SÖZÜN BİTTİĞİ YER: BİR KÜLTÜREL KOD OLARAK "HAYIRLISI"
Bir an için durun ve bir doktorun muayenehanesinin kapısında beklediğinizi hayal edin. Önemli bir tahlilin sonucunu bekliyorsunuz. Ya da ter içinde kaldığınız bir iş görüşmesinden çıktınız, telefonu bekliyorsunuz. Veya yeni bir ilişkiye başlarken hissediyorsunuz: "Acaba sonu ne olacak?"
Tüm bu anlarda, modern planlamanın, rasyonel düşüncenin ve kontrol arzusunun son bulduğu o sınır çizgisinde, dudaklarımızdan neredeyse otomatik olarak tek bir kelime dökülür: "Hayırlısı."
Peki, bu kelime o anda tam olarak ne anlama gelir? Bir dua mı? Bir teslimiyet mi? Bir temenni mi? Yoksa bir vazgeçiş mi?
Cevap: Hepsi ve hiçbiri.
Gündelik dilde kullandığımız ifadeler, aslında bir toplumun kolektif zihniyetini, korkularını, umutlarını ve dünyaya bakış açısını yansıtan en berrak aynalardır. Eğer bu doğruysa, "hayırlısı" kelimesi Türkiye toplumunun ruh halini gösteren en karmaşık, en parlak ve en buğulu aynadır. Yüzeysel olarak bakıldığında basit bir teslimiyet ifadesi gibi görünse de, bu kelime aslında çok katmanlı, dinamik ve içinde birbiriyle çelişen pek çok anlamı barındıran sosyolojik bir İsviçre çakısıdır.
Bu kelime, tek başına, bir toplumun geleneksel değerleri (kader, tevekkül) ile modern yaşamın acımasız talepleri (rasyonel planlama, risk yönetimi) arasındaki bitmek bilmeyen müzakeresini özetleyen küçük bir evrendir (mikrokosmos).
"Hayırlısı" bir kelimeden çok daha fazlasıdır; o, anlık ihtiyacımıza göre şekil değiştiren çok amaçlı bir kültürel araçtır. Aynı anda hem ilahi bir güce sığınan teolojik bir beyan, hem binlerce yıllık bir kültürel alışkanlığın tarihsel yankısı, hem gelecek kaygımızı yatıştıran psikolojik bir başa çıkma mekanizması, hem de çıkmaza giren bir tartışmayı sonlandıran sosyal bir düzenleyicidir.
Bu kelimenin asıl gücü de bu belirsizliğinden gelir. Katı ve tek bir anlamı olsaydı, modern, eğitimli ve rasyonel şehirli bireyler tarafından çoktan terk edilebilirdi. Ancak o, hem en derin teolojik inanca sahip bireye hem de "her ihtimale karşı" diyen seküler bireye aynı anda hizmet edebilir. Çünkü "hayırlısı"nın gerçek anlamı sözlükte değil, onu söyleyen kişinin niyetinde ve kelimenin kullanıldığı bağlamda gizlidir.
Bu analiz, bu sihirli kelimenin içini açacak, katmanlarını tek tek ayıracak ve onun sadece bir söz değil, kolektif ruhumuzun en derin sırlarını saklayan bir kültürel kod olduğunu gösterecektir.
Belirsizliğin Panzehiri (Gelecek Kaygısını Yönetme Sanatı)
Modern hayat bizden tek bir şey ister: Kontrol. Beş yıllık kariyer planları yaparız, emeklilik için fon biriktiririz, risk analizleri çıkarırız ve hayatın her alanını öngörülebilir kılmak için çabalarız. Ancak hayatın doğası belirsizliktir. O işe alınıp alınmayacağımızı, kurduğumuz şirketin batıp batmayacağını, sevdiğimiz insanın bizi sevip sevmeyeceğini veya bir sonraki virajda ne olacağını asla yüzde yüz bilemeyiz.
İşte bu belirsizlik anları, modern insanın en büyük stres kaynağıdır. Kontrol edemediğimiz bir gelecekle karşı karşıya kaldığımızda, zihnimiz bir alarm durumuna geçer. Mideye kramplar girer, kalp atışı hızlanır. İşte tam bu noktada, "hayırlısı" kelimesi psikolojik bir ilk yardım çantası gibi devreye girer.
"Hayırlısı" demenin gündelik hayattaki belki de en önemli işlevi, tam olarak budur: Geleceğe yönelik belirsizliği yönetmek ve onun yarattığı boğucu kaygıyı hafifletmek. Yeni bir iş kurmak, kritik bir sınava girmek, evlenmek ya da önemli bir tıbbi teşhis beklemek gibi, sonucun kesin olmadığı ve bizim kontrolümüzün artık sona erdiği anlarda, bu ifade kaygıya karşı bir "tampon" görevi görür.
Bu, pasif bir yenilgiyi kabul etmek değildir. Aksine, psikolojik açıdan bakıldığında bu, "bilinçli bir çaba," yani bir "dini başa çıkma stratejisidir". Birey, kaygının içinde boğulmak yerine, onu yönetmek için kültürel olarak kendisine sunulmuş bu güçlü aracı aktif olarak kullanmayı seçer.
"Hayırlısı" demek, o anda zihnimizde psikolojik bir "bekleme odası" yaratır. Beynimiz acil bir sonuç ister; belirsizlikten nefret eder. Bu kelime, beynimize şu mesajı verir: "Şu an elimizde bir sonuç yok. Ama durum başıboş değil. Durum, benden daha büyük, daha bilge bir gücün (ilahi iradenin) kontrolünde. En iyi sonuç neyse o olacak."
Bu, kaygıyı sihirli bir şekilde yok etmez. Ama onu "akut bir tehdit" olmaktan çıkarıp, "askıya alınmış bir süreç" haline getirir. Kaygının yakıcı etkisini azaltır ve bireyin hayatına devam etmesini sağlar. Modern insanın "her şeyi kontrol etmeliyim" takıntısı ile hayatın "hiçbir şeyi tam olarak kontrol edemezsin" gerçeği arasındaki o acı verici boşluğa atılan bir köprüdür. Bu yönüyle "hayırlısı", bir teslimiyetten çok, insanın kendi sınırlarını tevazu ile kabul etmesinin ve bu kabulle birlikte gelen huzuru aramasının bir ifadesidir.
"Bunda da Vardır Bir Hayır" (Geçmişi Yeniden Yazma Gücü)
"Hayırlısı" kelimesinin gücü sadece geleceğe yönelik kaygılarımızı yatıştırmakla kalmaz. Aynı zamanda, belki de daha güçlü bir şekilde, geçmişte yaşadığımız hayal kırıklıklarını ve başarısızlıkları onarmak için de çalışır. Bu, kelimenin geçmişe dönük (retrospektif) mucizesidir.
Hepimiz yaşamışızdır: Aylarca peşinden koştuğunuz bir terfiyi başkası alır. Büyük umutlarla girdiğiniz bir iş batar. Çok istediğiniz o evin satışı son anda iptal olur. Ya da güvendiğiniz bir ilişki sona erer. İlk tepki genellikle öfke, hüsran ve "Neden ben?" isyanıdır. Bu, hikayemizin "kötü" bittiği andır.
İşte tam bu noktada, yas süreci tamamlandıktan sonra, kolektif bilinç bize sihirli bir formül sunar: "Hayırlısı böyleymiş" ya da "Bunda da vardır bir hayır."
Bu basit ifadeler, psikolojide "bilişsel yeniden çerçeveleme" (cognitive reframing) olarak bilinen çok güçlü bir zihinsel eylemin kültürel kodlarıdır. Bu bir nevi "kültürel anlatı terapisidir." Yaşadığımız olayı değiştiremeyiz, ancak o olayın anlamını ve hikayesini değiştirebiliriz.
"Hayırlısı böyleymiş" dediğimiz anda, yaşanan basit bir başarısızlık olayı, zihnimizde anında yeniden yorumlanır: Bu artık bir kayıp değil, "aslında gizli bir zarardan veya daha büyük bir felaketten kaçınılmış bir olay" olarak kodlanır.
Satışı iptal olan o evi alamadınız mı? "Bunda bir hayır vardır, belki alsaydık başımıza kötü bir şey gelecekti." O işe kabul edilmediniz mi? "Hayırlısı buymuş, demek ki orada mutsuz olacaktım." Terk mi edildiniz? "Belki de ileride daha büyük bir hayal kırıklığı yaşamaktan kurtuldum."
Bu düşünce biçimi, yaşanan olumsuzluğun yarattığı acıyı anında hafifletir, psikolojik bir rahatlama sağlar ve kabullenmeyi kolaylaştırır. Birey, "Ben başarısız oldum" hikayesinden, "Ben daha kötüsünden korundum" hikayesine geçer. Bu, psikolojik dayanıklılığın ve manevi sağlamlığın temelidir.
Bu güçlü mekanizmanın teolojik bir yazılımı da vardır. Bu kültürel kodun çalışmasını sağlayan temel inanç, Kur'an'daki Bakara Suresi'nin 216. ayetinde özetlenir: "...Olur ki bir şey sizin için hayırlı iken, siz onu hoş görmezsiniz. Yine olur ki, bir şey sizin için şer iken, siz onu seversiniz. Allah bilir, siz bilmezsiniz".
Bu ayet, insanın sınırlı bilgisi ile ilahi planın sonsuz bilgeliği arasındaki farkı ortaya koyar. "Bunda da vardır bir hayır" demek, bu soyut teolojik ilkeyi alıp, onu gündelik hayattaki duygusal acıyı dindiren pratik bir ilaca dönüştürmektir. Geçmişi değiştiremeyiz ama "hayırlısı" diyerek geçmişe yüklediğimiz anlamı değiştirebilir ve yola devam edebiliriz.
Büyük Gerilim: "Deveni Bağla" mı, "Kadere Bırak" mı?
"Hayırlısı" kelimesi, tüm bu psikolojik faydalarına rağmen, tam merkezinde derin bir felsefi gerilim ve büyük bir sosyolojik tartışma barındırır. Bu kelime, çalışkanlığın ve çabanın getirdiği bir iç huzuru mu, yoksa tembelliğin ve eylemsizliğin kültürel bir mazereti mi?
Bu, kelimenin ahlaki ve sosyolojik değerini belirleyen en kritik sorudur. Bu soruya verilen cevap, kelimenin nasıl kullanıldığına bağlı olarak iki zıt kutba ayrılır: Aktif tevekkül ve pasif kadercilik.
Kavramın ideal ve normatif İslami yorumunda, "hayırlısı" demek bir sürecin sonucudur, başlangıcı değil. Bu duruş, "aktif tevekkül" olarak bilinir ve bir ön koşula bağlıdır: Çaba.
Bu anlayışa göre tevekkül, pasif bir bekleyiş değil, bireyin üzerine düşen tüm sorumluluğu eksiksiz yerine getirmesidir. Bir çiftçinin toprağı sürmesi, tohumu ekmesi, sulaması; bir öğrencinin sınava titizlikle çalışması; bir hastanın doktorun verdiği tüm tavsiyelere uyması gerekir. Birey, kendi kontrol alanındaki her şeyi yaptıktan sonra, kontrolü dışındaki nihai sonuç için ilahi iradeye güvenir.
Bu duruş, Peygamber Efendimiz’i "Önce deveni bağla, sonra Allah'a tevekkül et" sözüyle sembolleşmiştir. Burada "hayırlısı" demek, tüm çaba gösterildikten sonra ulaşılan "nihai tevazu ifadesidir". "Ben elimden geleni yaptım, gerisi benden büyük bir iradenin takdiridir" demektir.
Dahası, kelimenin etimolojik kökeni olan Arapçadaki "hayır" kelimesi, pasif bir iyilikten ziyade aktif bir erdemi ifade eder. "İnsanların en hayırlısı, insanlara faydalı olandır" hadisi, "hayır" kavramının özünde eyleme dönük, pro-sosyal ve hizmet odaklı bir karakter taşıdığını gösterir.
Dolayısıyla, ideal kullanımıyla "hayırlısı", sorumluluktan kaçmak değil, sorumluluğu tam olarak yerine getirdikten sonra sonucun kaygısından kurtulmaktır. Bu, psikolojik olarak da en sağlıklı duruştur; zira bireyi hem eyleme teşvik eder hem de kontrol edemeyeceği sonuçların stresi altında ezilmekten kurtarır.
Bu "aktif tevekkül" duruşu, felsefe tarihindeki en güçlü yankılarından birini, Antik Yunan ve Roma'da gelişen Stoacı felsefede bulur. Stoacılığın merkezinde "Kontrol İkilemi" (Dichotomy of Control) olarak bilinen bir ilke yer alır. Stoacı filozof Epiktetos'un öğrettiği gibi, hayat temelde ikiye ayrılır: Kontrol edebildiğimiz şeyler ve edemediğimiz şeyler. Kontrolümüz altında olanlar sadece kendi eylemlerimiz, yargılarımız ve niyetlerimizdir. Kontrolümüzün dışında olanlar ise sağlığımız, itibarımız, servetimiz ve en önemlisi, eylemlerimizin nihai sonuçlarıdır.
Bu açıdan bakıldığında, "Önce deveni bağla" (aktif çaba) ile "sonra Allah'a tevekkül et" (sonucu kabullenme) arasındaki ayrım, tam da Stoacıların bahsettiği bu felsefi bilgeliktir. Stoacıya göre de birey, elinden gelen tüm çabayı (deveyi bağlamak) göstermekle yükümlüdür, ancak sonuca (devenin başına bir şey gelip gelmeyeceği) duygusal olarak bağlanmamalıdır. "Hayırlısı" demek, bu bağlamda, "Ben kontrolümde olanı yaptım, kontrolümde olmayanı ise ilahi iradeye bırakıyorum" demektir. Bu, "hayırlısı" kelimesinin sadece teolojik bir teslimiyet değil, aynı zamanda farklı kültürlerde yankı bulan evrensel bir psikolojik bilgelik olduğunu gösterir.
Eleştiri: Pasif Kadercilik ("Sorumluluktan Kaçış")
Gerilimin diğer ucunda ise, "hayırlısı" söylemine yöneltilen en sert eleştiri durur: Bu ifadenin "eylemsizliği meşrulaştıran pasif bir kaderciliğe" ve "sorumluluktan kaçış" için kültürel bir bahaneye dönüşmesi.
Bu "çarpıtılmış kader anlayışı", aslında İslam düşünce tarihinin en derin teolojik tartışmalarından birinin gündelik hayattaki yansımasıdır. Kader konusu, tarihsel olarak iki aşırı uç arasında şekillenmiştir: İnsanın iradesini tamamen reddeden "Cebriye" (insanı rüzgardaki bir yaprak olarak gören) ile insanın kendi eyleminin "yaratıcısı" olduğunu söyleyerek ilahi iradeyi sınırlayan "Mutezile".
Geleneksel Ehl-i Sünnet (Maturidi ve Eş'ari) ise bu iki ucun arasında bir denge kurmaya çalışmıştır. Ancak özellikle Eş'ari okulunun "Kesb" (kazanım) teorisi—yani "fiili Allah'ın yarattığı, insanın ise onu iradesiyle 'kazandığı'" şeklindeki karmaşık formülü—tarih boyunca eleştirmenler tarafından "Cebriye'ye çok yakın" olmakla ve insan iradesini pasif bir "mahal" (yer) olmaya indirgemekle eleştirilmiştir.
İşte bu pasiflik eleştirisi, özellikle İslami Modernizm düşünürleri tarafından "Müslüman dünyasının geri kalmışlığının" bir nedeni olarak gösterilmiştir. Modernistlere göre, geleneğin bu pasif kader yorumu terk edilmeli, İslam'ın akılcı ve eyleme dönük yönü vurgulanmalıydı. Gündelik hayatta "hayırlısı" kelimesi, tam da bu eleştirinin merkezinde durur. Birey, kaderi kendi eylemsizliği için bir mazeret olarak kullandığında—gerekli çabayı göstermeden, tedbir almadan sonucu doğrudan ilahi iradeye havale ettiğinde—bu, Ehl-i Sünnet'in idealindeki "aktif tevekkül"den ziyade, eleştirilen pasif, "Cebriye" benzeri bir anlayışa kayar.
Sınava hiç çalışmayan bir öğrencinin "hayırlısıysa geçerim" demesi, bu pasif kaderciliğin en bilinen örneğidir. Benzer şekilde, önlenebilir bir iş kazasının ardından "kader böyleymiş" demek veya bir iş kurarken pazar araştırması yapmadan "hayırlısıyla başlarız" demek, sorumluluğu bireyden alıp soyut bir "kadere" yükler.
Bu "havaleci" tevekkül anlayışı, bireyi atalete ve eylemsizliğe iter. Psikolojik açıdan bakıldığında, bu artık bilinçli bir "başa çıkma stratejisi" (Bölüm 1'deki gibi yapıcı) değil, sorumluluğun getirdiği kaygıdan kaçmak için kullanılan bilinçdışı bir "savunma mekanizmasına" (kaçıngan ve yıkıcı) dönüşür. Bu pasif duruş, uzun vadede bireyin problem çözme becerilerini köreltir ve onu dışsal bir denetim odağına bağımlı kılar.
Peki, bir kelime nasıl olur da hem "aktif çabanın" hem de "pasif tembelliğin" ifadesi olabilir? Bu gerilimi çözen anahtar, zamanlamadır. "Hayırlısı" kelimesinin ahlaki değerini belirleyen şey, onun eylemden önce mi (veya eylem yerine mi) yoksa eylemden sonra mı söylendiğidir. Tüm çaba gösterildikten sonra söylendiğinde bilgelik ve tevazu; çaba gösterilmeden söylendiğinde ise sorumluluktan kaçıştır.
Bin Yıllık Yankı: "Edgüsi Bolzun"
"Hayırlısı" kelimesinin toplumsal DNA'mıza neden bu kadar derin işlediğini anlamak için sadece teolojik kökenlere bakmak yetmez. Bu kelimenin gücünü anlamak için, zamanda çok daha geriye, Türklerin İslamiyet'i kabulünden önceki kültürel belleğine gitmemiz gerekir.
Çoğu kişinin bilmediği şaşırtıcı gerçek şudur: "Hayırlısı olsun" deme alışkanlığı, İslam'dan daha eski bir kültürel reflekstir.
Bu tezin en çarpıcı kanıtı, Eski Türkçe fal metinlerinden biri olan Irk Bitig'de bulunur. Bu kadim metinlerde, sonucu kestirilemeyen belirsiz durumlar karşısında kullanılan bir ifade vardır. Bu ifade, günümüzdeki "hayırlısı olsun" ile "neredeyse birebir aynı işleve" sahiptir: "Edgüsi bolzun".
"Edgüsi bolzun," doğrudan "iyisi, faydalısı olsun" anlamına gelir. Tıpkı bugün olduğu gibi, o zaman da bu söz, sonucu kestirilemeyen bir fal veya olay karşısında "teslimiyet telkin etmek ve iyi bir akıbet dilemek" amacıyla kullanılıyordu.
Bu çarpıcı benzerlik, basit bir dilsel tesadüften çok daha fazlasıdır. Bu, "kültürel süreklilik" olarak bilinen olguyu, yani bir toplumun temel alışkanlıklarının (habitus) dinler ve çağlar değişse bile nasıl devam ettiğini gösterir. Bu durum, Türklerin İslamiyet'i kabul sürecinde "kader" ve "tevekkül" gibi İslami kavramları neden bu kadar hızlı benimsediğini de açıklar. Bu kavramlar kültürel bir boşluğa düşmemiş, aksine zaten var olan "edgüsi bolzun" alışkanlığının üzerine, yani hazır bir "kültürel şablonun" üzerine eklemlenmiştir.
İslamiyet, zaten var olan bu belirsizlikle başa çıkma eğilimi için çok daha güçlü ve sistematik bir teolojik çerçeve sunmuştur. "Edgüsi bolzun"un mitolojik referansları, yerini "Allah bilir, siz bilmezsiniz" gibi çok daha güçlü bir felsefi temele bırakmıştır.
Bu "kültürel senkretizm" (iki farklı kültürel unsurun birleşerek yeni bir form oluşturması), "hayırlısı" kelimesinin neden sadece dindar kesimler tarafından değil, "seküler veya daha az dindar bireyler tarafından da" bu kadar kolay benimsendiğini açıklar. Çünkü bu kelime, teolojik anlamının ötesinde, kolektif belleğimizin bir parçasıdır; binlerce yıllık bir kültürel DNA'dır. "Edgüsi bolzun," modern dilde "hayırlısı" formunda yaşamaya devam etmektedir. Bu nedenle bu ifadeyi kullanmak, pek çoğumuz için nefes almak kadar "doğal" hissettirir.
Aramızdaki Gizli Dil (Sözün Bittiği Yer)
"Hayırlısı" kelimesi, sadece bireyin iç dünyasındaki kaygıları, hayal kırıklıklarını veya ahlaki gerilimlerini yönetmez. Bu kelime, aynı zamanda bireyler arası ilişkilerde de hayati ve pratik işlevlere sahip bir "sosyal düzenleyicidir". O, bizim aramızdaki görünmez bağları güçlendiren, gerilimi azaltan ve iletişimi yöneten gizli bir dildir.
Tıpkı bir "joker" kartı gibi, "hayırlısı" kelimesi de birçok farklı sosyal durumda kurtarıcı bir rol oynar. Bu sosyal işlevlerin en az üçü öne çıkar:
1. Teselli Etme (Duygusal İşlev):
Bir yakınınız işini kaybettiğinde, bir arkadaşınız zor bir dönemden geçtiğinde veya bir kayıp yaşandığında, ona ne söyleyeceğimizi bilemediğimiz anlar olur. İşte o anda "hayırlısı olsun" demek, derin bir empati ve "sosyal dayanışmanın" en kısa ifadesidir. Bu, basitçe "Yaşadığın acıyı ve hayal kırıklığını anlıyorum ve senin için gelecekte daha iyi bir sonuç diliyorum" demenin kültürel kodudur. Acıyı küçümsemez, aksine olayın ardında henüz göremediğimiz bir iyilik olabileceği umudunu paylaşarak manevi bir destek sağlar.
2. Onaylama ve Aidiyet (Kimlik İşlevi):
Bir sohbet sırasında, özellikle de hayatın zorlukları veya gelecek planları üzerine konuşulurken, taraflardan birinin "hayırlısı" demesi ve diğerinin de bunu onaylaması, basit bir dilsel alışveriş değildir. Bu, o anda, konuşan kişilerin "kader ve tevekkül gibi temel ilkeleri kabul eden ortak bir kültürel ve dini dünya görüşünü paylaştığını" karşılıklı olarak onaylamasıdır. Bu, "Biz aynı kabilenin üyeleriyiz, dünyaya benzer pencerelerden bakıyoruz" demenin şifreli bir yoludur ve aradaki "aidiyet duygusunu" anında pekiştirir.
3. Konuşmayı Sonlandırma (Pragmatik İşlev):
Belki de kelimenin en kurnazca ve en pratik sosyal kullanımı budur. Özellikle net bir cevabın veya çözümün mümkün olmadığı, spekülatif veya zorlu bir konuda (ekonominin geleceği, siyasi tahminler veya çözümsüz bir aile meselesi gibi), "hayırlısı" demek, konuşmayı "kibarca ve etkili bir şekilde sonlandırmanın" kültürel olarak kabul görmüş bir yoludur.
Bu ifade, "Bu konuda söylenebilecek mantıksal veya rasyonel her şey söylendi ve gerisi artık bizim bilgimiz veya kontrolümüz dışında" demektir. Bu sihirli kapanış cümlesi, "anlamsız bir tartışmanın" veya sonu gelmeyecek bir spekülasyonun önüne geçer. Özellikle yüz yüze ve uyum odaklı bir toplumda, bu mekanizma sosyal bir "acil çıkış kapısı" işlevi görür. Tartışmayı bir "kaybeden" veya "kazanan" olmadan bitirmeyi sağlar; çünkü konu, tartışılabilir (insani) alandan tartışılamaz (ilahi) alana taşınmıştır. Bu, sosyal barışı ve uyumu koruyan dahice bir iletişim stratejisidir.
Kontrol Yanılsaması Çağında "Hayırlısı" Demek
Bu analizin başından sonuna kadar gördüğümüz gibi, "hayırlısı" tek bir anlama sahip katı bir kavram değil; dinamik, bağlama göre değişen ve derinlemesine çok anlamlı bir sosyo-kültürel araçtır. O, onu kullanan bireyin niyetine göre şekil değiştiren bir aynadır.
Peki, bireysel iradeyi, rasyonel planlamayı, veriye dayalı risk yönetimini ve sonsuz kontrol arzusunu kutsayan 21. yüzyılda, bu "geleneksel" kelimenin geleceği nedir?
"Hayırlısı" söylemi, modernleşme sürecinde iki zıt yola doğru evrilme potansiyeline sahiptir:
Bir yanda, rasyonel ve seküler yaşam tarzlarının baskısıyla, kelimenin "teolojik içeriğinden tamamen arındırılması" riski vardır. Bu senaryoda "hayırlısı", artık derin bir felsefi duruşu değil, sadece anlamı boşaltılmış bir kültürel "tik"i, geçmiş bir dünya görüşünün "fosilini" temsil eder. Sadece bir dil alışkanlığına dönüşür.
Ancak diğer yanda, tam tersi bir potansiyel, belki de çok daha güçlü bir ihtiyaç yatmaktadır.
Pandemiler, ekonomik krizler, iklim değişikliği ve öngörülemeyen olaylarla dolu bir çağda, modern insanın en büyük stresi "her şeyi kontrol edebileceği yanılgısından" kaynaklanmaktadır. Kontrol edemediğimiz şeyleri kontrol etmeye çalıştıkça daha fazla kaygılanırız.
İşte bu çağda "hayırlısı" kelimesi, bu modern yanılgıya karşı radikal bir "tevazu hatırlatıcısı" ve güçlü bir karşı-kültürel ifade olarak "yeni bir hayat bulabilir". İnsanın sınırlarını bilmesinin bir zayıflık değil, bir bilgelik olduğunu hatırlatır.
Bu küçük kelime, Türkiye toplumunun gelenek ve modernite arasındaki süregelen mücadelesini,ahlaki sorumluluk ile psikolojik rahatlama ihtiyacını nasıl uzlaştırmaya çalıştığını gösteren canlı bir laboratuvardır.
Gün sonunda "hayırlısı" kelimesi, onu kullanan kişiye bir ayna tutar. Bu yüzden bu analizi bitirirken soruyu okuyucuya yöneltmek gerekir:
Siz "hayırlısı" dediğinizde, bu sizin için ne anlama geliyor? Sorumluluktan bir kaçış mı? Yoksa elinizden gelen her şeyi yaptıktan sonra ulaştığınız, sınırlarınızı bilmekten gelen derin bir iç huzuru mu?
Verdiğiniz cevap, sadece bir kelimenin değil, sizin hayata karşı duruşunuzun da bir özetidir.
Kaynakça
Mustafa Arslan, GÜNDELiK. HAYATTA DİN "EI KİTABI - isamveri.org". https://isamveri.org/pdfdrg/D124766/2012/2012_ARSLANM.pdf
"HAYIR - TDV İslâm Ansiklopedisi". https://islamansiklopedisi.org.tr/hayir
"Kelimelerin kökeni ve anlamı bugün bize ne anlatıyor - GZT". https://www.gzt.com/cins/kelimelerin-kokeni-ve-anlami-bugun-bize-ne-anlatiyor-3770239
Faik HASAR, "HADİSLERDE HAYIRLILIK KAVRAMI - acikerisim@uludag.edu.tr".. https://acikerisim.uludag.edu.tr/bitstreams/06887464-ccd2-4b84-bf5e-9e185e361411/download
https://acikkaynak.bilecik.edu.tr/bitstreams/cb89f961-d0e8-40f5-bf01-e6a095ccef8d/download
Fahri Kayadibi, "SOSYOLOJİK AÇIDAN DİN- ÇALIŞMA İLİŞKİSİ - DergiPark". https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/100871
Tarihte Vakıflar - T.C. Vakıflar Genel Müdürlüğü". https://www.vgm.gov.tr/kurumsal/tarihce/tarihte-vakiflar
Emrah BOZOK, "ESKİ TÜRKÇE FAL METİNLERİNDE ALKIŞ VE KARGIŞ... - DergiPark". https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/1504899
Akif AKTO"ALLAH-İNSAN ARASINDA ONTOLOJİK... - DergiPark". (https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/267184
Süleyman Abanoz "Türkiye'de Yapılan 'Dinî Başa Çıkma' Konulu SciSpace". https://scispace.com/pdf/turkiye-de-yapilan-dini-basa-cikma-konulu-arastirmalar-22yn7atgbu.pdf
Cüneyd Aydın,"Hitit Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi >> Makale >> Kader".https://dergipark.org.tr/tr/pub/hititilahiyat/issue/46538/469645
Hakverdi, Ayşegül. "Hayırlısı Olsun / Gönül Dergisi | Kültür ve Medeniyet Dergisi"https://www.gonuldergisi.com/hayirlisi-olsun-aysegul-hakverdi.html
"KAVRAMSAL METAFOR VE METONİMİ ÜZERİNE UYGULAMALAR - Toros Üniversitesi". https://toros.edu.tr/storage/files/249/Kavramsal%20Metafor%20ve%20Metonimi%20%C3%9Czerine%20Uygulamalar.pdf
Melda Medine Güleç, Vejdi Bilgin"Halk Dindarlığı'nın Gündelik Hayattaki Görünümü İle İlgili Sosyolojik Çözümleme - Bursa Uludağ Üniversitesi Açık Erişim Platformu". https://acikerisim.uludag.edu.tr/server/api/core/bitstreams/963a14d0-9fca-4da3-a542-932591d2ad42/content
Yorumlar
Yorum Gönder