşıyor. Birincisi, geleneksel otorite ve toplumsal yapıların kısıtlayıcı bağlarından kurtulmak. Orta Çağ'da birey, feodal sistem, loncalar ve Kilise gibi köklü yapılar içinde belirli bir yere sahipti. Bu yapılar ona güvenlik veriyor ve bir bütünün parçası olduğunu hissettiriyordu. Ancak bu bağlar aynı zamanda bireyi sınırlıyordu.
Kapitalizmin yükselişi ve modern çağın başlamasıyla birlikte bu geleneksel bağlar çözülmeye başladı. Feodal sınıf ayrılıkları önemini yitirdi, loncalar farklılaştı ve zengin ile yoksul arasındaki uçurum arttı. Birey, eski yaşamının güven veren kısıtlamalarından kurtuldu, bağımsızlaştı ve rasyonel hale geldi. Fromm buna "olumsuz özgürlük" veya "bir şeyden özgür olma" adını veriyor. Tıpkı Adem ve Havva'nın Cennet'ten kovulması gibi, insan da doğadan ve ilk birlik durumundan ayrılarak birey olma yolunda ilk adımı attı.
Ancak bu özgürleşme süreci, aynı zamanda bireyi yalnız ve yalıtılmış bıraktı. Soyutlanma ve yalnızlık hissi dayanılmaz bir hal aldı. Fromm, bireyleşme süreci ilerledikçe, başlangıçtaki başkalarıyla bir olma durumunun yitirildiğini ve çocuğun (ve dolayısıyla gelişen insanın) giderek daha kopuk hale geldiğini belirtir. Eğer bu ayrılma, benliğin gelişimiyle eşleşmezse, dayanılmaz bir soyutlanmışlık ve güçsüzlük duygusu ortaya çıkar. Bu yeni kazanılan bağımsızlık, kaygı ve güçsüzlükle dolu bir yalnızlığa yol açar ve özgürlük bu noktada bir lanet gibi algılanabilir.
Özgürlüğün Yükünden Kaçış: Mekanizmalar
Soyutlanmanın ve güçsüzlüğün dayanılmaz doğası, insanı bu durumdan kaçmaya iter. Bu kaçış, ya yeni bağımlılıklara ve boyun eğmelere sığınmak ya da olumlu özgürlüğün tam anlamıyla gerçekleşmesi yönünde ilerlemek şeklinde olabilir. Fromm, bu kaçışın ardındaki psikolojik mekanizmaları inceler. Bunlar bilinçdışı güçlerdir ve rasyonelleştirmeler veya kişilik özellikleri şeklinde kendini gösterirler. Başlıca kaçış mekanizmaları şunlardır:
Sadizm ve Mazoşizm: Bu mekanizmalar, bireyin kendi başına ayakta kalma yeteneğinden yoksun olmasının bir ifadesidir, yani güçlülükten değil, zayıflıktan kaynaklanır. Mazoşist eğilimler, aşağılık, güçsüzlük ve bireysel önemsizlik duyguları şeklinde ortaya çıkar. Bu kişiler bilinçli olarak şikayet etseler de, bilinçsizce kendilerini küçültme ve zayıflatma eğilimindedirler. Kendi dışlarındaki güçlere büyük ölçüde bağımlıdırlar ve "Ben isterim" veya "Ben varım" duygusunu yaşama yetisinden yoksundurlar. Mazoşist istekler, dayanılmaz yalnızlık ve kuşkuyla dolu bireysel benlikten kurtulma isteğinden kaynaklanır. Bireysel benliğin yok edilmesi girişimi, kişinin kendisi dışında ve daha güçlü bir bütünün parçası haline gelmesi, onun içinde erimesi girişimidir. Bu güç, bir kişi, kurum, Tanrı, ulus veya içsel bir zorlanım olabilir. Sadist eğilimler ise, bir başka kişi üzerinde eksiksiz bir egemenlik kurma dürtüsünden kaynaklanır. Fromm, gücün iki anlamı olduğunu belirtir: bir başkası üzerinde egemenlik kurma yetisi ("power over") ve bir şey yapabilme gücü ("power to"). Sadist dürtü, "yapabilirlik" anlamındaki gerçek güçsüzlükten kaynaklanır; bir birey kendi potansiyelini gerçekleştirme yetisine sahip olduğu ölçüde, egemenlik kurma gereksinimi duymaz. Sadizm ve mazoşizm, zıt gibi görünse de, genellikle iç içe geçmişlerdir ve her ikisi de, yalıtılmış bireysel benliğin tek başına var olamamasından kaynaklanır.
Yıkıcılık: Bu eğilim, yalıtılmışlık, güçsüzlük duygusu ve yaşamın engellenmesinden doğar. Birey, kendisiyle kıyaslamak durumunda olduğu nesneleri ortadan kaldırmayı amaçlar. Kaygı ve yaşamsal çıkarlara yönelik her tehdit yıkıcı eğilimleri tetikleyebilir. Bu, Fromm'un "tepkisel" düşmanlıktan ayırdığı, bir kişide sürekli bulunan ve dışavurulma fırsatı kollayan bir eğilimdir. Nesne bulamazsa, kişinin kendi benliği nesne haline gelebilir, bu da bedensel hastalık veya intihar girişimlerine yol açabilir.
Otomat Uyum (Sahte Benlik): Bu mekanizma, bireyin kendi bireyselliğinden vazgeçerek, toplumsal kalıpların ve anonim güçler sunduğu kişiliği benimsemesidir. Açıkça ortada olan güçler (Kilise, Devlet) yerine, sağduyu, bilim, ruh sağlığı, normallik ve kamuoyu kılıklarında karşımıza çıkan "adsız" güç hüküm sürer. Bu adsız güç çok daha etkilidir, çünkü birey, etkilendiğini, hatta bir buyruğun var olduğunu fark etmez. Otomat uyum, düşünme, hissetme ve isteme eylemlerinin "sahte" nitelik kazanmasıyla belirginleşir.
Sahte Düşünme: Bireyin kendi özgün düşüncesi olmayan, dışarıdan (eğitim, medya, kamuoyu) verilmiş düşünceleri kendi düşüncesiymiş gibi benimsemesidir. Modern kültür, "olguların bilinmesine" aşırı vurgu yaparak veya sorunları "karmaşık" göstererek eleştirel ve özgün düşünmeyi köstekler. Medya, farklı olayları yan yana getirerek (bir bombardıman haberi ve bir reklam gibi) olaylara karşı duyarlılığımızı ve eleştirel yargılarımızı köreltir.
Sahte Hissetme: Benzer şekilde, duyguların da dış etkenler tarafından biçimlendirilmesi ve kişinin gerçek duygularını bastırmasıdır. Toplumumuzda genel bir coşkuları engelleme havası vardır. Duygusuz yaşamak bir ideal haline gelmiştir. Ölüm gibi temel gerçeklikler bile inkar edilir, bu da ölüm korkusunu bilinçdışı bir şekilde sürdürmemize neden olur. Bastırılan duygular, tam olarak yok olmaz, ancak kişiliğin bütünlüğünü zayıflatır ve yapay duyguların ortaya çıkmasına neden olur.
Sahte İsteme: Belki de kabul etmesi en zor olanıdır. Fromm, çağdaş insanın ne istediğini bildiği yanılsaması içinde bulunduğunu, aslındaysa kendisinden istemesi beklenilen şeyi istediğini savunur. Kararlarımızın çoğu, dışarıdan önerilmiş kararlardır; uyum sağlama zorunluluğu, soyutlanma korkusu veya tehditler tarafından yönlendiriliriz, ancak kararı verenin kendimiz olduğuna kendimizi ikna ederiz. Okula gitmek, evlenmek, başarıya ulaşmak gibi pek çok "istek" aslında toplumsal beklentilere uymaktan ibaret olabilir. Gerçekten ne istediğini bilmek, Fromm'a göre her insanoğlunun çözmek durumunda bulunduğu en zor sorunlardan biridir.
Sahte düşünme, hissetme ve isteme eylemleri, giderek özgün benliğin yerini yapay benliğe bırakmasına yol açar. Özgün benlik, zihinsel etkinlikleri başlatan, oluşturan benliktir. Yapay benlik ise, kişinin başkalarının beklentilerine uymakla edindiği, aslında kendi etkinliğinin sonucu olmayan bir maskedir. Bu sahte benliği edinme süreci, kimlik yitimine yol açar ve bireyi yoğun bir güvensizlik içinde bırakır. Kişi, ancak başkalarının beklentilerine uygun yaşadığında kendinden emin olabilir; aksi halde onaylanmama, soyutlanma ve hatta akıl sağlığını yitirme tehlikesiyle karşılaşır.
Gerçek Benliğin Gerçekleşmesi
Peki, bu kaçış döngüsünden bir çıkış yolu var mıdır? Fromm'a göre evet. Kaçışın alternatifi, insanoğlunun tekliği ve bireyselliği temeline dayalı olumlu özgürlüğün tam anlamıyla gerçekleşmesidir. Olumlu özgürlük, "bir şeyden özgür olma" (olumsuz özgürlük) anlamındaki yalıtılmışlıktan kaçmak için yeni bir bağlılığa yol açan kısır döngünün dışındadır. Olumlu özgürlük, kişiliğin spontane etkinliğiyle, yani zihinsel, coşkusal ve duyusal gizil güçlerin etkin bir şekilde dile getirilmesiyle başarılır. Bu gizil güçler herkeste bulunur, ancak dile getirildikleri ölçüde gerçek güçler haline gelirler. Spontane etkinlik, Fromm'a göre ruhbilimin en zor sorunlarından biridir. Sanatçıların yaratıcılığı veya küçük çocuklardaki çekicilik, bu spontaneliğin örnekleridir. Spontane edimlerde bulunma yetisinden ve içten gelen duygu ve düşünceleri dile getirme yetisinden yoksun olmak, sahte benliği sunmaya yol açar ve aşağılık duygusuyla zayıflığın kaynağını oluşturur. Bizi en çok utandıracak şey, kendimiz olmamaktır.
Olumlu özgürlük, ayrıca bu eşsiz bireysel benlikten daha büyük bir gücün bulunmamasını, insanın kendi yaşamının merkezi ve amacı olmasını gerektirir. Bireyselliğin gelişmesi ve gerçekleştirilmesi, Fromm'a göre, daha onur verici sayılan başka amaçlara tabi olamayacak bir amaçtır. Bu bir bencillik önerisi değildir; Fromm, yürekten doğan gerçek ideallerle kurgusal idealler arasındaki temel ayrımı vurgular. Gerçek idealler, bireyin gelişmesi ve mutluluğu için istenebilecek, henüz elde edilmemiş şeylere yönelik arzuyu dile getirir.
İnsan Doğası ve Toplumsal Dinamik
Fromm'un analizi, insan doğasına dair belirli bir anlayışa dayanır. İnsan doğası ne biyolojik olarak önceden saptanmış itkilerin toplamıdır, ne de kendisini her koşula uyarlayan kültürel kalıpların "ölü bir gölgesi"dir. İnsan doğası, tarihsel evrimin bir ürünüdür, ancak aynı zamanda belirli işleyişleri ve yasaları içinde barındırır. Biyolojik olarak koşullanmış dürtülerin doyurulması ve soyutlanmayla törel yalnızlıktan sakınma gibi belirlenmiş ihtiyaçlar vardır. Fromm, adalet ve hakikat arayışının da insan doğasında var olan bir eğilim olduğunu varsayabileceğimizi belirtir. Bu eğilim, özellikle güçsüzlük durumlarından kaynaklanır ve bireyin gizil gücünün bir parçasıdır. İnsan doğası, toplumsal süreçte etkin bir etmendir. İnsanı, toplumsal koşulların yönlendirdiği bir kukla olarak gören "toplumbilimsel görececilik" yanlışına düşmemeliyiz. İnsanın özgürlük ve mutluluk gibi vazgeçilmez hakları, doğuştan var olan insansal nitelikler temeli üzerine kurulmuştur.
Özgürlük Yolunda
Erich Fromm, "Özgürlükten Kaçış"ta, modern insanın geleneksel bağlardan kurtularak bir "birey" haline geldiğini, ancak bunun bedelinin soyutlanma, güçsüzlük, kaygı ve kendisinden ve başkalarından yabancılaşma olduğunu gösterir. Bu dayanılmaz durumdan kaçmak için birey, bilinçsizce yeni bağımlılıklara, yıkıcılığa veya otomat uyuma sığınır. Ancak bu kaçışlar yalnızca geçici rahatlama sağlar ve gerçek sorunları çözmez.
Gerçek çözüm, olumlu özgürlüğün, yani bireysel benliğin tam olarak gerçekleştirilmesinin ve spontane etkinliğin yoludur. Bu, kişinin kendi zihinsel, coşkusal ve duyusal potansiyelini tam olarak kullanması, düşünce, duygu ve isteme eylemlerinin gerçekten kendisine ait olması anlamına gelir. Bu, sahte benliği ve kimlik yitimini aşarak gerçek benliğin güçlenmesini sağlar. Fromm'un bu analizi, bir tanı niteliği taşısa da, gidişatımızı etkiler. Totaliter güçlere karşı zafer kazanmak veya kendi demokrasilerimizde özgürlüğün anlamını korumak için, özgürlükten totaliterce kaçmanın nedenlerini anlamak gerekmektedir. Çünkü bireyselleşme süreci ve kültürün gelişmesi, özgürlük arayışının kaçınılmaz bir sonucudur ve bu arayış, yetkeci sistemler tarafından yok edilemez.
Modern insan, adsız güçlerin isteklerine uyarak, kendisinin istemesi beklenen şeyi isteyerek ve sahte bir benlikle yaşayarak özgürlüğün yükünden kaçmaya çalışabilir. Ancak bu, özgürlükten vazgeçmek anlamına gelir. Fromm, bizi bu tehlikeli kaçış mekanizmalarını anlamaya ve gerçek potansiyelimizi gerçekleştirme yolunda, spontane etkinlik ve bütünsel kişiliğimizle olumlu özgürlüğe ulaşmaya çağırır. Bu, modern insanın yüzleşmesi gereken en büyük bilmecedir.
Yorumlar
Yorum Gönder